Serap Durusoy
Gıda Enflasyonu Korkutucu
Geçen hafta TCMB Başkanı Sayın Karahan tarafından açıklanan yılın son enflasyon raporunda 2025 TÜFE ara hedefi yüzde 24, 2026 TÜFE ara hedefi yüzde 16 ve 2027 ‘yi ise yüzde 9 olarak korunurken 2025 yıl sonuna ilişkin beklentiler ise yüzde 25-29 aralığından yüzde 31-33 aralığına çıkarıldı. 2025 yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 32 oldu. Önceki tahmin ise yüzde 27 seviyesindeydi.
Karahan konuşmasında, ana eğilim göstergelerinin dezenflasyon sürecinin yavaşladığını ve son iki ayda enflasyonun Merkez Bankası tahmin aralığının üzerinde gerçekleştiğini gösterse de üçüncü çeyrekte talebe ilişkin verilerin bütün olarak talep koşullarının dezenflasyonist düzeyde olduğuna işaret ettiğini ifade etti. Bu gelişmenin arka planında gıda fiyatları kaynaklı etkilerin ön plana çıktığını belirten Karahan, gıda dışı tüketici enflasyonunda yavaşlama eğiliminin sürdüğünü dile getirdi. Diğer ekonomi kurmayları gibi Sayın Karahan da gıda fiyatları üzerinde kuraklık ve don gibi arz yönlü unsurların belirgin bir şeklide etkili olduğunu vurguladı.
TÜİK tarafından açıklanan Ekim ayı enflasyon verisine göre ana harcama grubu bağlamında yıllık olarak gıda da yüzde 34,87 oranında aylık bağlamda ise yüzde 3,41 artışın gerçekleştiği belirtilirken İTO ise ekim ayında gıdadaki arışı yüzde 4,05 olarak hesapladı. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun Ar-Ge birimi KAMUAR’ın Halkın Enflasyonu Araştırması da halkın en fazla tükettiği 64 temel gıda maddesinden oluşan sepete dayalı hesaplamasında gıda fiyatlarının aralıksız olarak 65 aydır arttığını yılın on ayındaki toplam artışın yüzde 39,2 son bir yıldaki artışın ise yüzde 57,1’e ulaştığını ortaya koydu.
FAO tarafından yayımlanan gıda fiyat endeksine göre küresel gıda fiyatlarının ekim ayına düşüşünü sürdürdüğü küresel gıda fiyatlarının aylık bazda yüzde 1,6 yıllık bazda ise yüzde 0,4 gerilediği belirtildi. Görüldüğü üzere gıda enflasyonunda dünyada liderliği elinden bırakmayan ülkemizin gıda enflasyonundaki artışı sadece kuraklık ve don olayı ile ilişkilendirilmesi kuşkusuz ki miyop bir bakışı ortaya koymanın ötesinde tarım ve hayvancılık sektörüne ilişkin yapısal düzenlemelerin hayata geçirilmesini de geciktiriyor. Tarım üreticisinin finansmana erişimi konusundaki zorluklar, tarımsal desteklerin yetersiz oluşu, tarımsal girdi fiyat endeksindeki yükselişin tarımda üretici enflasyonunu sert şekilde yükseltmesi yurt içi üreticinin ithal edilen ürünlerle rekabet edememesi karşılaşılan temel zorluklar olarak dikkat çekiyor.
Her ne kadar Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi ekim ayındaki toplantısında ana gündem maddesi olarak gıda ürünlerindeki fiyat gelişmeleri ile arz ve talep durumunu ele alsa da yurt içi üretim tahminleri dikkate alınarak tüketicilere sağlanan arzın bazı gıda ürünlerinde ithalat yoluyla desteklenmesi suretiyle dengeli bir şekilde devam edileceğinin teyit edilmesi yurt içi üreticinin ithal ürünlerle rekabeti konusundaki zafiyetin devam edeceği anlamına geliyor. Benzeri olarak Resmi Gazete’nin 30 Ekim tarihli sayısında yayımlanan karara göre tarımsal kredi üst limitlerinde herhangi bir artış yapılmayıp sadece sübvansiyonlu kredilerde faiz indirilerek eski oranlarla uygulanmasına karar verilmesi de bir destek olmanın ötesinde adeta tarım üreticisinin serzenişlerini azaltma amacının ötesine geçemedi.
Elbette ki gıda yalnızca tarım ürünleri ile sınırlı değil. Bu yazımda ele alamasam da et ve et ürünleri ile süt ve süt grubu da sorunlu bir diğer alanı oluşturuyor.
İşte tüm bunlar dikkate alındığında dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması tutarını gösteren açlık sınırının 28.412 TL’ye ulaştığı ülkemizde her ne kadar TÜİK TÜFE hesaplamasında gıda harcamalarının ağırlığını yüzde 25 olarak kabul etse de açlık sınırına yakın veya bu sınırın altında ücret alan dar gelirli açısından gıda harcamalarının bütçelerindeki oransal büyüklük karşılaştıkları dramatik açlığı ortaya koyuyor. Hal böyle iken toplumun neredeyse yarıdan fazlasının açlık sınırının altında ücret aldığı göz önüne alındığında ücret artış beklentileri kuşkusuz ki daha fazla oluyor. Ancak hükümet kanadından gelen açıklamalar gösteriyor ki enflasyonun yükünü yine ücretliler üstlenecek ve ne yazık ki gerçekleşecek artış beklentileri karşılayamayacak.