Gönç Selen
Kendi kendine konuşmak
“Ne konuşuyorsun kendi kendine? Deli misin nesin?”
Benzer bir tepkiyi duymayanımız var mı? Siz de bazen kendinizi, kendi kendinize konuşurken yakalamıyor musunuz? Eğer bu tepkiyi aldığınızda karşınızda gerçekten başka biri var sanrısıyla, o olmayan kişiyle konuşmuyorsanız bakmayın siz “deli misin?” diye sorulduğuna. Sadece bunu sesli yaptığınız ve başka birinin de yakalandığınız için alıyorsunuz bu tepkiyi. Aslında söylenenin tam tersine, zihin sağlığınız oldukça yerinde, hatta yapmanız gereken bir şeyi yapıyorsunuz demektir.
KENDİ KENDİNE KONUŞMAK NE ANLAMA GELİR?
Platon, Theaitetos diyaloğunda bunun düşünmek olduğunu söyler. Bu diyaloğun Stephanus numaralandırma sistemine göre 189e bölümünde Theaitetos, Sokrates’e ‘düşünme’yi nasıl anladığını sorar. Sokrates’in cevabı ise şu cümleyle başlar: “Bu, ruhun incelediği konular hakkında kendi kendisiyle yaptığı bir konuşmadır.”
Platon burada açık ve seçik bir şekilde bu eylemin düşünmekle bir ve aynı şey olduğunu söylüyor. Platon burada ruh derken aslında aklı kastediyor. Bir başka deyişle ruhun akıl kısmını. Akıl, ya da zihin dediğimiz şey, aslında ruhun bir parçası, en üst ve en üstün (rasyonel) bölümüdür. Yani akıl ruhun bir parçası, hatta en önemli ve en üstün parçasıdır. Düşünme dediğimiz eylem de ruhun bu en üstün bölümüyle (zihinle) yaptığımız bir şeydir. Yani ona göre de kendi kendine konuşmak bir ruh ya da zihin hastalığının işareti değil, ruhun en üstün bölümüyle gerçekleştirdiğimiz, sağlıklı ve yapmamız gereken bir eylemdir.
Platon’a göre ruhumuz bir karara varana kadar, sanki iki farklı kişiymiş gibi sorular sorar, cevaplar verir. Düşünce dediğimiz şey de zaten bu soru cevap sürecinin, yani içsel diyaloğun bir sonucudur. Düşünme dediğimiz şey, aksini iddia edemeyeceğimiz ölçüde dilsel bir yapıya sahiptir. Bu yüzdendir ki kendi kendine konuşma, Platon’un deyimiyle içsel konuşma, akıl yürütmenin özüdür diyebiliriz.
“GNOTHI SEAUTON”
Bu Yunanca söz “kendini bil”, “kendini tanı” anlamına gelir. Kendinle Barışık Olma! Başlıklı son yazımda bu cümlenin Delphi’deki Apollon Tapınağı’nın girişinde yazdığından bahsetmiştim. Platon’un kaleme aldığı Sokrates’in Savunması adlı eserde de (21d) Sokrates kendi savunmasını yaparken bu cümleyi düstur edindiğini anladığımız şu sözünü söyler: “Bu adamdan daha bilgeyim. Doğrusu ikimizin de güzel, iyi bir şey bildiğimiz yok belki; ama o hiçbir şey bilmezken bildiğini sanıyor, oysa ben bilmiyorsam, bildiğimi de sanmıyorum. Öyle sanıyorum ki, ben ondan biraz daha bilgeyim, çünkü bilmediğim bir şeyi biliyor diye geçinmiyorum.” Bu söz aslında bizim Sokrates’in birebir söylediğini zannettiğimiz, ama aslında onun hiçbir zaman söylemediği, sadece bilgelikle ilgili düşüncelerinin bir özeti olan “bir şey biliyorsam, o da hiçbir şey bilmediğimdir” sözünün çıktığı bölümdür. Sokrates kısaca “gnothi seauton” diyor.

Peki kendimizi nasıl bilecek, nasıl tanıyacağız?
Bir insanı nasıl tanır, onun kim olduğunu nasıl biliriz? Fikirlerini, duygularını anlayarak, onunla diyalog kurup, konuşarak, hatta tartışarak değil mi? Peki kendimiz için de geçerli değil mi? Bunun için kendimizle konuşabilmemiz gerekmez mi? Kendimizle konuşmuyorsak neyi bilip neyi bilmediğimizi nasıl anlayacağız?
Platon, aynı kitabın 38a bölümünde Sokrates’in ağzından şöyle yazar: “’Sokrates! Sesini çıkartmaz, dilini tutarsan, yaşayamaz mısın sürgünde ha?’ denecek belki bana. İşte içinizden birtakım kimselere anlatılması en güç olan asıl bu. Çünkü dediğinizi yapmanın tanrıyı dinlememek, ona boyun eğmemek olacağını, onun için de dilimi tutmayacağımı söylersem inanmayacaksınız bana, eğlendiğimi, alay ettiğimi sanacaksınız; öte yandan bir insan için en büyük iyiliğin her gün erdem üstüne, sözünü ettiğimi işittiğiniz daha başka konular üstüne konuşmak, tartışmak olduğunu, kendimi ve başkalarını böylece sınadığımı söylersem, sonra da sınavsız bir yaşamın yaşanmaya değmeyeceğini eklersem gene inanmayacaksınız bana. Oysa durum söylediğim gibidir Atinalılar; ama kolay değil buna sizi inandırmak.”
İşte bu da Sokrates’in o ünlü, “sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez” değişini söylediği paragraf. Sokrates bu sözün sonunda kendisini ve başkalarını sınadığından bahsediyor. Kendini sınamak nasıl olur? Elbette kendini sorgulayarak. Peki insan kendisiyle konuşmadan, bir başka deyişle düşünmeden, hatta kendisini eleştirmeden kendisini nasıl sorgular? Kendisiyle konuşmadan, neyi bilip neyi bilmediğine nasıl karar verir?
Kendisiyle yeterince konuşmayıp sürekli başkalarıyla konuşanlar, çoğunlukla neyi bilip neyi bilmediğini bilmeyen, bir başka deyişle kendini bilmeyen insanlar oluyor. Yeterince düşünmemiş oldukları için, bilmedikleri konuda ancak bilgiçlik taslayıp, kendilerini biliyormuş gibi göstermeye çalışırlar.
İşte kendi kendine konuşmak, aslında kendini tanımak, kendini bilmek; cehaletten kurtulup bilgeliğe ulaşabilmek için en önemli eylemdir. Çünkü Sokrates’in de ima ettiği üzere, esas cahil bilgiyi bilmeyen değil, kendini bilmeyendir.
KENDİ KENDİNE KONUŞANLAR YALNIZDIR
Bu sadece, toplumdan dışlanıp aykırı kabul edilmekten kaynaklanmaz, kendi kendine konuşanların aynı zamanda tercih ettikleri, hatta sevdikleri bir şeydir. Çünkü yalnızlık, onlar için kendi kendine konuşabilmek, yani düşünebilmek adına müthiş bir ortamdır.
Başkalarıyla konuşmak elbette bir ihtiyaç ve yapılması gerekir. Daha önce yeterinde kendi kendine konuşmuş birinin ürettiği fikirleri paylaşmak, tartışmak, onları farklı zihinlere açarak test etmek ister. Ancak konuşma eylemi için sadece ve mutlaka bir başkasına ihtiyaç duyanlar, konuşacak biri olmadığında zihinleri sessiz kalanlar; çoğunlukla düşünmeyen, sorgulamayan, kendi kendine konuşmanın tadına varamayanlardır.
Bilmeliyiz ki başkasıyla diyaloğa girmenin ön şartı, içsel diyalog yapmış olmaktır. Yani önce kendimizle, sonra başkasıyla konuşmalıyız. Platon için logos (ki bu terim hem akıl hem de söz/konuşma anlamına gelir), insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliktir. Tabii burada neden-sonuç ilişkileri kurabilen, eleştirel ve kavramsal düşünebilen bir akıldan bahsediyor. Ona göre, işte bu akıl, kelimelerle işleyen içsel konuşma yeteneği sayesinde gerçeğe ulaşmayı sağlar.

DÜŞÜNCE ÜRÜNLERİ
Kendi kendine konuşanlara deli diyenler! Biliniz ki düşünce dünyasında, bilim dünyasında insanlığın ilerlemesine katkıda bulunmuş ne kadar düşünce varsa, hepsi kendi kendine konuşan insanlar tarafından üretilmiştir. René Descartes’ın “düşünüyorum, öyleyse varım”, Jean Paul Sartre’ın “varoluş özden önce gelir” sözleri, Einstein’ın “E=mc2” formülü, Tolstoy’un “İnsan Neyle Yaşar?” sorusu zorunlu olarak iç diyaloglarından çıkmıştır.
İnsan kendi kendine konuşmadan, kendisiyle tartışıp kendisiyle çatışmadan, kendisini eleştirip düşüncesini geliştirmeden nasıl üretebilir, nasıl bir değer sunabilir?
Delilikle dâhiliğin arasında incecik bir çizgi olduğu söylenir ya… Bunun esas nedeni her ikisinin de toplumda normal kabul edilmeyişinden. Nereden geldiğini kendimizin de bilmediği ve üzerine düşünmeden, hiç sorgulamadan alıp kabul ettiği toplumsal normlardan.
Ama şöyle bir durup kendi kendimize konuşsak, birazcık düşünsek anlayacağız. Onların anormallikleri aslında geleceğin normalini yaratır.
