Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK DEĞİLSİNİZ! - 2

Son günlerde yolsuzluk haberleri kamuoyu gündemini yoğun biçimde işgal etmektedir.

“Deli Çavuş”, yaptığı yayınlarda siyasi iktidarı özellikle de bazı bakanları ilzam edecek şekilde yolsuzluk iddialarında bulunmaktadır. Anlattıkları önemli, itham ettikleri bildik kişiler, rakamlar büyük; siyasetçi, bürokrat, özel sektör arasında yaşanan çarpık ilişkiler gözler önüne seriliyor; Bir yerlerden çok pis kokular geliyor. İddialar önemli ki Cumhuriyet Başsavcısı soruşturma açıyor, muhalefet partileri suç duyurusunda bulunuyor.

İddiaları özetlemek veya yeniden hatırlatmak anlamsız, faydasız, lafı çoğaltmayalım. Ancak ülkeyi 20 yıldan bu yana tek başına yöneten AKP İktidarı’nın olay karşısındaki duyarsızlığı beni tedirgin ediyor. Yolsuzluk iddialarının bu boyuta ulaşması Devlet ile toplum arasında büyük emeklerle kurulan güven hatta sadakat duygusunu bitirecektir.

Kesin olan bir husus da bunun bir toplumsal faturası ve siyasi bedeli olacağıdır. Hatırlatmak isterim ki Sayın Erdoğan, bir yolsuzluk skandalı sonrasında (İSKİ rüşvet yolsuzluğu) İstanbul Belediye Başkanı ve 2001’de yaşanan bankacılık krizi sonrasında yapılan seçimde de iktidar olmuşlardı. “Suç örgütlerinin iftiralarıyla kaybedecek zamanımız yok” demek yetmez, bir iki bürokratı görevden almak meseleyi hiç çözmez.

Sayın Cemil Çiçek, iddialar için “Binde biri bile doğruysa felaket ve sıkıntılıdır. Binde birken önünü alamazsanız, bu yüzde bir, sonra onda bir olur sonra bir bakarsınız ki bütün vücudu kaplamış” olur demiş. AKP yöneticileri “arınma vakti geldi” ve “dip temizliği yapılmalı” diyorlar.

Lafın büyüğünü(!) Sayın Bülent Arınç söylemiş, “Son dönemlerde yolsuzluk, usulsüzlük ve organize suç örgütleri hakkında yapılan ifşaatlar ve ardından yaşanan gelişmeler kamu vicdanını ciddi bir şekilde örselemekte, AK Parti ve Sayın Cumhurbaşkanımız üzerinde de menfi bir algı oluşmasına neden olmaktadır. AK Parti bu değildir!” diyerek aklınca siyaset(!) kurnazlığı yapmaktadır.

Sayın Arınç! iktidar olunca ilk icraat olarak “Nereden Buldun Yasası’nı” yürürlükten siz kaldırmadınız mı? Faiz gelirlerinden vergi almayı siz ertelemediniz mi? Bugüne kadar Devlet İhale Yasası’nda kaç defa değişiklik yaptınız, kaç imar affı çıkardınız, kaç defa vergi barışı altında tefecileri affettiniz?

Bugünlerde bir milletvekiliniz, boşanmak istediği eşinden borç verdiği 2,5 milyon doları geri istiyor, bir bürokratın hesaplarında 180 milyon dolar olduğu iddia ediliyor. “Nereden buldun” diye soracak mısınız?

Milletin aklıyla alay etmeyin; Sütten çıkmış ak kaşık değilsiniz Sayın Arınç!

Mesele yargıya ulaşmıştır. Umarım öncekiler gibi sümen altı edilmez. Benim meselem yolsuzluk olaylarının devlet yönetiminde ve toplum psikolojisinde açacağı muhtemel zararlara dikkat çekmektir.

Atalarımız, bir şeyin lafının çıkması onun gerçekleşmesinden daha kötüdür anlamında “Şüyuu, vukuundan beter” derlerdi.

Haksız zenginleşmenin yolu olarak görülen yolsuzluk, yüz kızartıcı bir suç olarak değerlendirilip akılda kalıcı bir şekilde cezalandırılmıyor, adeta yapanın yanına kar kalıyor. Daha da kötüsü yolsuzluğun bir tarafında “önde olanlar/yöneticiler” olduğu için yolsuzluk haberleri bir anlamda teşvik edici, özendirici bir etki de bırakmaktadır.

Yolsuzluk, kişisel veya grup çıkarını maksimize etmek için meşru bilinen yolların dışında teşebbüs edilen yol ve yöntemlerin tamamıdır; “kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılmasıdır.” Kestirmeden söylersek; Yolsuzluk yapmak suçtur, ahlaksızlıktır hatta yüz kızartıcı bir utançtır. Ancak yolsuzluk haberleri, iddiaları, dedikoduları toplumu, devleti, sistemi, kurumları, kuralları ve değerleri tahrip eden kanser mikrobu gibi yayılmacı ve tahrip edici bir illettir. Buna karşı duyarsız kalınması devletin ve toplumun geleceği açısından en tehlikeli tehdittir.

BENCE
Yolsuzluk olarak tanımlanan eylemler tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde olagelmiş bir insani hastalıktır; kaynağı “tamah ve hırs” duygularıdır. Tedbir alınmadığı ve cezalandırılmadığı takdirde devlet ve toplumlar için yıkıcı olmuştur.

Koçi Bey’e göre, “… rüşvet herhangi bir devlette meydana çıkar aşikar olursa o devlet harap olup yıkılır ve talihi tersine döner.”

Tarihçi Naima, “rüşvetin devletin içine iyice yerleştiğini ve her makamın bir ücreti olduğunu” söylemektedir. Kanuni Sultan Süleyman’ın hem damadı hem de sadrazamı olan Rüstem Paşa, devşirilmiş bir Hırvat çocuktur. Enderunda yetiştirilmiş, Sadrazam olmuştur. Öldüğünde bıraktığı mal varlığı Osmanlı hazinesi kadar zengindir.

Osmanlı Devleti’nin çöküşünde rüşvet ve iltimasın devlet yönetiminde önlenememiş olması çok etkili olmuştur.

Günümüzde;

Türkiye’de yolsuzluk iddialarının bu denli yoğunlaşması gerçek bir beka sorunudur.

Tarihten ders almayan yöneticilerin akıbeti bellidir.

Dostça uyarıyorum.

Geçen haftaki yazıda Sakarya Zaferi ve Sakarya Meydan Muharebesi tanımları yanlışlıkla kullanılmıştır. Okuyuculardan özür dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi