Bahattin Yücel
Muhalefetin öncelikleri
Dünya ülkelerinin toplam borçları ile küresel ekonominin büyüklüğü arasındaki oran ya da oransızlık, ürkütücü boyutlarda. Borçların toplamı 315 trilyon dolar ile dünya ekonomisinin üç katına ulaşıyor.
Tarih boyunca görülmedik ölçülerde bozulan bu dengenin, dünya barışını tehdit edeceği yeterince tartışılmıyor. Türkiye’nin bu olumsuzluktan hangi boyutlarda etkileneceği, konusu da siyasetin gündeminde de yer bulamadı.
Döviz kurları dengede iken dini referanslara dayalı bir yaklaşımla, faiz oranlarında indirim sonucu alt üst olan, ülke ekonomisine çıkış yolu aranıyor. Savaşan komşularından çok daha ağır koşullara katlanarak, borçlanma dışında çözüm bulunamadı.
Ekonomi yönetimi sürekli beslenen umutlarla, günü kurtarma telaşında. Tefeci faizleri ödenerek, döviz açığı vermemeğe çalışılıyor. Harcanan çabaların sonuç vereceğine kendilerinin de inandıkları söylenemez.
Boşalan bir havuzun, sürekli su eksilttiğini düşünelim. Maliyeti hayli yüksek taşıma ile su seviyesi korunmaya çalışılıyor. Azalmaya karşı alınan önlem ise çatlakları kapatmak yerine, ilk bakışta sızıntı gözlenen yerleri tıkamaya çalışmak gibi. Çalışanların ücretlerini sabitleyerek, emeklilik yaşları ile sürekli oynayarak, ekonominin düzlüğe çıkacağını sanmak da sonuçta aynı.
Herkesin bildiği sırlar arasında ilk sırada yer alan, kayıt dışı ekonomiyi önlemek, bir zamanların kendine yeterli 7 tarım ülkesinden birisi konumundaki Türkiye’yi, savaşan iki komşusundan yüksek fiyatla tahıl ithal etmek zorunda kalmaktan kurtarmak… Nedense bu konular iktidarın gündeminde bir türlü yer alamıyor. Sadece ekonomide değil, günlük hayatımızda, gelecek kuşakları da zor durumlarda bırakacak hemen her alanda, tarihimizde rastlanmadık sorunlar yaşıyoruz.
Adalet, kolluk hizmetleri, dış politika, üretimden uzaklaşmak zorunda bırakılmış bir toplumun, içinden kolaylıkla çıkılamayacağına inandırıldığı bir döneme hiç tanık olunmadı.
İktidarın çıkmazının bir başka düzeyde muhalefette de gözlendiğini söylemek, olası.
Ülkenin sorunlarını nasıl ve hangi yöntemlerle çözeceklerini, geniş kitlelerin desteğini alarak, uygulanabilir programlarla açıklamak yerine, gündemi belirleyen öncelikleri kimin cumhurbaşkanı adayı olabileceğinde düğümlendiği izlenimi veriyor.
Türkiye’nin 22 yılı aşkın AKP iktidarında içine düştüğü bunalımın, temel nedenlerini vurgulamak yerine, çözümü cumhurbaşkanı adayına indirgemek, yapılacak hataların en ağırıdır.
Üretimi ve kuşkusuz verimliliği arttırmadan, giderek yoksullaşan kitlelere; dualar okuyarak iktidara gelmek söz konusu olamaz.
Salt yolsuzluk dosyaları açıklayarak ya da ucuz yemek sağlayan lokantaları açarak, yoksulluğu çözen bir siyasal yöntem de yoktur.
Türkiye, AKP öncesini de kapsayan bu siyasal yapılanma modelini, radikal değişiklilerle terk etmediği sürece, bunalımdan kurtulamaz. Belki zaman kazanılır ama geçen her gün toplumun ödeyeceği bedel katlanarak artar.