Mert Yılmaz
2026 Yılına ilişkin piyasa beklentilerim
Yılın son yazısına klasik bir cümle ile başlayayım; zor bir yılı geride bırakıyoruz. Mecburen umutları, ümitleri de yeni yıla taşıyoruz. 2026 yılına ilişkin genel beklenti ekonomide nisbi bir iyileşmenin yaşanacağı yönünde. Buradan sakın ola ki; bütün sorunların geride kaldığı, özellikle dar gelir grubundaki insanların satın alma gücünde hissedilir bir iyileşme yaşanacağı sonucu çıkmasın.
Merkez Bankası’nın 2026 yılı için ara hedefi olan %16 enflasyon hedefinin tutturulma olasılığını sıfıra yakın görüyorum. Tahmin aralığının üst bandı olan %19’un gerçekleşmesi bile zayıf olasılık. Piyasanın bugünlerdeki beklentisi %23-25 aralığında konsolide olmuş durumda. Gelişmelere bağlı olarak bu beklentilerde de her iki yöne doğru revizyonlar gerçekleşebilir tabi ki.
Gerek içeride gerekse dışarıda olağanüstü gelişmeler yaşanmadığı sürece 2026 sonunda bugünkünden daha düşük bir enflasyon ve daha düşük bir faiz göreceğiz.
Merkez Bankası’nın önünde 800-1.000 baz puanlık bir faiz indirim alanının olduğunu düşünüyorum. Ocak’26 enflasyonun açıklanması ile birlikte yıllık enflasyonun %30’un altına ineceğini ve Mart ayında yapılacak PPK toplantısında son toplantılara göre daha büyük bir adım atılabileceğini düşünüyorum.
PEKİ PİYASALAR?
Son 1,5 yıldır hisse senedi yatırımcısının yüzü hiç gülmedi. 2025 yılında dünyada borsalar dolar bazında çok iyi getiriler sunmasına rağmen BİST, yılı dolar bazlı kayıpla kapatmak üzere. Aslında 2025 yılını iki döneme ayırmak mümkün. 19 Mart’a kadar olan süreç, borsanın iyi performans gösterdiği hatta o döneme ilişkin tarihi zirveyi kırma hazırlıkları içinde olduğu dönem, sonrasında ise iç siyasette yaşanan gelişmeler, dış gündem ve jeopolitik riskleri de ekleyince maalesef böyle bir sonuç ortaya çıktı.
2026 yılına ilişkin borsa ile ilgili beklentim pozitif. Ancak bir ralli beklentimin olmadığını baştan belirteyim. Makro görünümde bir bozulmanın olmadığı, faiz indirimlerinin devam ettiği bir süreç borsaya pozitif etki edecektir. Burada dikkat edilmesi gereken başlık iç siyaset. İç siyaset ve onun doğurabileceği riskler ne kadar piyasanın gündeminden kalkarsa fiyatlamalara o denli pozitif etki yapacaktır.
Eğer iç siyasete ilişkin riskleri hafifletebilirsek yabancı yatırımcının da yeniden ilgisinin yoğunlaşacağını, bunun da borsaya pozitif etki yapacağını düşünüyorum.
Ancak Japonya’da yaşananları iyi takip etmemiz lazım. 2026 yılı için piyasaların önündeki en büyük risklerden birisi Japonya. Japonya’dan gelebilecek bir dalga riskli varlıklar üzerinde baskı yaratabilir, yatırımcıların risk iştahında azalma görebiliriz.
Gelelim borsanın en büyük ve ezeli rakibi faize. Dediğim gibi faizler düşmeye devam edecek. Ancak yatırımcıya reel getiri sunmaya da devam edecek. Yıl ortalamasına vuracak olursak (stopaj kesintisi düşüldükten sonra) yatırımcıya aylık %2,25-2,50 arasında bir getiri sunacak. Yakın geçmişte %4 ve üstü getiriyi almış bir yatırımcı grubu için bu oranlar düşük gibi hissedilse de hala yüksek. Özellikle uzun vadeli TL tahvillerin yatırımcılara iyi bir getiri sunmaya devam edecek.
Elbette yatırımcının risk iştahı yatırım tercihlerindeki en önemli unsur. Ben 2026 yılı için de TL enstrümanların portföydeki en büyük payı almasının daha doğru bir yatırım stratejisi olacağını düşünüyorum.
DÖVİZ
Döviz tarafına gelecek olursak; dövizin ucuz olduğu konusunda herkes hemfikir. Sahaya indiğinizde herkes döviz kurlarındaki bu seviyenin rekabet açısından zorlayıcı olduğunu söylüyor. Tüm bunlara rağmen uygulanmakta olan kur politikasından vazgeçilmeyeceği görüşündeyim. Döviz kurlarındaki yükselişin maksimum ortalama enflasyon kadar olacağını, parite etkisi ile para birimlerine göre ufak tefek farklılıkların olabileceğini düşünüyorum. Peki bu politika nereye kadar sürdürülebilir? Aslına bakılırsa fayda enerji birikiyor. Ancak bu politikadan vazgeçmek yaklaşık üç senedir çekilen sıkıntıların çöpe atılması demek. Kur serbest bırakılır ve yükselirse bu otomatikman enflasyona yansıyacak ve sonrasında faiz hadlerinin seviyesi tartışılır hale gelecek ve bu süreç faiz artırımlarını beraberinde getirecek. Onun için gittiği yere kadar bu reçete ile devam.
ALTIN VE GÜMÜŞ
Altın ve gümüş başta olmak üzere kıymetli madenler 2025 yılında yatırımcısının yüzünü güldüren belki de tek finansal ürün oldu. Gerek altında gerekse gümüşte çok ciddi getiriler elde edildi. Yılın son günlerinde özellikle gümüşteki yükseliş dikkat çekici. Değerli metallerde yaşanan bu yükselişin siyasi ve ekonomik çeşitli nedenleri var. Fed’de Mayıs ayında yapılacak görev değişikliği sonrası Trump politikalarını destekleyecek yani daha büyük faiz indirimleri adımı atacak birinin başkan olma ihtimalini sevdi kıymetli metaller. Dünyada zayıf dolar demek güçlü altın demek. Gümüşün hikayesi biraz daha farklı. O sadece Türkiye’de değil dünyada da işlerin toparlanacağı ve sanayiden gelecek gümüş talebinin fiyatları daha da yukarı taşıyabileceği beklentisi. Orta ve uzun vadede altın ve gümüş için yönün yukarı olduğunu söyleyebilirim. Ancak 1980 yılından bugüne, yani 45 yıl sonra böylesine güçlü bir performansın 2026 yılında da devam etmesini beklemek pek gerçekçi değil. Beklentileri törpülemek için yatırımcılar için daha doğru olacağını düşünüyorum.
2025 yılının son satırlarına geldik. Bir yıl daha sizlerle olmamı sağlayan başta Yavuz Oğhan ve Nilay Can olmak üzere bu şahane gazetenin sizlerle buluşmasını sağlayan tüm ekibe teşekkür ederim.
Gazete Pencere okurları başta olmak üzere herkese mutlu, sağlıklı, huzurlu, başarılı, isteklerin yerine geldiği bir yeni yıl diliyorum.
Savaşların olmadığı, kimsenin ayağının taşa değmediği, kimsenin burnunun kanamadığı bir dünya diliyorum. Gerçi bunu yıllardır diliyorum, bugüne kadar olmadı ama dilemeye devam.
Enflasyonunuzun düşük, satın alma gücünüzün yüksek olduğu bir yıl olsun.