
Kaya Türkmen
Sokak korkusu
Otokratik yönetimler sokaktan korkarlar. Meydanlardan da. Boykottan da.
Akape iktidarı da korkuyor sokaktan, meydandan, boykottan. Ve bu korku, sadece Gezi direnişi anılarından değil, çok daha yapısal bir endişeden kaynaklanıyor.
İktidar yıllar içinde ifade özgürlüğünü sistematik olarak kısıtlarken, insanları ister istemez bireysel itirazdan kolektif eyleme yönelttiğini fark etmiyor olabilir mi?
Türkiye’de sokak hareketlerinin yükselmesinin en temel nedenlerinden birinin kendi eliyle oluşturduğu baskı ortamı olduğunu görmüyor olabilir mi?
İktidarın RTÜK, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, emrine giren yargı ve daha bir sürü aparatı vasıtasıyla başta sosyal medya olmak üzere birçok ortamda "aykırı" düşünceleri bastırmak için uyguladığı yasal ve idari düzenlemeler bireysel ifade kanallarını daralttı.
Sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınan ya da yargılanan yurttaşların sayısı her geçen gün arttı.
Gazeteler, televizyon kanalları ve hatta sanat eserleri bile sıkı denetim altında.
Eleştirmek için ağzını açtığında hainlikle suçlanan ve kolaylıkla susturulabilen birey ise kalabalıkla birlikte olduğunda sesini daha güvenle duyurabildiğini fark etti.
İnsanlar, yalnızken dile getirmekte tereddüt ettikleri düşünceleri, başkalarıyla omuz omuza verdiklerinde daha kolay ifade edebiliyor. İktidarın, sosyal medyada bastırdığı her tweet, her paylaşım, her itiraz meydanlarda yankı buluyor. Sosyal medyada “Tayyip istifa” dese başı derde girecek insanlar meydanlarda topluca “Tayyip istifa!” diye haykırabiliyorlar.
Bu durum, iktidar açısından bir paradoks. Çünkü baskılarla susturmaya çalıştığı toplumsal öfke, kitlesel eylemlerle görünür hâle geliyor ve iktidarın korkularını pekiştiriyor. Daha fazla korku, daha fazla baskıyı, daha fazla baskı ise daha güçlü bir toplumsal patlamayı beraberinde getiriyor.
Türkiye bu kısırdöngünün birçok örneğini son yıllarda deneyimledi: Gezi Direnişi'nden Boğaziçi protestolarına, kadın yürüyüşlerinden emekçi mitinglerine kadar.
Toplumsal hareketler, yalnızca siyasal değil, aynı zamanda psikolojik bir ihtiyaçtan doğar. Birey, baskı ortamında yalnızlaştığında, yalnızca fiziksel bir tehditten değil, aynı zamanda görünmezleşmekten de korkar. Kalabalığın içinde olmak, hem görünürlük sağlar hem de kişiye moral motivasyon sunar.
Boykot da öyle. Üstelik en ürkek bireyin dahi hiçbir risk almadan, evden dahi çıkmadan katılabildiği bir kolektif eylem boykot. (*)
İktidarın ifade alanlarını daraltması, bireyi bu görünmezliğe mahkûm ediyor. Ancak birey, kalabalık içinde hem güvende hissetmeye başlıyor hem de yalnız olmadığını görerek moral buluyor. Bu psikolojik dinamik, iktidarın tüm baskı çabalarına rağmen kitlesel hareketlerin canlı kalmasını sağlıyor.
Dünyadaki otoriter rejimlerin tarihine baktığımızda da benzer örnekler var. Doğu Avrupa’daki komünist rejimler, Arap Baharı’nda otoriter yönetimler veya Latin Amerika’daki askeri diktatörlükler... Hepsinin ortak noktası, ifade özgürlüğünü kısıtladıkça sokakların daha da politize olmasıdır.
Türkiye de bu evrensel siyasi yasadan kaçamıyor.
Kalabalıklar yalnızca muhalif seslerin toplamı değil, aynı zamanda iktidarın yıllardır biriktirdiği toplumsal öfkenin dışavurumu. Yasaklarla bastırılan talepler, kısıtlanan özgürlükler ve ertelenen adalet arayışları sokakta yeniden hayat buluyor.
Türkiye siyaseti bu gerilim hattında şekillenmeye devam ediyor. Baskılar sürdükçe kalabalıklar da büyüyecek ve iktidar kendi elleriyle yarattığı bu toplumsal tepkiyle yüzleşmek zorunda kalacak.
(*) Boykot demişken: Halk TV’nin boykot listesinin en başında yer alan AA’nın reklamını üstelik CHP kurultayı özel yayınının ortasında vermek suretiyle boykot kırıcılığı yapmış olmasını çok yadırgadım.
Yetti Artık
20 Mayıs 2025 Salı 00:46Hem Terörsüz Hem Demokratik Türkiye
13 Mayıs 2025 Salı 07:00Yargı, adalet, sendika, gençlik...
06 Mayıs 2025 Salı 07:00Yetiş dünya
29 Nisan 2025 Salı 07:00Meyhane ağzı
22 Nisan 2025 Salı 07:00Antonín Dvořák: Folk Ezgilerinden Senfonik Doruklara
20 Nisan 2025 Pazar 07:00Konuşun, susmayın...
15 Nisan 2025 Salı 07:00Giuseppe Verdi: İtalyan Opera Geleneğinin Zirvesi
13 Nisan 2025 Pazar 07:00Ludwig van Beethoven: Senfonilerle Yazılan Devrim
06 Nisan 2025 Pazar 07:00The end
01 Nisan 2025 Salı 07:00



