TSK’nin Katar’da Ne İşi Var?

Toplumun geneli, Katar’da düzenlenen “22. FIFA Dünya Kupası” organizasyonunda ülke olarak temsil edilmediğimizi düşünüyor. Veya ne şekilde temsil edildiğimizin farkında değiller. Çünkü alışılmışın dışında bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye’yi yönetmekte olan milliyetçi–mukaddesatçı ittifak, Dünya Kupası güvenliğinin TSK unsurları tarafından sağlanmasına karar verdi. Bu karar sınır ötesi bir organizasyona yönelik olduğu için de TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi ve tezkere çıkarılması gerekiyordu. Muhtemelen bunun sıradan bir güvenlik vazifesi gibi görünmemesi adına şöyle yakışıklı bir de isim de buldular; “Dünya Kupası Kalkanı Harekâtı”… Elbette bu işin makyajı, ortada harekât falan yok. Varsa da bilgimiz dâhilinde değil…

Lafı eğip bükmenin gereği yok. “Kendi güvenliğini sağlayamayan devlet Katar’ın güvenliğini sağlamaya soyunuyor…” türü dolaylamaları da gereksiz bulduğumu ifade edeyim. Olayın iki yönü vardır. Bir defa böyle bir tezkerenin Türkiye Parlamentosunda, -hangi saikler ile olursa olsun- onaylanmış olması, devletlerarası itibar açısından son derece kötü bir durumdur. Diğer mesele ise bu kararın vatan, millet ve bayrak edebiyatını kimseye bırakmayan bir iktidar tarafından alınmış olmasına karşılık toplumdaki uyku hâli ve duyarsızlıktır. Bu tepkisizlik devam ettiği sürece ülkeyi yönetenler daha da pervasızlaşacaklardır. Bu kararın, ekonomide batağa saplanmış olan iktidarın ülkeye para sokma gayretlerinin bir tezahürü olduğu anlaşılıyor.

Bizi asıl düşündürmesi gereken şey; askeriyeyi “peygamber ocağı” olarak niteleyen, subay üniforması gördüğünde duygulanan, ilkokul müsamerelerine tahta silah ile giden, her biri asker doğan, askerliği meslek olarak değil görev olarak –neredeyse üniforma fetişizmi noktasında- kutsayan, askerlik yapmayı erkek olma ritüeli olarak benimseyen bir toplumun nasıl bu hâle geldiğidir. Bu gerçekleri normal bulmadığımı ve militarizmin toplumsal tezahürleri olarak gördüğümü her fırsatta dile getiriyorum. Siyasetin askıya alındığı, militarizmin bayramları olan darbe dönemlerinde yapılanlar bile, bu halet-i ruhiye sayesinde toplumda karşılık bulmuş ve normalleştirilmiş, hatta benimsenmiştir. Meseleyi salt bu yönüyle ele aldığımızda ve toplumun militarizmden uzaklaştığı şeklinde değerlendirdiğimizde memnun da olabiliriz. Lakin bu tepkisizlik bilinçli siyasi tercihin bir sonucu değildir. Toplumun; militarizmden uzaklaşmış dahi olsa, tezkerenin niteliği itibariyle bu onur kırıcı durumdan rahatsızlık duyması gerekir. Zira; “sınır güvenliğini sağlamak” gerekçesiyle yapılan operasyonların bir yenisinden falan söz etmiyoruz.

Esasen bu karar, siyasi iktidarın ne kadar samimiyetsiz olduğunu göstermesi açısından da önemli bir örnektir. Silahlı Kuvvetler’in hükümet politikaları için araçsallaştırıldığı veya güya kutsandığı böyle bir dönemde siyasi iktidarın yegâne sığınağı veya övünç sebebi, yerli ve milli olmaktır. Bu stratejide başarılı olduklarını da söyleyebiliriz. FETÖ’nün yargı kararlarının mağduru olan kimseleri transfer etmeleri, bu stratejinin meclis katında da karşılık bulduğunu göstermektedir. Neredeyse hırsızın ve katilin bile yerli ve milli olanını makbul sayar hâle getirildik. Bu ortamda ortalama bir vatandaşa, muhalefeti tercih etmeme nedeni sorulduğunda gayrı milli oldukları, terörle işbirliği yaptıkları gibi cevaplar alınması da muhtemeldir. TSK unsurları; gayri milli olmakla suçlanan, terörle işbirliği yaptığı iddia edilen, ülkeyi bölmeye çalışmakla suçlanan, sınır ötesinden gelen direktiflere göre hareket ettiği söylenen muhalefetin “Hayır” oylarına rağmen, yerli ve milli olmakla övünen iktidarın oyları ile Katar’da düzenlenen Dünya Kupası’nda güvenliği sağlamakla görevlendirilmiştir.

Bir savaş ve çatışma hali olmasa da, bu görevde bir risk olmadığı söylenemez. Güvenliği sağlamak ile görevlendirilen unsurların, muhtemel bir kargaşa ile veya terör saldırısı ile karşılaşmaları olasılık dâhilindedir. Görev tanımı “bir ülkenin güvenliğini sağlamak” olan silahlı kuvvetler mensuplarının böyle bir risk altına sokulmaları, ülke adına utanç vericidir. Bu organizasyonda, yeşil sahada temsil edilen hiçbir ülke böyle bir mesuliyet almıyorken, TC vatandaşlarının orada olmalarının, iktidarın seçim ekonomisini sürdürmesini sağlamak dışında ülke menfaatlerine hizmet eden bir tarafı var ise, kamuoyu ivedilikle aydınlatılmalıdır.

Üzücü olan şudur ki; makûs bir hadise yaşanması hâlinde de bu iktidar, gerek dans eden Brezilyalı kızları, gerek alkolik batılıları gerekse terörü finanse eden güçleri suçlayarak kendini temize çıkaracak ve sorumluluğu da gayri yerli ve gayri milli muhalefete yükleme hünerini gösterecektir. Toplum da bu tiyatroyu yarı izleyerek, yarı uyuyarak hayatına devam edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi