Mert Yılmaz
Merkez siyasetin gölgesinde
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın eylül ayı Para Piyasası Kurulu (PPK) toplantısı dün yapıldı ve Merkez Bankası politika faizini 250 baz puanlık indirim ile yüzde 40,5’e çekti.
24 Temmuz tarihinde yapılan Temmuz ayı PPK toplantısında Merkez Bankası politika faizini 300 baz puanlık bir indirim ile yüzde 43’e çekmişti. Toplantı sonrasında piyasanın genel beklentisi eylül toplantısı için de 300 baz puanlık bir faiz indirimi idi.
Eylül ayının ilk günlerinde büyüme ve enflasyon verileri sonrasında faiz indirim miktarı ile ilgili kafalarda küçük soru işaretleri oluşsa da herkes gözünü 15 Eylül tarihinde yapılacak olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin “Butlan Davası”na çevirmiş durumda. Daha önce 8 Eylül olarak belirlenen dava tarihinin PPK toplantısı sonrasına denk gelen 15 Eylül tarihine alınmasını ise Merkez Bankası açısından talihsizlik olarak değerlendirmek mümkün.
Piyasalar nefesini tutmuş 15 Eylül kararını beklerken geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı’na kayyım atanma süreci, beklentileri 200 baz puanlık bir faiz indirimine kadar çekmişti.
Dünkü toplantı için “2025 yılının şu ana kadar ki en zor PPK toplantısı” desem sanırım abartmış olmam. Bu toplantıya özel, metne çok anlam yüklememek lazım. Tablo herkes için 15 Eylül itibari ile biraz daha netleşecek.
Ancak metinde yer alan çelişkili bir duruma kısaca değinmek isterim. TÜİK tarafından açıklanan büyüme verisinde hanehalkı tüketiminin ikinci çeyrekte yüzde 5,1 arttığı görülüyor. Aynı döneme atıfta bulunan Merkez Bankası’nın metindeki, “Yurt içi talebin zayıf seyrini koruduğu” ifadesi, gündemin yoğunluğu nedeni ile pek tartışılmasa da gözlerden kaçmadığını, şimdilik topun üstünden atlandığını not etmek isterim.
Metinde yer alan “Enflasyon görünümünün ara hedeflerden belirgin bir biçimde ayrışması durumunda, para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır” ifadesi ise Merkez Bankası’nın olası iç siyasi gelişmelere karşı verdiği bir mesaj. Merkez Bankası’nın bu mesajını “Süreci elimden geldiğince izleyerek, hamle yapmadan yürütmeye çalışırım ancak ciddi bir döviz talebi olur ve süreç döviz rezervlerinde ciddi boyutta bir erimeye neden olacak noktaya gelirse faiz artırmaktan da çekinmem” diye okumak gerektiğini düşünüyorum.
Hatırlanacaktır; mart ayında yaşanan İmamoğlu sürecinin hemen ardından Merkez Bankası bir ara toplantı ile faiz artırımına gitmiş ve politika faizini yüzde 46’ya yükseltmişti.
Siyasi tarafta piyasalarda ciddi dalgalanmalara neden olacak gelişmeler yaşanmazsa Merkez Bankası’nın yıl sonuna kadar kalan iki toplantısında da faiz indirimlerine devam edeceğini ve yıl sonunda politika faizinin yüzde 35-36 seviyelerinde olacağı beklentimi koruyorum.