Oğuz Pancar
Zürafa Kadınlar
İnsan bedeni, yalnızca et, kemik ve beden sıvılarından oluşan biyolojik bir varlık değil, egemen zihniyetin en ince uçlu fırçalarıyla boyadığı bir tuvaldir aynı zamanda. Tarih boyunca özellikle kadın bedeni, “güzellik”, “onur”, “kutsallık” ya da “koruma” gibi görünüşte zararsız kılıflar altında biçimlendirilmiş, görünmez kılınmış ve kimi zaman doğal olmayan yollarla çarpıtılmıştır. Coğrafi olarak birbirinden ayrı, kültürel olarak birbirinden uzak toplumlarda ortaya çıkan benzer bedensel müdahaleler, Myanmar sınırındaki Padaung/Kayan kadınlarının, yani Batı’da yaygın olarak “zürafa kadınlar” diye anılan topluluğun boyun halkaları(1), Çin’de uzun yüzyıllar sürmüş ayak bağlama gelenekleri veya Afrika’nın bazı bölgelerindeki dudak tabakları, birer rastlantı değildir. Eril tahakküm mantığının farklı kültürlerdeki yüzleri olan bu uygulamalar, “kültürel çeşitlilik” ya da “estetik tercih” gibi söylemlerle açıklanamaz. Tam tersine bunlar, kadın bedenini özgür iradeden kopararak erkek egemenliğinin sürekliliğini sağlayan araçlardır.
Padaung Kadınları
Bu uygulamaların en bilinen örneklerinden biri, Myanmar kökenli Padaung (Kayan) kadınlarının çocuk yaşta boyunlarına takılan metal halkalardır. Başkaları tarafından uzun süre “egzotik bir gelenek” olarak romantize edilen bu halkalar, aslında boynu uzatmaz, omuz ve kaburgaları aşağı yönde bastırarak kadın bedeninin hareket yeteneğini ciddi şekilde kısıtlarken iskeletinde de geri dönülmez hasarlar bırakır.
İlk kez 19. yüzyılda Batılı gezginlerin kayıtlarına giren bu halkaların kökeni ve kültürel işlevi tam olarak bilinmiyor; büyük olasılıkla bu, çok daha eskiye uzanan bir gelenek. Zaman içinde bu halkaların işlevine dair birçok anlam yüklenir: kimine göre kadınların uzattığı boyun, gücü ve bereketi temsil eden ejderhayı andırarak korunma simgesi olur; kimine göre ise avının önce boğazına saldıran kaplanlardan korunmanın bir yolu. Bazı söylenceler, kadınların bu halkalarla bilerek “çirkinleştirildiğini”, böylece köle tüccarlarının dikkatinden uzak kalabildiğini anlatır. Ancak bugün daha çok kabul gören akademik görüş, bu halkaların Kayan halkının kültürel ve etnik kimliğinin bir işareti olduğu yönünde.

Ancak garip olan şu ki bu açıklamaların hiçbiri yalnızca kadınlar için geçerli değil. Neden erkekler de ejderhaya benzemek istemesin, bir kaplan neden yalnızca kadınların boğazına saldırsın? Bu yönden bakınca boyun halkaları daha çok, kadınların eve kapatılmasına yönelik gibi görünüyor. Çünkü 12 kiloya varabilen ağırlıkta halkalar taşıyan, boyun, omuz ve göğüs kemikleri deforme olmuş bu kadınların tarlalarda çalışabilmesi mümkün değildir. Kayan kadınları yalnızca, çocukları yetiştirmek, yemek hazırlamak ve temizlik gibi ev işlerini yapabilirler.
Antropolojik bir çerçeveden değerlendirildiğinde, bu uygulamanın asıl amacı tüm çıplaklığıyla karşımıza çıkar: Kadını üretim süreçlerinden koparmak, kamusal hayattan dışlamak ve onu ev içi rollere hapsetmek. Gerek geçmiş gerekse günümüz toplumlarında açıkça görülmektedir ki, kadını yalnızca annelik, ev idaresi ve aile/topluluk onurunun birer sembolü olmaya zorlayan her sistem, aslında ekonomik bir gereklilikten çok bilinçli bir siyasal mantığın ürünüdür.
Kadın Emeği
Peki, zaten yoksul bir halk olan Padaunglar, tarımda kullanabilecekleri kadın emeğinden gerçekten vazgeçti mi? Aslında hayır; kadınlar üretimden koparılmadı, yalnızca kadın emeği tarımdan başka alanlara yöneltildi.
Dinin ve diğer kültürel inanışların ekonomik rasyonaliteyi ikinci plana itmesi alışılmadık bir durum olmasa da, Padaung örneği bunlardan biri değil. Padaunglar, Myanmar’ın doğusunda, tarihsel olarak Karenni adıyla bilinen Kayah Eyaleti’nin dağlık arazilerinde yaşar. Ovaların neredeyse hiç bulunmadığı bu coğrafyada, geniş ölçekli pirinç tarımı yapmak neredeyse olanaksızdır. Topraklar, tropikal iklimin getirdiği mineraller açısından zengin olsa da, aşırı dik yamaçlar nedeniyle, tarım ancak “kes ve yak” yöntemiyle açılmış küçük teraslarla sınırlı kalır.
Ancak bu sistem de sürdürülebilir değildir: yoğun muson yağmurlarının, terasların büyük bölümünü her yıl erozyona uğratması nedeniyle bunların ömrü genellikle yalnızca birkaç yıldır. Bu nedenle, ürün başına harcanan emeğin çok yüksek, verimin ise son derece düşük olduğu bu tarım yöntemiyle yalnızca tarıma dayanarak hayatta kalmak mümkün değildir.
Kayah bölgesinde tarımın yanı sıra domuz, tavuk ve su mandası yetiştiriciliği de yapılır. Bu hayvanlar genellikle köyün yakınındaki sulak alanlarda, ağıllarda ya da kümeslerde bakıldığı için, hem erkeklerin hem de kadınların sarp tepelere tarla açmak için uzaklara gitmesine olanak tanımaz. Köyde mutlaka birilerinin kalıp hayvanların bakımını üstlenmesi gerekir; bu görev, genellikle kadınlara düşer.
Pirinç tarımı ve hayvancılık dışında en önemli bir gelir kaynağı dokumacılıktır. “Bel tezgahı” denilen düzeneklerle dokuma yapan Padaung kadınları, yere oturur, tezgahın bir ucunu bellerine, diğer ucunu bir direk veya ağaca bağlar ve beden ağırlıklarını kullanarak iplikleri gergin tutarlar. Bel tezgahları taşınabilirdir; evin önünde veya hayvanların yakınında kurulan tezgahlar, kadınların dokuma yaparken aynı zamanda evdeki çocukları ya da hayvanları gözetlemesine olanak tanır.

Bütün bunlar düşünüldüğünde, Padaung kadınlarının çocuk bakımı, ev idaresi, hayvanların bakımı ve dokumacılık gibi görevleri yerine getirmek üzere köyde -hatta evde- kalmaları gerektiği anlaşılıyor. Erkekler tarafından biçimlendirilen bu iş bölümü rastlantısal değil elbette. Bu şekilde kadınlar hem üretimden koparılmamakta hem de kamusal alanlardan uzaklaştırarak evliliğe, erkeğe ve aileye bağımlı hâle getirilmektedir.
[Padaunglar, farklı bölgelerde yerleşik Kayan Lahwi (Kızıl Kayan), Kayan Kakha (Kara Kayan) ve Kayan Kangan (Ak Kayan) gibi alt topluluklara ayrılır. Bu toplulukların kıyafetleri ve gelenekleri birbirinden farklılık gösterir (boyun halkası yalnızca Kızıl Kayan kadınları tarafından takılır). Aynı etnik kökenden gelmelerine karşın bu Kayan toplulukları arasında evlilik bağı kurulması seyrek görülür. Özellikle Kızıl Kayan kadınlarından kabile içi evlilik(2) yapmaları beklenir. Kız çocuklarına 5-7 yaşlarından başlayarak takılan boyun halkalarının bir amacı da, kadın bedenlerinin deforme edilmesiyle, onların kabile dışından yapabilecekleri evliliklere baştan engel olmak ve bu şekilde kabile genetik havuzunu ve kültürel kimliğini saf tutmak olabilir.]
İnsanat Bahçeleri
1988 yılında Myanmar’da çıkan halk ayaklanmaları ve sonrasında gelen yaşanan askeri darbeyle birlikte merkezi hükümetin etnik azınlıklara yönelik baskıları artar. Padaung köylerinin yakılması ve zorunlu göçe zorlanması, ordunun köylüleri yol yapımı gibi işlerde zorunlu olarak çalıştırması, etnik kimliklerin baskı altına alınması gibi etkenler sonucu, Padaungların önemli bir kısmı yakındaki sınırı geçerek komşu Tayland’a sığınır.
Tayland hükümeti, kadınların "egzotik" görünümünü fark ederek onları mülteci kamplarına değil, turistlerin ziyaret edebileceği özel "geleneksel köylere" yerleştirir. Kadınlar burada mülteci statüsünde olmalarına karşın, seyahat ve çalışma hakları turistik köylerle sınırlıdır. Böylece halka takma geleneği, bir bastırma aracı değil, tüketilebilir bir kültür ürününe dönüşür. Bugün bile, halkası olmayan bir Padaung kadını turistler için “görmeye değer” değildir.
Artık ortada boyun halkası takmaya zorlayan bir kabile otoritesi olmasa da, Padaung kadınlarının büyük bölümü halka takmaya devam eder. Çünkü bu acımasız etnolojik uygulamayı görmek için gelen Batılı turistler, köyün başlıca geçim kaynağıdır. Myanmar’daki acımasız kültürel zorlamadan kurtulmuş olan kadınlar, artık Tayland’taki turistik “insanat bahçesinde” sergilenen tutsaklara dönüşmüştür.
[2005’te uluslararası toplumun baskısı sonucu, bu kamplarda yaşayan Padaungların bir kısmına Yeni Zelanda, Finlandiya, ABD ve Avustralya gibi ülkelere yerleşme hakkı tanınır. Ancak Tayland hükümeti diğer mültecilerin gidişine onay verirken, özellikle boyun halkası takan kadınların kamplardan ayrılmasına engel olur. Gerekçeleri, "Padaungların mülteci değil, koruma altındaki kültürel gruplar olduğu"dur.
Elbette asıl amaç, kadınların bölgede yarattığı hatırı sayılır turizm gelirini kaybetmemektir. Sonunda diplomatik baskılar sonuç verir ve 2008-2011 arası Padaungların önemli bir kısmı yabancı ülkelere göç eder. Günümüzde Tayland’taki bu “turistik” köylerde hala 500 kadar boyun halkalı kadının yaşadığı sanılıyor.]
- “Halka” dense de bunlar aslında spiral biçimi verilerek boyna sarılmış, pirinç ya da tunçtan yapılmış uzun çubuklardır; kız çocuğu büyüdükçe boynuna yeni sarmallar takılır. Her bir çubuk 5-10 kg arasındadır.
- Endogami, bir bireyin kendi sosyal grubu içinde (kabile, soy, dini topluluk, sınıf vb.) evlenmesi kuralıdır.