Metamorfoz…

Gönül isterdi ki akide şekeri tadında bayram yazıları yazalım. 

Ne gam, şartlar el vermiyor, sebep olanlar utansın… 

Yahya Kemal’in adeta kelimeleri dans ettirdiği dizelerinden etkilenmeyen bir okur bulmak neredeyse imkânsızdır. Aynı şey edebi güçleri ve etkileyici üslupları ile iz bırakmış olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay gibi dönem yazarları için de geçerlidir. Lakin hiçbiri Nâzım Hikmet gibi, Sabahattin Ali gibi evrenin duvarlarını çatlatacak bir etki yaratamamışlardır. Çünkü hazineden geçinmeyi tercih etmişler, otorite ile yan yana geldiklerinde de “Siz birseniz biz ancak sizin yanınızda sıfır olabiliriz efendim…” kabilinden bir teslimiyet ile müesses nizama sığınmışlardır. Bu elbette onları kötü şair, yazar, sanatçı vesaire kılmıyor. Ancak sahip oldukları kimliklerin sorumluluğunu tam manasıyla yerine getiremediklerini, her durumda doğruları söylemekten imtina ettiklerini, sırça köşklerinde sürdürdükleri korunaklı hayatlarını haksızlıklara karşı durmaya tercih ettiklerini gösteriyor. Zaman zaman “Sanatçı muhalif olmak zorunda mıdır?” sorusunu ortaya atanlar, aktüaliteye sıkışmadan bu fikrin tarihi kökenlerine şöyle bir bakmalılar…

Bu girizgâhın nedeni devletin resmi yayın organında yayımlanan “Metamorfoz” isimli dizi… Yayınlamdığına göre bir yazarı, çizeri, oyuncu kadrosu da var. Yani eli kalem tutan ve sanat eğitimi almış birileri bu organizasyonun içerisinde yer alıyor. Dizinin konusu “Osman Kavala ve onun Türkiye üzerinde oynadığı büyük oyun”... Daha yolun başında olduğumuz için, hangi noktalara temas edeceklerini ve gözümüzün önünde cereyan eden hadiseleri nasıl ele alacaklarını tam olarak bilmesek de tahmin edebiliyoruz. Belli ki birileri bir talimat vermiş, yazının başında tanımladığımız hazineden geçinmeliler de bu emri yerine getirmeyi görev addetmiş ve işe soyunmuşlar. Talimatı verenlerin durumu bellidir. Zira kendilerinin; kişisel vehimleri dolayısıyla sarayından çıkmaktan korkan, bu korkuları ile de ulusal bir “ispiyon” ağı ve polis devleti kuran Abdülhamit’e İngiliz elçisi tokatlattıkları vakidir(!) Sorunlu olan ise sanat adı altında buna alet olmaktır.

Bunu eğer bilinçsizce yapıyorlarsa cehaletlerinin kurbanı olduklarını düşünebilir, hatadan dönmelerini bekleyebiliriz. Yok, eğer bilinçli bir tercihle, hazineden geçinmek ve otoriteye yaranmak adına içinde yaşadıkları toplumun en az yarısının içine sinmeyen bir kurguyu, üstüne bir de o toplumun vergilerinden pay alarak yapmalarının yükü, tarih ve toplum nezdinde ağır olur. Az önce ifade ettiğimiz gibi bunu yaptıranın neden yaptırdığı bellidir. Siyasi iktidarlar her dönemde tarihi süreçleri ve olayları işlerine geldiği gibi eğip bükmüşler ve bu yolla yarattıkları gerçek dışılığa toplumu inandırmaya çalışmışlardır. 

Buna alet olanların ise irdelemeleri, sorgulamaları, zira sanatçı sorumluluklarını yerine getirmeleri gereken bir durum söz konusudur. Bir defa; bu yapımın paydaşı olarak; hükmü kesinleşmemiş bir dava hakkında, masumiyet karinesine sığınma hakkı olan ve “AİHM kararı” uyarınca şu anda serbest olması gereken bir vatandaşın kişilik haklarının çiğnenmesine vesile olmaktadırlar. Hukuki süreç devam ederken, onu mahkûm eden iradenin yargı kararı ile casusluk davasından beraat etmiş olan Kavala’nın dizide “casus” olarak temsil edilmesi ahlaken sorunludur. Hukuki meseleler bir yana, kamuoyunun kahir ekseriyetinin ikna olmadığı, siyasi olduğu bilinen ve bazı yandaş kalemlerin dahi ivedilikle kapatılması gerektiğini söyledikleri, kanıt eksikliği olan bir davanın bu şekilde kullanılması toplumu yanıltmak, yanlış yönlendirmek, kin ve düşmanlığa alenen sevk etmektir. 

Ailenin en kutsal değer olarak önümüze konduğu böyle bir süreçte, Kavala’nın kültür ve akademi hayatı açısından varlığı ile onur duyduğumuz aile fertleri olduğunun göz ardı edilmesi ise vicdanen sorunludur. 

Konu kişisel değildir. 

Bu senaryo, aynı dava kapsamında yargılanan, yakinen tanıdığımız, yaşadıkları ülkeye olan sevgilerinden ve sadakatlerinden emin olduğumuz diğer tutsakların da kişisel haklarına açık saldırıdır ve yapılan iş gayri ahlakidir. 

Bu yapıma alet olanlar, bugün “metamorfoz”a uğrayarak başka bir şeye dönüşmek veya bundan yüz sene sonra “bir”in yanında “sıfır” olarak anılmak istemiyorlarsa bu sevdadan vazgeçmelidirler…

Bu tatsız konu vesilesiyle de olsa; Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mücella Yapıcı, Hakan Altınay başta olmak üzere, biz daha güzel bir dünyada yaşayalım diye özgürlüklerinden feragat etmiş olan tutsakların, eserleri ile evrenin duvarlarını çatlatan yazı, fikir ve sanat insanlarının ve içinde demokrasi ateşi yanan tüm yurttaşlarımızın bayramını kutluyorum… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi