Serap Durusoy
Sefaleti görmezden gelen ücret artış teklifi
Sefalet endeksi ekonominin genel durumunu ölçmek amacıyla Arthur Okun tarafından geliştirilmiş ortalama bir vatandaşın ekonomik durumunu belirlemek için oluşturulmuştur. Endeks ülkenin enflasyon oranı ile işsizlik oranının toplamından oluşan bir göstergedir. Endeks ne kadar yüksekse, ortalama vatandaşların hissettiği sefalet de o oranda büyümektedir. Bu bağlamda endeks hem yüksek işsizlik oranının hem de kötüleşen enflasyonun bir ülke için ekonomik ve sosyal maliyetler yarattığı temeline dayanmaktadır. Okun’un oluşturduğu bu endeks Barro ve Hanke tarafından geliştirilmiştir.
Hanke ‘nin ve 162 ülkeyi kapsayan işsizlik, enflasyon, faiz oranı ve GSYİH göz önüne alarak hesapladığı 2024 Sefalet Endeksi’nde Türkiye dünya genelinde 5. sırada yer aldığı ve 2001 krizinin etkilerinin hissedildiği 2002 yılındaki seviyenin bile çok üzerine çıktığı görüldü.
Özellikle ücret güncellemelerinin enflasyonun altında kalması ve enflasyonda da OECD ülkeleri arasında zirvede yer alması endeks seviyesinin yükselmesine neden oldu.
Tam da bu çerçeve de ele alındığında temmuz ayında asgari ücrete zam yapılmaması, kamu işçisinin taleplerinin karşılanmamasına memur ve memur emeklilerinin de dahil olacak olması sefaletin boyutunun büyüyeceğini gösteriyor.
Zira Türkiye’de yaklaşık 4 milyon memur ve 2,5 milyon memur emeklisini doğrudan ilgilendiren Kamu Toplu Sözleşme görüşmelerinde hükümetin ilk zam teklifi 2026'nın ilk altı ayı için %10, ikinci altı ayı için %6 olurken, 2027'nin iki altı ayı için de %4 zam içerdi. Bu teklif Memur-Sen tarafından yetersiz bulunarak reddedilmesi ile ikinci teklif kapsamında, taban aylıklara 1.000 TL’lik bir artış önerisi eklendi, ancak bu rakam da sendikaların beklentilerinin oldukça altında kaldı. Memur-Sen, 2026 için 10.000 TL taban aylığa zam, %10 refah payı, ilk 6 ay için %25 ve ikinci 6 ay için %20 zam talep ederken, 2027 için 7.500 TL taban aylığa zam, ilk 6 ay için %20 ve ikinci 6 ay için %15 zam önerdi. Bu talepler, 2026 için kümülatif %88, 2027 için ise %47 zam oranına karşılık geliyor.
Hükümetin son zam teklifi ise 2026 yılı için ilk altı ay 11, ikinci altı ay 7, 2027 yılı için ilk altı ay 4, ikinci altı ay 4 oranında artış oldu. Ayrıca 15 Ağustos 2025’te verilen 1.000 TL taban aylığı artış teklifi de yinelendi.
Her ne kadar hükümetin teklifleri, Merkez Bankası’nın tutturulma imkanı mümkün görünmeyen 2026 için %16, 2027 için %9’luk enflasyon hedefleriyle uyumlu görünse de sendikalar yaşanan enflasyon oranlarına işaret ederek haliyle daha yüksek zam oranları bekliyor. Hükümetin ilk teklifi düşük tutarak aşamalı bir şekilde artırma stratejisi bağlamında iki yıl için belirlediği ücret hiç şüphesiz ki süreç içerisinde buhar olup uçacak.
Oransal zamla ilgili olarak mutabakat sağlanamaması nedeniyle Memur-Sen zam teklifini Hakem Heyeti’ne taşıyabilirdi. Ancak 11 kişilik heyetin 7 kişisinin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi ve geçmişteki deneyimler dikkate alındığında zam pazarlığındaki düğümün çalışan lehine çözülebilmesi zor göründüğü için Memur -Sen’den yapılan açıklama ile “Hakeme güvenimiz yok, başvurmayacağız” diyerek sürecin tıkandığı belirtildi.
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki kamu çalışanları ve emekliler de dahil olmak üzere ücretli kesimin talebinin baskılanması ile enflasyonu düşürme politikasına devam edilecek. Nitekim Sayın Karahan 3. Enflasyon raporu toplantısında sıkılaştırma sonrası talep koşullarının enflasyonu düşürücü etkisi arttı derken ücretli kesimin enflasyonu sırtladığını adeta itiraf etti. Ancak bu durum ücretlileri sefalete mahkûm ederken gelir adaletsizliğini ve gelir transferini artırıyor. Nitekim açlık sınırının 26.413 TL yoksulluk sınırının ise 86.036 olduğu ülkemizde konut satışlarında yabancılara satışın azalmasına rağmen yılın en yüksek aylık konut satış rakamına ulaşılması gelir dağılımındaki adaletsizliğin ne boyuta ulaştığının önemli bir göstergesi. Ayrıca TÜİK’in ilk kez yayımladığı Sosyo Ekonomik Seviye 2023 Raporu’na göre hane halklarının yüzde 1,1’nin sosyoekonomik durumunun en üst seviyede, yüzde 16,7 sinin ise en alt seviyede olması bu gerçekliği gözler önüne seriyor. Yani yüksek enflasyon ortamında ücretlinin ücreti törpülenirken sefalet daha görünür hale geliyor.