Nasıl iktidarda kalınır?

Tarih boyunca, ülkeyi yönetmeye aday olabilecek rakipleri ortadan kaldırmak için çok çeşitli yöntemler uygulandı. Hatta eski dönemlerde, meşruiyet tartışması bile yaratmadan “siyasetin doğal parçası” sayılırdı bunlar.

Antik Çağ’da iktidarı korumak bir ölüm-kalım mücadelesiydi. Roma’da Jül Sezar rakipleriyle uzlaşarak değil, onları dışlayarak ve yetkileri kendi elinde toplayarak yükselmişti. Yerine geçen Augustus da tüm rakiplerini bertaraf ederek imparatorluğu kurdu.

Bizans İmparatorluğu’nda göz çıkarma, sürgün, manastıra kapatma yöntemleri tercih edilirdi. Rakip imparator veya veliahtların gözlerinin çıkarılması etkin bir yöntemdi. Çünkü kör biri tahta çıkamazdı. Birçok Bizans hükümdarı rakiplerini bu şekilde etkisiz hale getirdi.

Birçok alanda Bizans’tan ilham alan Osmanlı İmparatorluğu kardeş katli ve kafes uygulamasını tercih etmişti. Fatih Sultan Mehmed’in kanunnamesiyle, tahta çıkan sultanın kardeşlerini öldürtmesi “nizam-ı âlem” adına meşru sayıldı. O kadar ki III. Mehmed tahta geçtiğinde olası taht mücadelesini önlemek adına 19 kardeşini boğdurdu. 17. yüzyıldan itibaren ise kardeşler öldürülmek yerine sarayda “kafes”te, yani göz hapsinde tutularak etkisizleştirildiler.

Çin’de Ming ve Qing hanedanları saray komplolarında mükemmeldiler. İmparatorluk veliahtları arasındaki mücadelelerde rakip prensler genellikle ya zehirlenerek öldürülür ya da uzak eyaletlere sürgün edilirdi.

Rönesans ve Yeni Çağ’da devlet aklı adına cinayet ve entrika olurdu.

Papa VI. Alexander’ın oğlu Cesare Borgia, rakip prensleri ve soyluları zehirleterek ortadan kaldırdı.

İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth katolik rakiplerini ortadan kaldırmak için komploları bahane etti. İskoçya Kraliçesi Mary Stuart’ı idam ettirerek taht iddiasını ortadan kaldırdı.

Napolyon Bonapart, Konsül koltuğuna oturur oturmaz önce gazeteleri susturdu, ardından muhalif seslerin bir araya gelip güç topladığı siyasal kulüpleri dağıttı. Tahtını tehdit edebilecek generalleri ise sürgünle ya da darağacıyla ortadan kaldırdı.

Rakipleri demokratik olmayan yollarla saf dışı bırakma binlerce yıllık bir iktidar refleksinin devamı.

20. yüzyıla gelindiğinde de iktidarlarını korumak için demokratik rekabetten kaçan ve rakiplerini yargı, yasa, zor kullanımı veya kurumsal manipülasyonlarla devre dışı bırakan pek çok siyasetçi ve otokrat lider oldu.

İtalya’da Benito Mussolini rakiplerini öncelikle medyadan ve kamusal alandan sildi. Muhalif partileri yasaklayarak seçimleri göstermelik hale getirdi.

Almanya’da Adolf Hitler 1933 Reichstag yangınını bahane ederek olağanüstü hâl ilan etti ve komünistleri tutuklattı. Ardından “Yetki Kanunu” ile yasama yetkisini ele geçirip demokratik rekabeti ortadan kaldırdı.

İspanya’da Francisco Franco iç savaş sonrası tek parti rejimi kurdu, muhalefeti sürgün, hapis veya infazla bastırdı. Rakip siyasi figürlerin ortaya çıkmasını yapısal olarak engelledi.

Şili’de Augusto Pinochet, Allende’yi devirdiği darbe ile iktidara geldi. Gelir gelmez muhalefeti yasakladı. Siyasi rakipleri sürgün, işkence ve infazlarla ortadan kaldırıldı.

Bugün Rusya’da Vladimir Putin potansiyel rakipleri hakkında yolsuzluk davaları açtırarak veya “yabancı ajan” yasalarıyla sivil alanı daraltarak sistematik biçimde devre dışı bıraktı. Aleksey Navalniy’in zehirlenmesi ve tutuklanması en çarpıcı örnek.

Belarus’ta 30 yıldır iktidarda olan Aleksandr Lukaşenko seçimlerde kendisine rakip olabilecek figürleri tutuklatarak ya da sürgüne zorlayarak sahneyi boşalttı.

Macaristan’da Viktor Orbán seçim yasalarını kendi lehine değiştirerek muhalefetin rekabet şansını azalttı. Bağımsız medya ve yargıyı kontrol altına alarak rakiplerin görünürlüğünü düşürdü.

Venezuela’da önce Hugo Chávez medya ve yargı üzerindeki kontrolle muhalefeti bastırdı, ardından Nicolás Maduro geçen hafta Nobel Barış Ödülü’ne layik görülen María Corina Machado başta olmak üzere muhalefet liderlerini yasaklayarak 2024 seçimlerinde güçlü adayların yarışmasını engelledi.

Zimbabve’de 1980 yılından beri ülkeyi yöneten Robert Mugabe seçimlerde rakiplerini tehdit, şiddet ve hile ile devre dışı bıraktı. Morgan Tsvangirai gibi muhalif liderlere saldırılar düzenlendi, tutuklamalar yapıldı.

Mısır’da Abdülfettah es-Sisi 2014 seçimleri öncesi güçlü rakipleri ya tutuklattı ya da aday olmaktan vazgeçirdi.

Azerbaycan’da İlham Aliyev, rakip liderleri ya hapse attırdı ya da seçimlere girmesini engelledi. Bağımsız medya susturuldu, yargı iktidarın sopası haline geldi.

Görüyoruz ki demokrasiden nasibini almamış otokrat liderlerin başvurdukları yöntemler aynı:

Rakipleri cezai soruşturma, siyasi yasak veya “terör” suçlamalarıyla elemek, yani yargı yoluyla devre dışı bırakmak.

Seçim yasalarını olası rakiplerin avantajını azaltacak şekilde yeniden tasarlamak.

Medya üzerinde kontrol sağlayarak rakiplerin sesini duyurmasını engellemek, karalama kampanyaları uygulamak.

Tutuklama, sürgün, suikast veya fiziksel tehdit gibi şiddet veya zor kullanımına başvurmak.

Yargı, seçim kurulu, polis gibi kurumları siyasi silah haline getirmek, yani kurumsal baskı kurmak.

Mazallah yani!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi