Bahattin Yücel
Sezon sona ererken turizm zorlanıyor
Geçtiğimiz hafta bir otelin açılışında, Sayın Cumhurbaşkanı ve yürürlükteki sistemin gereği atadığı, Kültür ve Turizm Bakanı birer konuşma yaptı. Ortak paydaları, bu iktidar döneminde sürekli duymaya alışageldiğimiz başarıları üzerineydi. Turizmde büyümemizi ve dünya markası olmamızı, bir anlamda onların iktidarlarına borçluyduk.
Başarı hikayesi üretmeyi amaçlayan her iktidarın, geçmişten devraldıklarını önemsenmeyişi yadırganacak bir şey değildir. Ama gerçekleri görmemize de engel olmamalı.
Ülkede temeli atılan hemen her şeyin, bu iktidar tarafından yapıldığının öne sürülmesine alışkın olan muhalefet de bu konuda tepki vermemeyi yeğledi. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TÜİK arasında sürüp giden, yanıltıcı rakam verme yarışını, büyük olasılıkla onlar da fark etmişlerdi.
Keşke gerçek Bakanımızın anlattıkları gibi olsaydı.
Ne yazık ki, değil. Gelen turist sayısı ve kişi başına harcamalarda, gerçek ile Bakanlık açıklamalarındaki rakamlar arasında çelişkiler var. Bakanlığın belirleme yöntemlerinde TÜİK’ten etkilenmiş olması mümkün. Tek farkları; TÜİK enflasyonu düşük tutma gayretinde iken, Bakanlığın sayıları artırması.
Geçtiğimiz 2023 yılı ile bu yılın ilk altı ayında yurda giriş yapan turistlerin, yüzde 13.20’lik bölümü T.C yurttaşlarında oluşuyor. Öte yandan, her iki kurumun rakamları da tam örtüşmüyor. Örneğin TÜİK’e göre 2022 yılında gelen TC vatandaşlarının sayıları 7,027 milyon kişi iken, Bakanlık kayıtlarında gösterilen 7,484 milyon kişi.
Üstelik sınırlarda sondaj yöntemiyle yapılan istatistiklere dayalı, kişi başına hesaplanan harcamalar bankacılık sistemi ya da konaklama istatistikleri ile sağlaması yapılmadan açıklanıyor. Bakanlık dilerse, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün her gece yarısı konaklama işletmelerinden aldığı, geceleyen kişi sayısı ile gelenlerin hangi ülkenin uyruğu olduklarına ilişkin bilgilere erişerek, daha sağlıklı bilgilerle doğru ölçüm yapabilirdi.
Hepsini bir yana bırakalım… Bu kadar artışa karşın, neden oteller sezonun en yüksek günlerinde doluluk oranlarında düşüş yaşadılar? Ve daha önemlisi, neden son günlerde konkordato ilan eden otel sayısında artışlarla karşılaşıyoruz? Soruları yanıtlanmadan bu açıklamalardan başarılı yönetim sonucu çıkarmak söz konusu olamazdı.
Bakanlığın medyada yer al(a)mayan önemli bir uygulaması daha var.
Ülkemizin siyasal tarihinde ilk kez bir Kültür ve Turizm Bakanı, görev ve yetki alanına giren, “arazi tahsisi” devri konusunda, kendi şirketinin başvurusunu hızla karara bağladı. Üstelik bununla da yetinmeyerek, bu tahsisli araziye komşu ancak 1. derecede “doğal sit” olarak tanımlanan, orman arazisinin bu vasfının ortadan kaldırılması için başvuruda bulundu.
Tahmin edeceğiniz gibi kısa sürede bu istek de çok kısa sürede olumlu bulundu. Ağaçlar hızla kesilerek villalar inşa edilmeye başlandı. Kamu arazisi imar kısıtlamaları dışında tutulurken, inşa edilen lüks villalar ilanlarla satışa sunuldu.
Kuşkusuz bu kadar başarılı bir atanmışın yaptıklarını, fazla bulmayanlar çıkabilir. Sanırım Bakanımız da bu konuda daha fazla şeyler yapma arzusunu dizginlemeye gerek duymuyor. Dünya müzecilik tarihinde ilk kez- merhum Osman Hamdi Beyin kemiklerini sızlatırcasına- deneyim müzeciliği uygulamasıyla yeni bir çığır açtı.
DEM- bu siyasal parti değil-Bakanın ikiz biraderinin bacanağının sahibi göründüğü bir şirket. Ülkemizin en çok ziyaretçi alan müzelerinde, birden artırılan giriş fiyatlarıyla çalışmaya başladı. Klasik müze ziyaretçilerinden aşırı fiyatlar nedeniyle beklenen ilgiyi göremeyince, müze girişleri birleştirildi. Kısaca söylersek köprü ve otoyol geçişlerinde gözlediğimiz garantili geçişlere, müze ziyaretçileri de ekleniyor.
Açılış konuşmalarında değinilen kültür turizminin daha önce yapılamadığı ama AKP iktidarında yeniden dünya turizmine açıldığı söylemi, büyük olasılıkla DEM’lenme ile ilişkili olmalıydı.
Ve bu konulara değinmeyi öncelemeyen ana muhalefet partisi bu kez yalnız değildi. Muhalif medya da bu gelişmeleri görmek istemiyordu.