Yeni Türkiye’yi Anlayamamak..

Belli aralıklarla Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin bir sözünden, jestinden veya eyleminden yola çıkarak “Cumhur İttifakında sorun olduğu” şayiasını yayıyorlar ve bunun konuşulmasını sağlıyorlar. Bunca yılın gazetecisi, yazarı, fikir insanı, siyaset erbabı siyasi ortamı böyle okuyor olamaz. İki ihtimal var: Ya olmayacak şeylerden bahsederek algı yaratmak ve böylece toplumu oyalamak istiyorlar ya da söylediklerine gerçekten inanıyorlar. İhtimaller birbirinden vahim. Lamı cimi yok, eğer kasıtlı yapılmıyor ise bu durum ancak “Türkiye’nin Yeni Düzeni”nin idrak edilememiş olmasıyla açıklanabilir.

Tayyip Erdoğan ve temsil ettiği siyasi hareket iktidar sürecinde türlü badireler atlattı. İktidar olmanın yıpratıcı etkisinden de nasibini aldı elbette ve sosyolojisi giderek eridi. Erdoğan, pragmatik bir lider ve siyasi hayatı boyunca konjonktüre ayak uydurmasını bildi. Gün oldu milli görüş gömleğini çıkararak Avrupalı oldu, gün oldu ekonomiyi İslami esaslara göre yönetmek gerektiğini vaaz etti. Birinci Çözüm Sürecini hayata geçirip “megri, megri...” ezgileri ile ağlayan da oydu, en sert güvenlik politikalarının uygulayıcısı da bizzat kendisi oldu. Demokratikleşme hamleleri ile ideolojilerin eridiğini de, darbe dönemlerine rahmet okutacak hukuk skandallarını da Erdoğan iktidarı döneminde gördük ve yaşadık.

Bir noktaya geldi ve o muhteşem üslubu ile söylediği nutuklarının ana aktörü olan “millet”i onu yalnız bırakmaya başladı. İşte tam bu noktada devletin sert ve acımasız yüzünün tezahürü olan milliyetçiler ile anlaştı veya anlaşmak zorunda kaldı. Bu uzlaşıyı eskinin koalisyon hükümetleri ile karıştıranlar fena hâlde yanılıyorlar. Zira yeni devlet düzeni bu uzlaşının üzerine oturtuldu. Bahçeli ve Erdoğan da bu kurgunun dönemsel aktörleri olarak zuhur ettiler. İnsanın olduğu yerde ego savaşları elbette olacaktır. Dolayısıyla Bahçeli’nin zaman zaman basına yansıyan şarkılı, türkülü, subliminal mesajları manasız olmayabilir. Ancak sadece o kadardır. Fazlasını yapmak ikisinin de boyunu aşar. Sistem onları sîgaya çeker.

Devlet Bahçeli’nin temsil ettiği Ülkücü Hareket, tarihi boyunca devlete olan bağlılığı kendi ilkelerinin önüne koymuştur. Milliyetçilik, Ülkücü Hareket’in makyajıdır. Her ne kadar ulus bağlamında bir milliyetçilikten bahsetseler de, konjonktürel tutumlarını devlet politikası belirlemiştir. MHP’nin hükümet olduğu dönem dahil olmak üzere ülkenin temel sorunları ile ilgili bir politikalarının olmadığını görürüz. Zira hareketin temel belirleyicisi karşıtlıktır. Komünizm karşıtlığı, sol karşıtlığı, farklı etnik unsurlara tahammülsüzlük gibi… Devletin senelerce Kürt sorununa, marjinal sol hareketlere ve demokratikleşme girişimlerine yaklaşımı ne ise Ülkücü Hareket’in yaklaşımı da odur. Agâh Oktay Güner’in 1980’in darbe ortamında söylediği “Fikri iktidarda kendisi zindanda olan bir heyetiz...” ifadesi de bu durumu yeterince açıklar.

Hülasa yeni çözüm sürecini Devlet Bahçeli’nin cisminde mündemiç gören bakış açışı yanılmaktadır. Konjonktürel ve bölgesel nedenlerle barışa gerek duyan irade devlet aklıdır. Devlet Bahçeli ise devlet aklının vücut bulmuş hâli değil, bu dönemsel devlet politikasının uygulayıcısı ve sözcüsüdür. Zaman içerisinde Tayyip Erdoğan’ın süreci uzaktan izlemesi, netameli yaklaşması ise politik manevradan başka bir şey değildir. Bu denklemin değişkeni siyasi hareketler değil, devletin politikasıdır.

Yeni rejim ile birlikte devlet kabuk değiştirmiş, bu değişim süreci operasyonunu yöneten siyasi partileri de devlet partisine dönüştürmüştür. İlkeler açısından bakıldığında ne AKP ne de MHP başladıkları yerdelerdir. İlkeler devletin ali menfaatleri ekseninde erimiş, her iki parti de merkezine güvenlik politikalarını koyan yeni rejime hizmet eden unsurlar hâline gelmişlerdir. Bu güvenlik eksenli güçlü ve acımasız iradenin karizmatik, güçlü ve cesur lider gereksinimini de Erdoğan karşılamıştır. Gözümüzün önünde cereyan eden güç zehirlenmesinin temelinde bu politikalara biat etmek yatıyor.

Şimdi... Son dönemde yaşananlar, hukuk skandalları ve devleti kendi malı görme hâlinin ülkeyi bir seçimsizliğe taşıma ihtimali endişe yaratıyor. Bunun direkt olarak yapılması kolay olmadığı için de orantısız güç kullanılarak olası rakipler ve muhalifler elemine edilmeye, aykırı sesler susturulmaya çalışılıyor.

Unutulmaması gereken bir şey var. Devletin dönemsel politikasına biat eden herhangi birisi, siyasi parti ayırt etmeksizin yarın Erdoğan’ın yerini alabilir. Ondan sonraki vaziyeti de o şahsın arkasına alacağı toplumsal destek ile birlikte yapacakları, kısaca cesareti veya esareti belirleyecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi