Boray Acar
Süreç en kritik virajda…
Farklı gelişmeler yaşandıkça ikinci çözüm süreciyle ilgili değerlendirmeleri sürdürüyoruz.
Malum; bir komisyon oluşturularak İmralı’da Öcalan ile görüşüldü ve “daraltılmış” görüşme notları yayınlandı. Neden daraltıldığı ile ilgili fikrimiz var ama net konuşamıyoruz, tam metin ortada yok. Daha çok Öcalan’ın felsefi derinliği olan, dolayısıyla kitlelerce anlaşılması kolay olmayan fikirleri yansıtıldı. Demokratik entegrasyon ve sosyalizm merkezli söylemler servis edildi. Başından itibaren tarafların samimiyeti üstünde duruyoruz. Sonuçta bu meselenin salt Bahçeli’ye bağlı olmayan bir politik arka planı var. Özellikle birinci çözüm süreci sonrasında kartların açık olması, hülasa samimi olması son derece önemliydi. Böyle ayıp örter gibi bir şeyleri kamuoyundan kaçırarak nereye varmaya çalışıyorlar, göreceğiz.
İktidarın sürece dair kaygıları ve korkuları olduğunu biliyoruz. Burada başı çeken etmen, seçmen kaybı... Bahçeli’yi mahfuz tutacak olursak, AKP’nin sürece hevesli değil de razı veya mecbur olduğu ihtimali gün geçtikçe güçleniyor. İlerlemeleri DEM Parti’nin açıklamalarından izlemek daha doğru sonuçlara ulaşmamıza fikir üretmemize vesile oluyor. Zira iktidarın korkuları onlarda yok, mevcudiyetlerini bu soruna borçlu olduklarını bile söyleyebiliriz. DEMP, 99 sayfalık bir süreç raporu yayınladı ve ayrıntıları ve talepleri bu rapordan öğrenme şansına sahip olduk.
Öcalan’ın mesajlarında da DEM Parti’nin raporunda da ulus-devlet eleştirisi görüyoruz. Ulus-devlet, Cumhuriyet’in temel dayanaklarından biri… Kavramsal olarak ele alındığında yüzeysel kalsa da içeriğinin konuşulması toplumsal alerjiye neden olacaktır. Türk milleti üst kimliğinin anayasal rabıtaları ile tartışmaya açılması, toplumsal birlik sağlanmadan seçilmişlerin inisiyatifiyle olacak iş değil. Tabii ulus-devlet, politik olarak güvenlik politikalarını da beraberinde getiriyor. DEMP raporunda, “ulus-devlet merkezli güvenlik siyasetinin değiştirilmesi” isteniyor. Bugünün iktidarının eylemselliğinin ağırlıklı olarak güvenlik politikalarında mündemiç olduğunu düşünecek olursak bu talebe verilecek olumlu yanıtların da lafta kalacağı sonucuna varabiliriz.
Bir diğer başlık yerel yönetimlerin güçlendirilmesi... Eskiden iktidarın da gündeminde olan bu konu, daha sonra yasal düzenlemeler ile rafa kaldırılmış ve merkezi otorite güçlendirilmişti. Normal bir devri yaşıyor olsak neyse... Önceden DEMP ve öncülü olan partilerin belediyelerine uygulanan kayyım atamaları artık muhalefetin geneline uygulanır hâle geldi. Aynı iktidarın yöntem değiştirmesi, kayyım uygulamasından vazgeçmesi ve üstüne bir de yerel yönetimleri güçlendirmesi boş bir hayal gibi görünüyor.
Hem taraflar hem de karşıtlar için kırmızıçizgi “Öcalan’ın durumu”... DEMP raporunda; Öcalan’ın, öncelikle iletişim özgürlüğü, sonrasında da fiziksel özgürlüğü talep ediliyor. Daha önce de ifade etmiştik. Bahçeli’nin Öcalan’a “önder” demesi toplumsal algıları değiştirmiyor. Elbette barış umudunun yanında Öcalan’ın koşullarının bir önemi yoktur. Ama bunun iletişimi doğru yapılmadığı ve toplumsal algılar değişmediği müddetçe bunu kabullendirmek kolay olmayacaktır. Kürtler için “Kürt halkının varlık ve haysiyet kazanma tarihinin baş aktörü” olan Öcalan, toplumun kahir ekseriyeti için “bebek katili”dir. Bu algı değişmediği, en azından barışa engel olmasının önüne geçilmediği taktirde üstü örtülerek halı altına süpürülecek bir nüans değildir.
Silah bırakanların affedilmesi noktasında suça bulaşmış/bulaşmamış olması gibi bir ayrım üzerinde duruluyordu. DEMP, raporunda bu ayrımın olmamasını istiyor. Tam toplumsal entegrasyonun sağlanması için bu konuya anlayış göstermek, sonrasında da bu şahısların kazanılmalarına yönelik politikalar üretmek faydalı olacaktır. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Can Atalay ve Osman Kavala başta olmak üzere siyasi tutuklular ilgili talepler haklıdır ve çok kıymetlidir. Ancak; iktidarın davranış biçimi dikkate alındığında demokratikleşme hedeflenmediği açıktır ve tahliyelerin Kürt siyasetçiler ile sınırlı kalması muhtemeldir.
Yazıyı bağlarken asıl belirleyici olan meseleye de değinmeden edemeyiz. SDG henüz Suriye ordusuna entegre olmadı, nasıl olacağı da muallak... Fidan’ın açıklamalarından devletin bu konudaki rahatsızlığını anlıyoruz. Esasen içeriyi izlerken dışarıyı da gözden kaçırmamak gerekiyor, zira turpun büyüğü orada…