Boray Acar
Muhalefet Doğru Yolda
Kemal Kılıçdaroğlu, bugünlerde iktidar mahfillerinde saygıdeğer şahsiyet muamelesi görüyor. “Şöyle dişimize göre bir muhalefet olsa da yarışsak…” diyerek alay ettikleri Eski CHP Genel Başkanı’nı yeniden partinin başına getirmek için ellerindeki tüm imkânları kullanıyorlar. Bir yandan da buna karşı çıkan muhalifleri, “Hani dün pironuzdu, cumhurbaşkanı adayınızdı? Bugün linç etmeye utanmıyor musunuz?” diyerek hedef alıyorlar. Bir siyasi profili her dönem ve koşulda desteklemek takım tutmakla eşdeğerdir. Bugün doğru olan yarın olmayabilir veya kişiler zaman içinde çeşitli nedenlerle cazibelerini yitirebilirler.
Kaldı ki Kılıçdaroğlu, ahir zamanda da aklı başında hiçbir muhalifin gönlündeki aday değildi. Bir şekilde dayatıldı ve otoriter yönetime karşı desteklenmesi kaçınılmaz oldu. Yirmi küsur senelik AKP iktidarından bıkmış olan ve o günün koşullarında toplumun neredeyse yarısına tekabül eden kesim seçeneksiz bırakıldı. Kılıçdaroğlu’nun arkasından gelenlerin yarattığı sinerjinin, iktidarı neler yapmaya sürüklediğini bugünlerde görüyoruz. Bunu salt “Kılıçdaroğlu’nun başarısızlığı” veya “yeni yönetimin başarısı” olarak okumak da doğru değil. Siyasette bazı neticeler konjonktüreldir. Süreçler birbirini tetikler ve dinamikler öyle istediği için bugün bunu yaşıyor olabiliriz. Buna karşılık, İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlarının seçimi rahat kazandığını gösteren anket sonuçlarını unutmuş değiliz, ancak buna hayıflanmak bugün için hiçbir şey kazandırmaz. Sadece Kılıçdaroğlu’nu sebep oldukları ile yüzleştirmek için geçerli bir argüman olarak kullanılabilir..
Kılıçdaroğlu’nun üstünde yaratılan kamuoyu baskısı yanlış değil. Çünkü kendisinin arka planda çalışmalar yürüttüğünü, iş başa düştüğünde göreve hazır olduğunu ve koltuğa dönmeye de hevesli olduğunu biliyoruz. Onu bundan alıkoyacak iki şey var. Birisini zaten hâlihazırdaki CHP yönetimi hukuki yolları kullanarak yapıyor. Ancak adalet mekanizmasının durumu ortada, Anayasa Mahkemesi kararlarının bile hiçe sayıldığı bir dönemi yaşıyoruz. O nedenle yarın ne olacağını kimse öngöremez. Bu durumda da ikinci yol devreye giriyor; mutlak butlan veya kayyum kararı alınması durumunda görev verilecek partililere -Gürsel Tekin örneğindeki gibi- utanma duygusunu hatırlatmak gerekiyor.
CHP yönetimi yakın siyasi tarihin en doğru muhalefet modelini ortaya koyuyor. İnkâr edemeyiz, bu imkânı kendilerine sağlayan da mevcut siyasi iktidardır. Yakın zamana kadar ülkenin en büyük sorunu ekonomi iken, buna adalet sistemine duyulan güvensizlik eklendi. Anket sonuçları gösteriyor ki AKP seçmeni de iktidara olan güvenini yitirmiş durumda. Toplumun ezici çoğunluğu ortada -bilinmeyen- bir şey olmadığından hareketle son dönemde yaşananların bir iktidarda kalma stratejisi olduğuna inanıyor. Dolayısıyla artık Türkiye’de etkin muhalefete ihtiyaç duyan bir toplum var. Özgür Özel ve ekibi de bu fırsatı doğru değerlendiriyor, kurduğu doğru iletişimle halkla olan bağını her geçen gün daha da kuvvetlendiriyor. Bunu sağlayan zemin de “sokak”tır.
Bugün iktidar unsurları CHP’yi, dolayısıyla onu destekleyen kitleleri sokak üstünden tehdit ediyor. Örneğin; Ahmet Hakan, pazar günü, Can Dündar’ı “çok istiyorsa memlekete dönmeye veya çocuğunu sokağa çıkarmaya” davet ediyordu. Elbette haklıdır, içi boşaltılmış bir yayın organının genel yayın yönetmeni kimliği ile Nişantaşı kafelerinden hayata bakmanın konforunu kaybetmek korkutur insanı. İktidarın yapmaya çalıştığı şey, sokağı bir terörizm unsuru ve yasadışılık olarak lanse ederek toplumu sindirmek. Oysa eski vesayet dönemlerinde insanların örtüsü, saçı ve sakalı ile uğraşılıyorken mitingler düzenleyerek sosyal uyanışı sağlamak isteyenler bizzat kendileriydi. Roller değişince, kendi vesayet rejimlerini kurdular ve daha acımasız fiillerin faili durumuna geldiler. Ortada haklı gerekçe yok iken lise öğrencilerini salt eylemlere katıldıkları için içeri tıkıp eğitim hayatından uzaklaştırmak bu acımasızlığın göstergesidir.
Şiddet eylemine dönüşmediği takdirde halkın sokağa inmesi hem anayasal haktır, hem de demokrasinin göstergesidir. Devleti yönetenlere düşen görev; halkı sokak üstünden korkutmak, yasaklar koymak ve tehdit etmek değil, sokakların güvenliği sağlamak ve provokasyonların önüne geçmektir. Hukukun ayaklar altına alındığı bir dönemde hukuk mücadelesi veren CHP yönetiminin, halkı anayasal hakkını kullanmaya davet etmesi ve bunu başarması takdire şayandır. Cam tavanın kırılmasını sağlayan yerel seçim sonuçları ile başlayan siyasi dalganın toplumsallaşması, korku duvarlarının yıkılması ve sokağa taşması iktidarı tedirgin ediyor.
CHP’yi işlevsizleştirmeye yönelik girişimlerin temelinde bu tedirginlik yatıyor. Bu nedenle, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, zaman kaybetmeden alternatif siyasi çatı hazırlıklarına başlanmalıdır.