Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

İBB iddianamesi ve Ahmet Özer’in tahliyesi

Cumhuriyetimiz eskilerin deyişiyle “bir asrı” iki yıl önce geride bıraktı. Yüzyılı aşkın süre içinde 12 Cumhurbaşkanı ve 32 Başbakan görev aldılar. CHP bu süreçte örgütsel varlığını yaşadığı güçlüklere karşın sürdürdü. Milli Mücadelenin siyasal örgütüydü. Kurtuluş Savaşı’nın bitiminde siyasal partiye dönüştü. Tek parti iktidarı olarak adlandırılan, 1923-1950 yılları arasında 27 yıl süreyle iktidarda kaldı. İlk çok partili ve gizli oy ile yapılan, seçimlerin sonunda iktidarı Demokrat Parti’ye devretti. DP kurucularının çekirdek kadrosu daha önce CHP’de görev alanlardan oluştu.

Tek parti iktidarının 27. yılında aynı zamanda Cumhuriyetin kurucu siyasal örgütü olan, CHP ‘nin iktidarı serbest seçimle ve sorunsuz olarak sona erdi. Gelişmenin ardında, İnönü’nün 1947 yılında başlayan, ülkenin dış politikasındaki köklü değişikliklerin olduğu söylenebilir. CHP ‘nin iki Cumhurbaşkanı; kurucu iradeyi temsil eden Atatürk ve İnönü’ydü. Oysa onların seçilmeleri de İnönü’nün görevini Bayar’a teslimi kadar kolay olmamıştı. Günümüzde üzerinde pek durulmayan, derin mücadeleler sonucunda seçildiler.

İnönü iktidarı DP’ye bırakırken, partisinin siyasal etkileri özellikle yargı, sivil ve askeri bürokraside hayli güçlüydü. 1950-1960 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte, DP Bayar- Menderes ikilisinin yönetimi, bürokrasinin gücünü bir türlü kıramadı.

Üstelik iç politikadaki etkileri günümüzde de hissedilen ABD , 1950 seçimlerinden sonra oluşan, DP iktidarına yardım anlaşmalarıyla destek verdi. Ülkede Amerikan rüzgarları estirildi. “Amerika, Amerika, beraberdir Türkler seninle” nakaratının belleklerde kaldığı, şarkılar radyolarda yayınlandı. Okullarda sayılarla tekerlemeler öğretiliyordu. Almanlar ve İtalyanlar aşağılanıyor, “Amerika kardeş” sözleriyle sonlanıyorlardı.

DP ölçüsüz yatırımlar ve geri dönüşü olmayan projelerle kaynakları kısa sürede tüketirken, Amerika’yı örnekleyerek, “her mahallede bir milyoner” sloganıyla, başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerde imar atılımına girişti. İstanbul’un sur içinin tarihsel kimliği yok edildi.

Türkiye küçük Amerika olacaktı. Aslında bu sloganın tersi aradan geçen 75 yılda gerçekleşti. Trump iktidarının uygulamaları ile bizdeki iktidarın tutumları arasındaki şaşırtıcı benzerlik görülüyor. Doğrusu küçük Amerika olduğumuz tartışmalı ama Amerika’nın büyük Türkiye yolunda olduğu rahatlıkla söylenebilir.

DP, iktidarının son yıllarında muhalefet üzerindeki baskılarını arttırdı. Türkiye’de demokratik yöntemlerle iktidarın değişmeyeceği algısı, sonunda ülkeyi bir askeri darbeye götürdü. Demokrasi adına övünülemeyecek bu darbe süreci, ülkede daha önce rastlanmadık ölçülerde demokrasi ve özgürlük ortamı yarattı.

1961 Anayasası ile kuvvetler ayrılığı sağlandı. Düşünce özgürlüğünü kısıtlayan yasalar değiştirildi. Türkiye belki de tarihinin en özgür yıllarını askeri darbeyle yaşayan, bir ülke olarak tarihe geçecektir.

Kısaca; 27 Mayıs ihtilalinin lideri Org. Gürsel’in demokratik yöntemler yerine askerlerin TBMM üzerindeki baskılarıyla cumhurbaşkanı seçilmesiyle başlayan süreç devam etti. 28 Mart 1966 günü sağlık nedenleriyle ayrılmasının ardından, bu kez 1963 yılına kadar siyaset üzerindeki etkileri sürekli artan, cuntaların baskılarıyla, Gen. Kur. Bşk. Sunay cumhurbaşkanı seçildi.

Halk arasında general rütbeleri sayılırken, Orgeneralden sonra Cumhurbaşkanı esprileri yapılmaya başlandı. Ancak darbeler bir türlü bitmedi. Örneğin Sunay’ın görevi sırasında yaşanan 12 Mart Darbesi de sıranın kendilerine geleceğini varsayan, generallerin daha doğrusu cuntaların, TSK içindeki mücadeleleriyle geçti. Göreve gelen 12 Cumhurbaşkanımızın aralarında, demokrasinin evrensel kurallarına uygun seçilenler, -bakış açılarına göre değişebilir- çoğunlukta değiller.

Türkiye’de her seçim öncesinde yaşanan görünmeyen Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası yaşanıyor. Oysa normal zamanındaki seçime daha 3 yıl var. Oysa İBB Başkanı İmamoğlu’nun adaylık çıkışı ile başlatılan ve giderek yoğunlaşan, bir siyasal mücadeleye tanık oluyoruz.

İmamoğlu ile çok sayıda seçilmiş CHP’li Belediye Başkanlarının görevden alınmalarının ilk adımı Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasıydı. Bir yılı aşkın süre cezaevinde kalması ve 11 Kasım’da verilen tahliye kararı ile özgürlüğüne kavuşması, rastlantı değil. Önceden tasarlanmış ve henüz kamuoyu ile paylaşılmamış bir takım görüşmelerin sonucu olabilir mi? Şimdilik bilinmiyor.

CHP ‘yi suçlayan ve İBB Başkanı İmamoğlu’na binlerce yıl hapis cezası istenen, yaklaşık 4 bin sayfalık iddianamenin yayınlandığı gün bu tahliye kararının açıklanması, salt iddianame içeriğindeki zayıflığın, kamuoyunda tartışılmasını önlemek amacıyla alınmış olamaz.

Prof.Dr. Özer’in tahliyesi DEM ile iktidar arasındaki görüşmelerde bir üst aşama pekala olabilir. Gündeme gelebilecek ilk sorular; Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğü ve ardından İmralı ile ilgili yeni bir gelişmenin ilk basamağı mı? Anayasa değişikliği ile önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin yeni bir düzenleme gelebilir mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi