Kaya Türkmen
Toplu İğne Masalı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen Salı günü BMC Ankara Tank ve Yeni Nesil Zırhlı Araçlar Üretim Tesisi Açılışı ve İlk Yeni Altay Tankları Teslimat Töreni’nde yaptığı konuşmada yine o bildik hikâyeyi anlattı:
“Şöyle sizleri bir 20 yıl, 25 yıl geriye götürmek istiyorum. Ülkemizde bir toplu iğne üretebiliyor muyduk? Toplu iğne. Silahtan bahsetmiyorum. Ama şu anda hamdolsun silahlarını üreten bir Türkiye var.”
Bir toplu iğne!
Bu cümle, 20 yıldır tekrar edilen bir masalın en sade özeti. Gerçekle ilgisi yok, ama propaganda için son derece kullanışlı. Çünkü kulağa romantik geliyor: fakir, ezilmiş, üretmeyen bir ülke… Ve onu ayağa kaldıran kurtarıcı lider!
Oysa tarih öyle yazılmadı.
Türkiye Cumhuriyeti, daha ilk on yılında sıfırdan sanayi kuran, üreten bir ülkeydi.
1925’te Uşak Şeker Fabrikası, 1933’te Kayseri Uçak Fabrikası (evet uçak fabrikası), 1934’te Nazilli Basma Fabrikası faaliyete geçti.
1930’larda Sümerbank, Etibank, Şeker Fabrikaları, Karabük Demir Çelik, Paşabahçe Cam, SEKA Kâğıt, MKE gibi dev kamu yatırımları Türkiye’nin üretim omurgasını kurdu.
Sonraki on yıllarda bu omurga genişledi.
1950’lerde Türk Traktör, 1960’larda Tofaş ve Oyak-Renault, 1970’lerde Erdemir, Arçelik, Beko, Vestel ve daha niceleri doğdu.
Türkiye otomobilini, buzdolabını, çamaşır makinesini, traktörünü, çeliğini, camını, ilacını, tekstilini üretmeye başlamıştı.
1970’lerde ASELSAN, 1980’lerde Roketsan ve TAI kuruldu.
Yani Türkiye çoktan kendi mühimmatını, telsizini, radarını üreten bir ülkeydi.
Bugün “toplu iğne bile yoktu” denilen 1990’larda Türkiye yılda 300 bin otomobil, binlerce kamyon, otobüs ve traktör üretiyordu.
Tofaş Bursa’da Tempra yapıyordu, Renault Clio’yu Oyak tesislerinde montajlıyordu. Ford Otosan Kocaeli’nden Transit ihraç ediyordu. Temsa ve BMC, Adana ve İzmir’de otobüs üretiyordu.
Beyaz eşyada Arçelik ve Beko, Avrupa’nın en büyük üreticileri arasına girmişti. Vestel 1984’ten beri Manisa’da televizyon üretiyordu.
2000’e gelindiğinde Türkiye yılda 5 milyon televizyon, 4 milyon buzdolabı üretir hale gelmişti.
Demir-çelikte Erdemir, Kardemir, İsdemir tam kapasite çalışıyordu.
Bu fabrikalar olmadan ne otomotiv olurdu, ne makine sanayii.
Tekstilin Avrupa atölyesiydik. Türkiye o dönemde Avrupa’nın en büyük tekstil tedarikçisiydi.
Mavi, LC Waikiki, Altınyıldız, Vakko gibi markalar sadece iç pazara değil, Avrupa’ya ihracat yapıyordu.
Hazır giyim ihracatı 1998’de 10 milyar dolara yaklaşmıştı.
“Silah üretemiyorduk” iddiası da aynı masalın devamı.
Makina ve Kimya Endüstrisi (MKE) Cumhuriyet’ten beri tabanca, tüfek ve mühimmat üretir.
ASELSAN 1990’larda askeri telsiz ve radar sistemleri geliştiriyordu.
Roketsan kısa menzilli roket üretimine başlamış, TAI (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii) F-16 montaj hattını işletiyordu.
Yani 2002’den çok önce Türkiye zaten kendi silahını, mühimmatını, radarını üreten bir ülkeydi.
Petkim petrokimya üretiminde, Erdemir çelikte, Şişecam camda, Eczacıbaşı ve Abdi İbrahim ilaçta, Sütaş ve Pınar gıdada üretim yapıyordu.
Türk Traktör yılda 20 bin traktör üretiyordu.
Tuzla ve Pendik tersaneleri tanker ve römorkör inşa ediyordu.
Yani Türkiye bırakın toplu iğneyi, uçak parçasından çeliğe kadar her şeyi üretiyordu.
2000 yılında Türkiye’nin imalat sanayii, gayrisafi millî hasılanın yüzde 23’ünü oluşturuyordu.
İhracatın yüzde 90’ı sanayi ürünlerinden geliyordu.
Bu veriler Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜİK raporlarında duruyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz eski planlamacıdır. Bütün bu saydıklarımın tanığıdır.
Erdoğan’a “one minute” çekmesini beklemiyoruz ama, “Sayın Cumhurbaşkanım, durum tam öyle değil” de mi diyemez?
Ama propaganda, istatistiği sevmez, hikâyeyi sever.
“Toplu iğne bile üretemiyorduk” cümlesi, bu yüzden tekrar tekrar söylenir.
Gerçeği değil, minnet duygusunu üretir.
Ve en tehlikelisi, toplumun hafızasını siler.
Halbuki o hafıza, ülkenin emeğiyle doludur: mühendisleriyle, ustalarıyla, işçileriyle kurulmuş bir üretim mirası.
102. Yıllık cumhuriyetimizle gurur duymalıyız.
Cumhurbaşkanı da.