Masum olmayan büyüme ve enflasyon

TÜİK, pazartesi günü yılın ikinci çeyrek büyüme verisini açıkladı. Buna göre Türkiye ekonomisi, 2025’in ikinci çeyreğinde yıllık bazda yüzde 4,8 büyürken, bir önceki çeyreğe göre büyümenin yüzde 1,6 olduğu kaydedildi. Böylece Türkiye ekonomisi büyüme trendini 20 çeyreğe taşımış oldu.

GSYH'yi oluşturan faaliyetler bağlamında, yılın ikinci çeyreğinde geçen yıla göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak inşaat sektörü toplam katma değeri yüzde 10,9, bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 7,1, sanayi sektörü yüzde 6,1, ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmetleri yüzde 5,6, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri yüzde 5,4, ürün üzerindeki vergiler eksi sübvansiyonlar yüzde 3, finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 2,6, gayrimenkul faaliyetleri yüzde 2,6 ve diğer hizmet faaliyetleri yüzde 2,1 artarken, tarım sektörünün yüzde 3,5, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetlerinin ise yüzde 1,2 azaldı.

Bu rakamlar büyümenin kompozisyonundaki bozukluğun devam ettiğini ortaya koymanın da ötesinde büyüme verisinin masum olmadığını da gösteriyor. Zira inşaat temelli büyümenin sürmesi, gıda enflasyonunda OECD ülkeleri içerisinde liderliğini koruyan bir ülke olmamıza rağmen tarım sektöründe görülen daralma endişe verici.

Kapasite kullanım oranı azalırken, PMI verisi eşik değerin altına kalmaya devam ederken ve sektör temsilcilerinin finansman sorunu nedeniyle üretimde sürdürülebilirliği sağlamada zorlandıklarını dile getirmelerine rağmen sanayi sektöründe görülen yüzde 6,1’lik büyüme şüphesiz sanayicileri de şaşırtmıştır.

Ana gruplara bakıldığında ise yerleşik hane halklarının tüketim harcamalarının, yılın ikinci çeyreğinde geçen yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 5,1 yükseldiği görüldü. Ücretliler üzerinden yürütülen dezenflasyon politikasına rağmen tüketim harcamasındaki artışa ek olarak işgücü ödemelerinin katma değer içerisindeki payının 4 puan düşerek 38,4’e gerilemesi ve büyümeye rağmen kişi başına düşen gelirin 15 bin 325 dolara gerilemesi gelir adaletsizliğini ortaya koyuyor. Diğer yandan her ne kadar son yapılan EKK toplantısında Sayın Cevdet Yılmaz’dan mali disiplinden ödün vermeyeceğiz mesajı gelse de devletin nihai tüketim harcamalarında yüzde 5,2 gibi sınırlı bir azalma görülmesi dezenflasyon politikasında maliye politikasının gider kısıcı değil gelir artırıcı düzlemde ilerlediğini bir kez daha ortaya koydu.

Diğer yandan yılın ikinci çeyreğinde geçen yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak mal ve hizmet ihracatının, yüzde 1,7, ithalatın ise yüzde 8,8 artması dış ticaret açığı üzerinden cari açığın yükseliş trendinin süreceğini işaret ediyor

Tüm bunlara ek olarak büyüme rakamının hane halkınca hissedilmemesine rağmen rakamın ekonomi kurmaylarını memnun etmesi büyümeden vazgeçmeden yürütülen dezenflasyon politikasının başarılı olacağı inancının sürdüğünü gösterdi.

Bu haftanın bir diğer önemli makro verisi ise dün açıklanan ağustos ayı enflasyonu oldu. Her ne kadar TÜFE’de geçen aya göre aylık ve yıllık bağlamda bir gerileme görülse de beklentilerin üzerinde yüzde 2,04 olarak açıklanan aylık enflasyon ve yüzde 32,95 olarak açıklanan yıllık enflasyona aylıkta yüzde 2,48 yıllıkta ise yüzde 25,16 ile eşlik eden ÜFE tedirginlik yarattı. Aylıkta ana harcama gruplarında alkollü içecekler ve tütün yüzde 6,04, gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 3,2 ve konut yüzde 2,66 ile başı çekerken yıllıkta da yine gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 33,28 artış, ulaştırmada yüzde 24,86 artış ve konutta yüzde 53,27 artış gerçekleştiği görüldü.

Açıklanan bu veri TCMB’nin bu ay yapacağı PPK toplantısında beklenen 300 baz puanlık faiz indirimini sınırlayacak gibi görünüyor. Ayrıca veri, ekonomi kurmaylarınca dillendirilen temmuz ayındaki enflasyon yükselişinin aya özgü olmadığını ve son bir haftadır ekonomiye yönelik yapılan olumlu açıklamaların erken olduğu gösterdi. Daha da önemlisi makro verilerle ekonomik aktörlerin gerçekleri arasındaki uyumsuzluğu bir kez daha ortaya koydu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi