Zor günler bizi bekler

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) mart ayı toplantısı dün yapıldı ve piyasa beklentilerine paralel olarak TCMB, faiz oranını %14’te sabit bıraktı. Son günlerde “Acaba faiz artışı olur mu?” soruları yavaşça seslendirilmeye başlansa da genel beklenti pas geçeceği yönünde idi.

Elbette Rusya-Ukrayna arasında yaşananlar tüm merkez bankalarını zorunlu olarak daha da derinden düşünmeye sevk etti. Savaşın devamı durumu belki de merkez bankalarının para politikalarını yeniden şekillendirmelerine neden olacak. Özellikle enerji ve emtia fiyatlarında yaşanan sert yükselişler merkez bankalarının işini daha zorlaştırıyor. Yüksek seyreden ve kendini iyiden iyiye hissettiren enflasyon ile ilgili beklentilerde görülen bozulma faiz artışlarını beraberinde getirmeye başladı. Fed faiz oranlarını 2018 yılından sonra ilk kez artırdı. 25 baz puanlık faiz artışı ile birlikte yakın zamanda bilançosunu da küçültmeye başlayacağının mesajını net biçimde verdi. Fed’in hemen ardından faiz artıran merkez bankaları listesine İngiltere Merkez Bankası da eklenirken, Avrupa Merkez Bankası elinin kulağında olduğunu cümle âleme duyurdu. Gerek Fed’den gerekse İngiltere Merkez Bankası’ndan gelen bu adımlar ve ileriye dönük mesajlar piyasa beklentilerine paralel olduğu için de uluslararası alanda çok sert fiyatlamalar görmedik. Ecnebi buna “Sözlü yönlendirme” diyor. Biz ise daha çok “Yönlendir-me”, “Ne gerek var ki” şeklinde değerlendiriyoruz. 

Neyse biz içeriye dönelim. Uzun süredir PPK toplantıları iki ihtimalli maç gibi düşünülüyordu. Teorik olarak masada üç seçenek (artırır, indirir, değiştirmez) olsa da faiz artışı senaryolarda hiç yer almıyor; faizi ya sabit bırakır ya da indirir seçenekleri üzerinden stratejiler kuruluyordu. Her şeyden önce bu toplantı öncesinde cılız da olsa faiz artışının konuşulmasını önemli, sağlıklı ve bir o kadar da ilginç bulduğumu ifade etmek isterim. Bu toplantı öncesinde de seçenek sayısı yine iki olsa da…

Toplantı öncesinde benim de beklentim; Merkez Bankası’nın faizlerde bir değişikliğe gitmeyeceği ve %14’te sabit bırakacağı yönünde idi. Olması gerekenin bu olduğu için değil bunu yapmasının bugünkü koşullarda daha doğru tercih olacağı düşüncesi ile.

Filmi biraz geriye sararak bugüne getirmeye çalışalım. 2021 yılında faiz indirimlerine eylül ayında başlandı ve sonrasında devam edildi. Art arda yapılan dört toplantıda Merkez Bankası, toplam 500 baz puan indirerek faizi %19’dan %14’e çekti. Bunun doğal sonucu olarak da önce kur sonra enflasyon patladı. 

Yatırımcı açısından %6-7’ler düzeyinde başlayan “Negatif faiz” bugün %40 seviyesine ulaştı. Faiz %14, TÜİK tarafından açıklanan resmi enflasyon %54. Hatırlayacaksınız; negatif faiz %6-7’lerde iken bu oranın yatırımcı aleyhine daha da büyüyeceğini ısrarla yazmıştım. Bugün de tekrar yazayım; birkaç ay içinde negatif faizin %50’nin de üzerine çıktığını göreceğiz. Enflasyondaki yükseliş eğilimi devam ediyor ve görünen o ki; bizi %60-70 seviyelerinde bir enflasyon bekliyor. TCMB tarafından organize edilen “Piyasa Katılımcıları Anketi”nde ortaya çıkan istatistikler bize piyasanın 12 ay sonrası için %26,43, 24 ay sonrası için ise %17,03 enflasyon beklediğine işaret ediyor. Görüldüğü gibi piyasa 2023 Haziran’ı için tek haneli bir enflasyonun oldukça uzağında.

İki gerekçeden dolayı; Merkez Bankası’nın bu toplantıda pas geçmesi gerektiğini zaten düşünüyordum. Birincisi; yapılacak 100-200 baz puanlık bir faiz artışı enflasyonun bu kadar yüksek, beklentilerin ise bozulmaya devam ettiği bir ortamda hiçbir işe yaramazdı. Yapılması gereken faizin %30’lar seviyesine çekilmesidir ki; o da siyaseten mümkün değil. Okurların içinden %30 nereden çıktı diyenler olabilir. Sorunun cevabı 12 ay sonrası piyasanın beklediği enflasyon oranında yatıyor. Ancak bugünün koşullarında faizi şaaaaak diye %30’a çekmek de başta finansal sistem olmak üzere pek çok alanda farklı farklı sorunları beraberinde getirebilir. Onun için işe yaramayacak bir adım atacağına hiç atmamak daha iyisi.

İkincisi ve belki de daha önemlisi ise Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile ilgili. Önümüzdeki günlerde KKM’den ilk geri dönüşler başlayacak. Yatırımcılar kur farklarını alacaklar. Diyelim ki; Merkez Bankası faizi artırdı ve buna bağlı olarak da kurda bir gerileme yaşandı. Yatırımcı demez mi; “Tam vade dolarken devlet geldi faize müdahale etti ve bana ödemesi gereken kur farkını ödemedi” diye. Ve bu düşünce şu anda sistemin yükünü, diğer taraftan da riskini taşıyan KKM üzerinde ciddi bir risk yaratabilirdi. Yatırımcılar “Madem devlet bir şeyler yapacak ve ben kur farkını alamayacağım o zaman TL’yi çeker gider kendim döviz alırım” diyebilir bu da bir döviz talebini yaratabilirdi. 

Özetle; Merkez Bankası adımı ya tam ya hiç atacaktı. Atmamayı tercih etti. Zaten bugün ortaya çıkan enflasyon da faiz artışı ile önüne geçilebilecek boyutun ötesine geçti. 

Zor günler bizi bekler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mert Yılmaz Arşivi