Siyasi Travma Ekonomik Travmayı Besliyor

Ülkemiz kritik günlerden geçiyor. Mart ayında İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayıp diğer CHP’li belediye başkanlarının tutuklanması ile devam eden sürece ek olarak CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum atanması siyasi travmanın boyutunu büyüttü. Bu hafta ise hiç şüphesiz ki CHP’nin kurultay davası siyasi ve ekonomik gündemin en başında yer aldı. CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’nın iptali istemiyle açılan davanın karar duruşmasında Türkiye’nin siyasi ve ekonomik kaderini belirleyecek bir kararın alınması beklenirken karar ertelendi ve tedbir talebi reddedildi.

Aslında böyle bir kararın alınması önemli. Zira bu karar ile Özgür Özel yönetiminin kurultay yapması engellenemedi. Kurultay davasının 24 Ekim'e ertelenmesi ise kararın 21 Eylül’deki CHP kurultayının sonucuna göre yön bulacağı ihtimalini güçlendirmenin ötesinde ekonomideki belirsizliğin devam etmesine ve karar baskısının sürmesine neden olacak. Ancak 24 Eylül’de alınacak karar Türkiye’yi bambaşka bir konjonktüre taşıyacak. Bu bağlamda ekonomi davalarla meşgulken asıl önemli ekonomik sorunların da üstü örtülmeye devam edilecek.

Her ne kadar ekonomi yönetimi bir krizin yaşanmakta olduğunu kabul etmese de siyasal gelişmeler ekonomi üzerindeki etkisini gösteriyor. Dolar kurunun düşük olması veya borsanın canlı kalmaya devam etmesi şüphesiz ki ekonominin seyrinin iyi olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü ekonomi yalnızca finans üzerinden değerlendirilemez. Öte yandan yaşanılan bu siyasal yorgunluğa rağmen borsada değil kayıp yaşamak yükseliş görülmesi borsanın ekonomideki iyi gelişmelerden öte siyasal gelişmelere endeksli olduğunu da ortaya koyuyor.

Öte yandan birkaç makro verideki aylık iyileşmeler örnek gösterilerek ekonomi yönetimince ekonomik şoklara karşı dayanıklı olduğumuzun belirtilmesi ise çok iyimser bir yaklaşım.

????TÜİK’e göre enflasyon düşüyor. Hatta dezenflasyon sürecini olumsuz etkilediği belirtilen gıda enflasyonunda da Eylül ayı verisinde bir düşüş görülme ihtimali yüksek. Çünkü öncü gösterge olan tarım ürünleri üretici fiyat endeksinin Ağustos ayında aylık yüzde 3,45 azalması bunu işaret ediyor.

????Büyüyoruz ama bozuk bir kompozisyonla. Tüketim bazlı ve inşaat temelli bir büyüme. Büyümede sanayinin payı daha da azalacak. Özellikle kapanan şirket sayısındaki artışlar, kapasite kullanım oranındaki düşüş ve imalat PMI verisinin 50’nin altında kalmaya devam ediyor olması, sanayi üretimindeki daralmanın önemli göstergeleri. Bu daralma sanayideki istihdam kaybını da beraberinde getiriyor. Nitekim sanayideki istihdamın 4,89 milyona gerilemesi de bunun bir yansıması.

????Temmuz’da 1,77 milyar dolar cari fazla görüldü. Bu fazlada turizm gelirindeki artışın payı yüksek.

????Dolaylı vergilerdeki artış nedeniyle gelirlerin yüzde 86,5 artışına bağlı olarak bütçe Ağustos ayında 96,7 milyar TL fazla verdi.

???? CDS primimiz 241,5 puana geriledi. Ancak siyasal gelişmeler, hukuk devletinde ve kuvvetler ayrılığında görülen yıpranma bu puanda kalmayı elbetteki zorlaştıracak.

????Yüksek faizle tahvil ihracına yabancının ilgisi var. Ancak faiz ödemeleri 2025’te 2 trilyon TL’yi aştı. Yani yabancı yatırımcı çekilse de bunun maliyetinin büyük bir kısmı vatandaşça ödendi.

???? Rezervlerimiz yükseliyor. Aslında bu yükseliş altın rezervinden kaynaklanıyor. Altının toplam rezervimiz içerisindeki payı Temmuz itibarıyla yüzde 48,8. Altının dünyada değer kazanmasından dolayı da rezervlerimizin değeri artıyor.

Görüldüğü üzere bu sürdürülebilirliği tartışmalı iyileşmeler ne yazık ki en büyük ekonomik sorunumuz olan gelir dağılımı adaleti ve servet uçurumunun derinleştiği gerçekliğini ortadan kaldırmıyor. BİSAM’ın, Açlık ve Yoksulluk Sınırı Ağustos 2025 Dönem Raporu’na göre, dört kişilik bir aile için açlık sınırı 26 bin 149 lira, yoksulluk sınırı 90 bin 450 lira oldu. Hal böyle iken halkın enflasyonunu temsil etmeyen enflasyon üzerinden konulan hedef enflasyonla belirlenen ücretler nedeniyle enflasyon bedelini ücretli kesim ödemeye devam edecek.

TCMB piyasa katılımcıları anketine göre yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 29,86 olarak açıklandı. Bu bağlamda Temmuz-Aralık döneminde TÜFE’nin yüzde 11,3 seviyesinde gerçekleşmesi durumunda SSK ve BAĞKUR emeklileri ile memur ve memur emeklilerine ilişkin yapılacak zam hiçbir kesimin ekonomik yarasına derman olmayacak. Yani en iyi senaryoda dahi SSK ve BAGKUR emeklileri ve asgari ücretlinin açlık sınırının altındaki ücret nedeniyle kronik sefaleti devam edecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi