Bahattin Yücel
Büyük Taarruzun 102.Yılı
Büyük Taarruz; 26 Ağustos 1922 gününün şafağında başlayan, askerlik tarihine geçecek kadar önemliydi. Askerlik tekniği açısından büyük risk taşıyordu. Haklı bir kurtuluş savaşının son adımıydı. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolda, ulusal bağımsızlığı getiren, son ve muhteşem hamleydi.
Geçtiğimiz 26 Ağustos günü Büyük Taarruzun ve Başkumandanlık Meydan Savaş’ının 102.yıldönümüydü. Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, Mareşal Fevzi Paşaları andım.
Fahrettin Altay Paşa’nın kolordusunun, Yunan ordusu karargahına beklenmedik baskını sonunda esir aldıkları, Yunanlı General Nikola Trikupis’i düşündüm.
Büyük Zafer, salt Yunan silahlı kuvvetlerine ve onları destekleyen, Birleşik Krallığa karşı kazanılmış bir askeri başarı değildi. Müslümanların duyarlıklarını siyasal çıkarları uğruna ustalıkla kullanan, yerli iş birlikçileri de yenilgiye uğratılmışlardı. Ancak hainlerin uzantıları, onlarca yıl sonra hiç çekinmeden ortaya çıkarak, “keşke Yunanlılar kazansalardı” diyeceklerdi. Mustafa Kemal Paşa’nın ordusuna komuta eden bir general, bu meczuplardan birisini evinde ziyaret edecek, fotoğrafları medyaya özellikle servis edilecekti.
Dün haberleri izlerken bunları düşündüm.
Aynı tarihe rastlayan ve tarihçilerin Anadolu’ya girişimizi başlattığını kabul ettikleri, 26 Ağustos 1071 yılında yapılan, Malazgirt Savaşı’nın da yıldönümüydü. Doğu Roma İmparatoru Romano Diogenes’in yenilgisiyle, “dört nala gelip uzak Asya’dan, bir kısrak başı gibi Akdeniz’e uzanan” Anadolu’daki tarihsel yolculuğumuzun başladığı gündü.
Kurtuluş Savaşı sonunda kurulan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ve iktidar ortağı MHP’nin genel başkanı ile Cumhur İttifakı’nda yer alan diğer partilerin, genel başkanları da kürsüdeydiler.
Kendilerini milliyetçi olarak konumlandıran iki parti dışında, bir zamanların Ecevit ile özdeşleşen, DSP’nin genel başkanı da oradaydı. Aralarında iki kuvvet komutanı ve onların yanında bir başka iktidar ortağı partinin; Hüdapar’ın genel başkanı da duruyordu.
Bir araya gelerek fotoğraf verdikleri güne kadar, Kürt siyasal hareketi partilerini şeytanlaştıran, en ağır eleştirilerde bulunan, İttifakın iki büyük ortağı- AKP ve MHP- “Büyük Taarruz” kutlamalarından daha fazla önem verdikleri, Malazgirt Savaşı’nın yıldönümünü neden Ahlat’ta inşa ettirilen sarayda ve birlikte kutlamışlardı?
Bence AKP elinden kayan iktidarı yitirmemek adına, Kürt seçmeni kazanmak adına yeni bir girişime hazırlanıyordu. Ahlat; Yavuz Sultan Selim döneminde, Şah İsmail yönetimindeki Safevilere karşı Osmanlı’yı destekleyen, Kürt din adamı ve felsefeci İdrisi-i Bitlisi’nin de memleketiydi. Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Malazgirt Savaşı’nda ordugahını kurduğu yerin yakınındaydı. Mezar taşları ve Anadolu’daki ilk İslam ibadethaneleri ile Sünni Müslümanlar arasında Ahlat’ın özel bir yeri vardı. Bu yüzden seçilmiş olmalıydı.
Anlaşılan AKP’nin iktidarını sürdürebilmesine tek başına MHP’nin desteği yetmeyecekti. Bu yüzden Ahlat’ın seçilmesi, salt Alparslan’a duyulan saygı ve minnet duygularıyla açıklanamazdı.
Siyasal tasarımını ayırt etmeden anti Kürt söylemlere oturtan, MHP’nin de bu senaryoda yer alması, Türklerin Anadolu’ya girişleri ve yüzyıllar sonra Osmanlı’ya Safeviler karşısında destek vererek, Kürtlere önderlik eden İdris-i Bitlisi’nin memleketinde, fotoğrafta gördüğümüz tablo ile sağlanabilirdi.
Üstelik 990 yılında Diyarbakır’da kurulan, Mervani Devleti de bölgede 1085 yılına kadar hüküm sürmüş ve Malazgirt Savaşı sırasında, Selçukluların safında yer almıştır. Hüdapar’ın Diyarbakırlı Genel Başkanının fotoğrafta yer alması, AKP’nin yeni tasarımının önemli bir parçası olacağa benziyor.
Sonradan kalabalık nedeniyle podyuma çıkamadıkları açıklanan, paşaların son fotoğraf karesinde bulunmayışları bir protesto olarak değerlendirilebilir mi? Şimdilik bilinmiyor.
Bilinen AKP-MHP ortaklığının yaşadığımız ekonomik krize karşın seçime gitme niyetlerinin olmadığı. CHP’nin ise tüzük değişikliğine yoğunlaştığıdır.