Mutlu Hesapçı
“Kendi kimliği olan bir festival yaratmak istedik”
Ayvalık artık sadece tatilin değil, sinemanın da adresi. 16-21 Eylül’de gerçekleşecek Ayvalık Uluslararası Film Festivali bu dört yılda sadece bir festival olmaktan çıktı; sinemaseverlerin buluşma noktası, genç yeteneklerin destekçisi ve samimi sohbetlerin adresi haline geldi. Festival bu yıl da birbirinden özel filmleri, söyleşileri, etkinlikleri ve programıyla dikkat çekiyor. Festivalin kalbinde yatan vizyonu, hikâyeyi ve programın detaylarını direktörü Azize Tan ile konuştum.

“Başından beri farklı bir festival yapmak istiyorduk”
Ayvalık Film Festivali’nde 4. yılınıza geldiniz. Nasıl bir heyecan içindesiniz, başlangıçtan bugüne gelinen nokta nedir?
Ayvalık Film Festivali kısa zamanda büyük yol kat etti ama bu kolay bir süreç olmadı. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru bir şey yaptığımızı düşünüyorum. Ayvalık gerçekten böyle bir festival için çok uygun bir yer. Öncelikle Ayvalık izleyicisine teşekkür etmeliyim; festivalin bu kadar hızlı büyümesi onların ilgisi ve desteği sayesinde oldu, festivali sahiplendiler. Artık Türkiye’deki yönetmenler bile Ayvalık seyircisinin soru-cevaplara olan ilgisinden, seyircilerle kurdukları samimi diyaloglardan ne kadar keyif aldıklarını bizlerle paylaşıyor. Başından beri biraz farklı bir festival yapmak istiyorduk. Yarışmamız yok, kırmızı halımız yok. Bizim için önemli olan, sinemanın ön planda olduğu, filmler üzerine sohbetlerin yapıldığı, panellerle zenginleşen ve gençlere alan açan bir etkinlik yaratmaktı. Genç Sinema programımızla bunu başardık. Küçük bir şehirde festival yapmanın avantajlarını yaşıyoruz. Sinemalar birbirine yakın, festival zamanı tüm şehir canlanıyor, dönüşüyor. Biz de zaten bunu istemiştik: Şehrin ve festivalin birbirini tamamlamasını. Ama tabii zorluklar da var. Pek çok kültür kurumu gibi biz de ekonomik sıkıntılarla karşı karşıyayız. Festivali düzenleyen Seyir Derneği, festival çalışanları tarafından kuruldu. Bir sermayemiz yok. Bağımsız bir festival olduğumuz için her yıl sıfırdan bütçe yaratmak zorundayız. İmece usulüyle yapıyoruz bu festivali. Ekonomimiz iyi gitmediğinde ilk kesilen kalem kültür-sanat oluyor, bu da bizi doğrudan etkiliyor. 3-4 yıl önümüzü görebileceğimiz bir finansal güvenceye sahip olsak, festivali çok daha ileriye taşıyabiliriz. Festival artık oturdu. Kurukahveci Mehmet Efendi ve Paribu ile ilişkimiz de küçük ölçekte başladı ama karşılıklı memnuniyet, bütçelerin artmasını sağladı. Bu da gelecekte daha fazla kurum ve kuruluşun desteğinin geleceğine dair umut veriyor. Ve tabii yerel yönetimlerin, Ayvalıklıların ve sinema sektörünün festivali başından beri yalnız bırakmaması.
“Ayvalık bir buluşma ve kesişme noktası”
Yola çıkarken Ayvalık’ı seçme nedeniniz ne oldu? Sinemacıları Ayvalık’ta buluşturmayı başarmak nasıl bir his? (Artık insanlar tatil planlarını bile festivale göre yapmaya başladılar)
Bu bizim için çok mutluluk verici. Sinema, Onat Kutlar’ın da söylediği gibi bir şenliktir. Biz de giderek zorlaşan bu dünyada filmler etrafında bir buluşma alanı yaratabiliyoruz ve bu bizi gerçekten çok mutlu ediyor. Daha da güzel olan, festivalimizde yönetmenler, oyuncular, yapımcılar yani sinemacılar ile seyirciler arasında çok özel bir diyalog kurulması. Biz de mümkün olduğunca bu buluşma anlarını yaratmaya gayret ediyoruz. Ayvalık’ı seçmemizin en önemli sebeplerinden biri, burada gösterdiğimiz filmler için doğru bir izleyici kitlesi olduğuna inanmamızdı. Ayrıca Ayvalık bir buluşma ve kesişme noktası. Büyük şehirlere yakınlığı sayesinde İstanbul, İzmir, Çanakkale ve Bursa’dan çok sayıda seyirci geliyor. Ayvalık da tarihi, mimarisi, doğal zenginlikleri ve mutfağıyla çok cazip bir yer. Sürdürülebilirliği sağladıkça seyirci sayımız da her yıl arttı. Biz de Ayvalık’ın mimari özelliğini ön plana çıkaran mekânlar kullanarak, Ayvalık’ta yaşayan sanatçıların eserlerini afişlerimizde kullanarak, gelen konuklara Ayvalık’ın bilmedikleri yönlerini gösteren turlar yaptırarak kentle bağımızı hep güçlü tutmaya gayret ediyoruz. Başından beri Ayvalık’ı seçme kararımızın ne kadar doğru olduğunu şimdi daha iyi görüyoruz.

“Festival ne demektir, neden yapılır” sorularını sil baştan düşündük
Ayvalık’ı diğer festivallerden ayıran şey oluşturduğu programı ve seçkisi. Yıllar geçtikçe bu daha da ön plana çıkıyor. Bu, sizin uzun yıllara dayanan festival tecrübenizin bir başarısı. Seçkiyi nasıl oluşturuyorsunuz ve Türkiye’deki ilk gösterimleri programa katmayı, kısa sürede markalaşmayı nasıl sağladınız?
Ben öğrenciliğimden beri festivallerde çalışıyorum. Üniversite yıllarımda başladım ve İKSV adeta bir okul oldu; bu işi hakkıyla yapmayı orada öğrendim. İstanbul Film Festivali’nde çalışmak, oradaki bağlantılar ve deneyimler bize büyük avantaj sağladı. Ayrıca Fatih Özgüven gibi bir program danışmanımızın olması da çok önemliydi. Festivalin ilk günlerinde onunla oturup, diğerlerinden farklı bir bakış açısıyla nasıl özgün bir festival yapabileceğimizi konuştuk. Çünkü pek çok festival yarışmalar etrafında dönüyor. Biz ise yarışmasız, kırmızı halısız, sohbetlerin ve panellerin öne çıktığı, kendi kimliği olan bir festival yaratmak istedik. Fatih’in vizyonu da bu yolda büyük katkı sağladı. Uzun yıllar festivallerde çalıştıktan sonra şunu fark ettim: Bir noktadan sonra neden festival yaptığımızı unutabiliyoruz. O yüzden bu festival fikri doğduğunda, “festival ne demektir, neden yapılır?” sorularını sil baştan düşündük. Geçmiş tecrübelerimizi süzgeçten geçirip doğrularımızı ve yanlışlarımızı tartarak yeni bir şey başlatma şansı yakaladık. Bence bu festivalin ruhuna en çok etki eden şey de bu oldu. Prömiyerler konusuna gelince: Evet, sonbahardaki ilk festival olduğumuz için birçok filmin Türkiye prömiyerini yapıyoruz. Ama bana kalırsa bir festivali önemli kılan şey prömiyer yapmak değil, iyi bir filmi seyirciyle buluşturabilmektir. Bizim için önemli olan, seçtiğimiz filmlerin iyi olması ve onların etrafında anlamlı sohbetler, paneller ve buluşmalar yaratabilmek. Biz programımızın gücünü prömiyerlerden değil, filmleri bir araya getiriş biçimimizden ve seyirciyle kurduğu diyalogdan almasını istiyoruz. Bununla birlikte, bu kadar güçlü bir program oluşturabilmemizde hem yerli hem yabancı sinema sektörünün çok desteğini gördük. Onlara da buradan teşekkür etmek isterim. Ayvalık’ta yapmaya çalıştığımız şeyi, festivale dair vizyonumuzu gördüklerinde ve benim festival geçmişim nedeniyle yıllardır güvene dayanan ilişkimize binaen bazı filmleri almamız kolaylaştı.
Festival açılışını Joachim Trier’in ‘Manevi Değer’ filmiyle yapacak
Bu yıl festivalde heyecan yaratan ilk gösterim, festivalin de açılış filmi: Joachim Trier’in Cannes’da Jüri Büyük Ödülü’ne layık bulunan ‘Manevi Değer’ (Sentimental Value). Başlangıcı böyle bir filmle yapmak bile heyecan verici ve koşarak Ayvalık’a gelme sebebi. Bu film ve seçkide ön plana çıkan diğer filmler neler?
Festivalimizi Joachim Trier’in filmiyle açmak bizim için heyecan verici. Bunun için epey bekledik, filmin gösterimi için son onayı almak zaman aldı ama değdi. Çünkü aslında bir festivalin hangi filmle açıldığı, o festivalin ruhunu ve havasını da belirliyor. Joachim Trier’in özellikle senarist Eskil Vogt’la birlikte yaptığı filmler her zaman favorilerim arasında olmuştur. Bu filmde de bir baba ve iki kızının etrafında gelişen, insan ilişkilerini çok güçlü bir şekilde işleyen bir hikâye var. Senaryosu son derece iyi yazılmış, oyunculuklar ise olağanüstü.
Cafer Panahi’nin filmi de Ayvalık’ta!
Cafer Panahi’nin Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye ile dönen ‘Sadece Bir Kazaydı’ (It Was Just an Accident) filmi de gösterilecek. İran’da yasaklı bir yönetmenin dünyaya başkaldırısı bile ilham verici. Bu noktada filminin Türkiye’de, Ayvalık’ta gösterimine dair neler düşünüyorsunuz? Bu filme ve yönetmene dair duygu ve düşünceleriniz neler?
Cafer Panahi benim çok sevdiğim bir yönetmen. Özellikle film yapması yasaklandıktan sonra kendi evinde küçük bir el kamerasıyla çektiği This Is Not a Film’i izlediğimde, bir sinemacının asla engellenemeyeceğini düşündüm. Kendisine hayran oldum. Panahi’nin 10 yılı aşkın süredir süren film çekme yasağı, yurt dışına çıkış yasağı ve tüm baskılar sonrasında açlık grevine başlaması, ardından yasağın kalkması ve nihayet Cannes’a gitmesi çok önemli bir dönüm noktası oldu. Altın Palmiye kazandı. Günümüzde baskıların giderek arttığı bir dönemde, böyle bir hikâyenin yönetmenin filmlerinin önüne geçmesi kaçınılmaz. Yeni filmi de İran’da yaşanan olayların izlerinin asla geçmediğini gösteriyor. Türkiye’de bu filmi ilk kez gösterecek olmak bizim için büyük mutluluk. Filmin kurgusunda çalışan Emir Atminan da festivale katılacak. Panahi’yi de ağırlamayı çok istedik ama eylül ayında çok fazla festival olduğu için bu kez mümkün olmadı. Belki ilerleyen yıllarda Ayvalık’ta onu da ağırlama ve bu konular üzerine kendisiyle uzun uzun sohbet etme şansımız olur.
Festival programının tamamı: www.ayvalikff.org adresinde
Gösterim kategorileri neler? Film ekipleriyle söyleşilerde kimler var ve bu yıl nasıl buluşmalar yaşanacak?
Her sene İstanbul’daki Sinematek/Sinemaevi ile bir işbirliği yapıyoruz. Bu yıl bir başka sinematek Hollanda’daki Eye Film Müzesi ile de işbirliği yapıyoruz. “İki Film Birden” bölümünde Johan Grimonprez’in yönettiği Bir Darbenin Soundtrack’i belgeselini göstereceğiz. Bu film, daha önce festivalimizde yer verdiğimiz Aşk, Mark ve Ölüm’ü hatırlattı. İki filmi bir araya getirdik ve yönetmen Cem Kaya’yı davet ettik. Diğer bölümümüz “Dünyanın Sonu Geldiğinde Ne Yapacağız?” başlığını taşıyor. David Lynch’i ilk filmi Eraserhead ve son filmi Inland Empire ile anıyoruz. Bu yıl da “Sinemanın Yazarları” bölümümüz var. Kelly Reichardt, Christian Petzold, Richard Linklater, Jafar Panahi ve Wes Anderson gibi sinemada artık kendi alametifarikalarıyla öne çıkan yönetmenlerin filmlerini bu bölümde izleyiciyle buluşturacağız. Her zaman olduğu gibi bu yıl da bir çocuk filmimiz olacak: Tafiti Çölde Macera. Festivalde gençlere verdiğimiz önemin yanı sıra çocuklara da alan açmayı çok kıymetli buluyoruz. “Farklı Gözle Bakanlar” bölümünde, üsluplarıyla öne çıkan ve sinemaya farklı bir bakış getiren yönetmenleri bir araya getiriyoruz. Bu bölümde yapay zekâ ile üretilmiş iki film var: Gerçek Ötesi ve Bir Başkasının Rüyası. Bu alanda üretimleriyle öne çıkan Alkan Avcıoğlu ve Viki Bardot festivalin konukları olacak. Onlarla birlikte Özgür Mumcu ve Tolga Karaçelik’in katılacağı bir söyleşiyle yapay zekâ ve yaratıcılık ilişkisini tartışacağız. Belgesel olarak Ceylan Özgün Özçelik’in Hiçbir Şey Normal Değil, Fırat Yücel’in Mutluluk adlı filmi, Neukölln’ün Örümcek Adamı olacak. Bölümde ayrıca E Blok Daire 5, Yitik Ev ve Pasaj adlı üç kısa filmimiz var. “Hep Aynı”, dönem filmlerini bir araya getirdiğimiz bir bölüm; bu seçkide de çok önemli ve değerli filmler yer alıyor. “Bu Kimin Hikâyesi?” bölümünde ise Mike Flanagan’ın Stephen King uyarlaması Chuck’ın Hayatı, Dag Johan Haugerud’un Berlin’de Altın Ayı kazanan Hayaller’i yer alıyor. Pelin Esmer’in O da Bir Şey mi? adlı son filmi, Rebecca Zlotowski’nin Cannes’da gösterilen Özel Hayat’ı, Tolga Karaçelik’in Saykoterapi’si de gösterilecek filmler arasında.

Toplamda yerli ve yabancı programda kaç film yer alıyor, gösterimler nerelerde yapılacak ve gösterimlere ilginin yoğun olduğunu biliyoruz, dolayısıyla gösterimlerin tekrarı var mı?
Festivalde toplam 65 film göstereceğiz. Bu yıl beş farklı mekânda olacağız: Vural Sineması, Fabrika Ayvalık, Kırlangıç Ayvalık, ASKEV Sera ve Amfitiyatro. Mekânları gösterim makinasından, ses sistemine, perdesine kadar sinema salonuna dönüştürüyoruz. Bazı filmlerimizi iki seans gösteriyoruz, ama mekânlarımızın sayısı az olduğu için her filme iki seans yer veremiyoruz. ASKEV Sera’da gerçekleşen gösterimlerimiz ücretsiz. Biletlerimiz satışa çıktı. Biletinial ve Biletix üzerinden ya da Fabrika Ayvalık’taki gişemizden alınabiliyor. Ön satış dönemimizde biletlerimiz indirimli 150 TL, tam 200 TL. 16 Eylül itibariyle indirimli 170 TL, tam 220 TL olacak. Umuyoruz bu sene de salonların dolup taştığı keyifli bir festival yaşarız.
“Genç sinemacıları desteklemenin çok önemli olduğuna inanıyoruz”
Festivalde yalnızca genç sinemacıları teşvik etmesi adına “Yeni Bir…” Ödülü veriliyor. Bu sizi diğer festivallerden ayırıyor. Festivali ödüllere boğmuyor ve tek bir alanda ödül veriyorsunuz. Neden çok kategorili ödül sistemine gitmediniz? Ve bu ödül kategorisinde ödüllendirmenin önemi nedir?
Başından itibaren yarışma düzenlemeyi istemedik; ancak genç sinemacıları desteklemenin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Kariyerine yeni başlayan, ilk filmini çeken ya da senaristlik, kurgu, görüntü ya da sanat yönetmenliği gibi farklı alanlarda üretim yapan isimleri teşvik etmek istedik. Bu nedenle festivalde özel bir ödül veriyoruz. Genç sinemacıları desteklemek amacıyla tasarladığımız bu ödül, Diageo Türkiye’nin katkısıyla hayata geçti ve festivalin karakterini belirleyen unsurlardan biri oldu.

Ayvalık Uluslararası Film Festivali Genç Sinema Programı o kadar değerli ki. Öğrencilere, genç sinemacı adaylarına destek olmak size neler hissettiriyor ve programın içeriğinde neler var?
Genç Sinema Programı, festival ekibi olarak en gurur duyduğumuz çalışmalarımızdan biri. Başvurularımız Türkiye genelindeki tüm sinema öğrencilerine, sinema kulübü üyelerine ya da sinemaya özel ilgisini bize aktaran öğrencilere açık. Her yıl bir önceki yıldan daha fazla başvuru alıyoruz. Katılan öğrenciler edindikleri deneyimleri birbirleriyle paylaştıkça program kulaktan kulağa yayılıyor ve giderek daha çok ilgi görüyor. Gençlerle birlikte festivali omuz omuza yapıyoruz. Bağımsız bir festival olduğumuz için onların desteği çok kıymetli, ancak biz de bu deneyimin onlar için faydalı olması adına yoğun çaba gösteriyoruz. Geçmiş yıllarda katılan pek çok genç bugün sektörde yer edindi, bazıları hâlâ bizimle bağlantılarını sürdürüyor ve destek sunmaya devam ediyor.
Reha Erdem’in Ayvalık Film Festivali’ne dair duygu ve düşünceleri…
Bugüne kadar Ayvalık Film Festivali’ne gelen sinemacılardan duyduğunuz en güzel övgü, paylaşım hatta kendi aranızda sohbetlerde söylenenler neler oldu?
Galiba bizi en çok mutlu eden şey, yapmak istediğimiz şeyin karşı tarafa geçmiş olması. Reha Erdem şöyle demişti: “Son yıllarda, yıllarca dünyanın dört bir köşesinde festivaller görmüş ve yaşamış biri olarak Ayvalık Film Festivali kadar, yarışma yerine konuşmayı, itişme yerine gülüşmeyi, pazarlama yerine sanatsal kültürel zenginliği koyan, filmlere ‘ürün’ yerine ‘değer’ muamelesi yapan, gençleri hak ettikleri yer olan en öne koyma gayretiyle çırpınan ve bütün bunları son derece mütevazı bir açıklık, nezaket ve sevgiyle yapan bir festival görmedim. Dünyanın da, ülkemizin de böyle mucizelere çok ihtiyacı var.” Tabii böyle sözler duymak doğru bir şey yaptığımızı hissettiriyor bize. Yarışmasız bir festival olmamız, herkesin rahatça film izleyebilmesine, birbirinin filmlerine gidip sorular sormasına, panellere katılmasına olanak tanıyor. Herkesin sinema etrafında bir araya gelmesi ve paylaşımlarda bulunması bize çok büyük bir motivasyon veriyor.