Anadolulu hiperrealist

Hasan Demir, pop art ve soyut dışavurumculuk hareketlerine tepki olarak ortaya çıkan hiperrealizm (aşırı gerçekçi) akımının Türkiye’deki öncü isimlerinden biri.

Hacettepe Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamlayan Demir, çalışmalarını memleketi Erzincan’da sürdürüyor. Aynı zamanda Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi de olan Hasan Demir’in eserlerinde İstanbul peyzajlarının özel bir yeri var. Sanatçı doğup büyüdüğü Erzincan’a geri dönüş yapmadan önce bir süre yaşadığı İstanbul’u ruhu olan ama birçok köşesinde yalnızlığı da yaşayan bir şehir olarak görüyor. İstanbul tablolarında kentin en çok tuvale yansıtılan tarihi yarımada, Emirgan, Kandilli sırtları gibi bölgeleri yerine, farklı yerlerini resmetmeye özen gösteren Demir, “İstanbul genelde süslü bir gelin gibi görünse de, bazı bölgelerinde yalnızlığı hatta mutsuzluğu da görebiliyorsunuz. Ben aslında İstanbul resimlerimde daha çok şehrin yalnızlığını anlatmaya çalışıyorum” diyor.

ŞEFİK BURSALI ÖDÜLÜ

Natürmort çalışmalarının yanı sıra, kapitalist sistemin insan hayatına dayattığı yaşam biçimini, lüks hayat tarzını da resimlerine konu edinen Demir, emekçilerin kapitalizmin üretim mekanlarıyla kurduğu duygu bağlarını da unutmayan bir ressam. Bu tarz çalışmasıyla 2021 yılında Kültür Bakanlığı 19. Şefik Bursalı Resim Yarışması’nda başarı ödülü kazanan Demir, emekçilerin mekanlarda bıraktıkları izlerin topluma çok şey anlattığını vurgulayarak, şunları söylüyor:

“Aslında alın terinin döküldüğü mekanlar kapitalist sistemde insani ilişkilerin, paylaşmanın, emeğin, toplum yapısını ayakta tutan iletişimin ve bunlara bağlı olarak, sosyal olmanın mesajını

vermektedir. Bireyler bir mekan veya çevre içerisinde doğar, büyür gelişir. Bu süreçte yaşanan mekan anlamlaşır. Mekanları anlamlandıran ona yüklenmiş duygulardır. Hiperrealist ressamların eserlerinde konu ettikleri mekanlar, duygudan soyutlanmış sadece tüketime yönelik zorunluluktan uğranan mekanlardır. Toplumları nelerin daha hızlı etkilediğinin farkına varmak, bu farkındalığı kendi bünyesinde geliştirerek, elindeki argümanlardan en iyisi olan sanatı, etkili biçimde kullanarak mesajını güçlü bir şekilde vermek, sanatın gereklerindendir. Özellikle sanayi bölgelerinde yer alan emekçilerin üretim mekanlarını resimlerimde konu edinerek, duygudan, hikayeden ve anlamdan yoksun, sıradan gündelik hayatın resimlerinin yapıldığı hiperrealizm akımına ve bu akımın felsefesine bir gönderme yapmaya çalışıyorum. Ben bunları, ‘Saklı Mekanların Paslı Yüzü’ olarak adlandırıyorum. Kaybolmaya yüz tutmuş özellikle eski sanayi bölgelerinde yer alan, duygu ve anlam yüklü, emeğin, alın terinin, mücadelenin, işçiliğin, paylaşmanın ifadesi olan nesneleri,

imgeleri ve mekanları resimlerimde ön plana çıkarıyorum.”

RESİMDEN SINIFTA KALMIŞ

Hasan Demir’in hiperrealist akımını tercih edeceği daha ilkokuldayken ortaya çıkmış dersek, yalan olmaz. Sanatçı, ilkokul yıllarında öylesine gerçekçi resimler yapıyormuş ki, bir türlü öğretmenine bu resimleri kendisinin yaptığına inandıramamış. Öğretmeni öylesine ileri gitmiş ki, küçük Hasan’ı “Yalan söylüyorsun” diyerek resim dersinden kırık notla cezalandırmış. Demir, aslında Batı dünyasında çok yaygın olan hiperrealizmle üniversite yıllarında tanışıp, bu akımı benimsemiş. Ancak Demir, Batı’daki meslektaşlarından farklı bir yerde durduğunu şu sözlerle savunuyor:

“Aslında kendimi tam olarak hiperrealist saymam. Çünkü Batı’daki hiperrealizm duygudan çok yoksun. Ben kendi kültür ve duygularımızdan beslenerek eserler vermeye çalışıyorum. Bir hikaye koyuyorum resimlerime. Etrafıma baktığım zaman her şeyi resmettiğim gibi görüyorum.”

Hiperrealist ressamlarda sıkça görülen simetri hastalığı ve mükemmeliyetçiliğin kendisinde de olduğunu vurgulayan Demir, bu nedenle doğaya baktığında gördüğü ve kendisini rahatsız eden bir çok şeyi resimlerinde yok ettiğini belirtiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi