Gerçekçi Zemine Dönülmüyor

Rasyonelleşme söyleminden beri TCMB’nin gerek politika faizi kararları sonrası gerekse enflasyon raporlarında, “Enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda” para politikasındaki sıkı duruşun devam edeceğine ilişkin açıklama yapılıyor. TCMB’nin 92. Hesap Dönemi Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda da aynı vurguyu yapan Karahan, açıklamasında, “Para politikasındaki kararlı duruşumuzun; yurt içi talepte dengelenme, Türk lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerinde düzelme vasıtası ile aylık enflasyonun ana eğilimini düşüreceği ve dezenflasyonun 2024 yılının ikinci yarısında tesis edileceğini öngörmekteyiz” ifadelerine yer verdi. Yıl sonu enflasyon beklentilerinin halen tahminlerin üzerinde olduğunu da vurgulayan Karahan, iç talebin gücünü koruduğunu yineledi. Ancak neredeyse bir yıllık süreç içerisinde yüzde 8’lerden yüzde 50 çıkarılan politika faizine rağmen enflasyon kontrol edilemiyor ve fiyatlama davranışları iyileştirilemiyor. Değer kaybını sınırlamak için yapılan faiz artışına rağmen dolar /TL eski seviyesine geri geldi.

Öte yandan parasal sıkılaştırmanın krediler yoluyla iç talep üzerinde etki yaratması umut edilirken enflasyon beklentisinin çıpalanması ve güvenin zayıf olması, tüketimin öne çekilmesine neden oluyor. Burada dikkate alınması gereken husus aslında düşük gelir gurubunun talebinin yüksek olmadığı. Asgari giderleri karşılamakta zorlanan ve çareyi kredi kartında bulan düşük gelir grubu bunlara getirilen kısıtlamalardan da olumsuz etkilendi. Buna rağmen yüksek gelir gurubunun talep düşüşü gerçekleşmiyor. Bu bağlamda yüksek enflasyon ve hayat pahalılığına rağmen neden kafe, restoran ve oteller dolu sorusunun yanıtı da burada gizli. Zira Türk-İş'in açıkladığı nisan ayı Açlık ve Yoksulluk Sınırı araştırmasına göre Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 17 bin 725 TL’ye yükseldi. Bu durumda asgari ücret açlık sınırının altında kaldı. Araştırmaya göre, gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ya da diğer adıyla yoksulluk sınırı 57 bin 736 TL’ye ulaştı. Hal böyle iken iç talebi baskılamak için asgari ücrete yıl içerisinde ikinci zammın yapılmayacağı ve emeklilerin kök ücretlerinin iyileştirilmesine ilişkin yolun mali disiplin gerekçe gösterilerek kapatılması uygulanmakta olan politikanın sınıfsal bir tercihinin olduğunu ortaya koyuyor.

Görüldüğü üzere dezenflasyon sürecinde uygulanmakta olan para politikası, özellikle ücretliler düzleminde aynı kararlılıkla sürdürülmesine rağmen maliye politikası ile eşgüdüm konusunda ne yazık ki sert ve hızlı adımlar gelmemesi ve iktidarın ekonomik ve ideolojik söylemlerinden duyulan memnuniyetsizlik yerel seçimde sandığa yansıdı. Seçimde yaşanılan kaybın ardından ekonomi yönetimi kamuda tasarrufu gündemine aldı ve bu konu sık sık dile getiriliyor. Bakan Şimşek kamuda tasarruf konusundaki çalışmaların nihai noktaya geldiğini belirterek, "Yakında bazı hususları paylaşacağız, bazı hususlarda gereken adımları atacağız. Kamuda tasarruf artış ve harcama kontrolü 2024'ün ikinci yarısında güçlü şekilde devreye girecek" açıklamasını yaptı. Sayın Yılmaz da “Kamuda tasarruf genelgelerinin geçmişte de olduğunu ancak yeterince uygulanmadığını o nedenle konuya ilişkin uygulamaları izleyen ve denetleyen bir mekanizmayı da eş zamanlı olarak devreye almayı planladıklarını” belirtti. Umarım bu söylemler eyleme dönüşür.

Ekonomi yönetiminin hep bir ağızdan dile getirdiği bir başka konu da enflasyonun mayıs ayında yüksek seviyeye çıkacağı hazirandan itibaren de düşüş göstereceği. Ancak bu düşüş beklentisinin baz etkisine bağlı ve yaz ayları nedeniyle her yıl aynı dönemlerde olduğu bilinen bir gerçeklik. Sonuç itibariyle enflasyon düşmüyor sadece yükseliş eğilimi zayıflıyor.

Yarın TÜİK nisan ayı enflasyon verisini açıklayacak. Özellikle gıda enflasyonu kanayan bir yara. TÜİK verilerine göre Tarım-ÜFE' de mart ayında bir önceki aya göre yüzde 5,57 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 61,87 artış ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 59,98 artış olduğu belirtildi. Tarımsal girdi fiyat endeksinin ise Şubat'ta yıllık yüzde 49,92 artarken, aylık bazda ise yüzde 3,59 yükselmesi gıda enflasyonunun denetimlerle indirilemeyeceğini gösteriyor. Bu durumda her ne kadar ekonomi politikasının şifreleri değişiyor gibi görünse de politikanın gerçekçi zeminde olmaması önemli bir eksiklik.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi