ABD Paris İklim Anlaşması’ndan imzasını çekti

Geçtiğimiz Kasım ayında Bakü’de gerçekleşen “BM İklim Değişikliği Konferansı COP29” iklim kriziyle mücadelede finansmanın nasıl yaratılacağı ana konusunu tartışmıştı. Konferans sonrası şu cümleleri kurmuştuk; “… gözler şimdiden seneye Brezilya’da yapılacak COP30’da. Ne de olsa Brezilya gerek ekonomik büyüklüğü gerekse Amazon Ormanları, nehirleri, biyoçeşitliliği vb nedenlerle iklim konusundaki ağırlığıyla daha önemli bir figür olarak öne çıkıyor. O arada ABD’nin yeni başkanı da göreve gelmiş olacağından iklim politikalarının nereye evrileceği netleşmiş olur. Hatırlatalım; Başkan Trump iklim krizine inanmadığını açıkça ilan etmişti.”

Bu satırlardan sonra daha kaç iklim krizi etkili felaket gördük… Bitip bitip tekrar harlanan Los Angeles yangınlarında dünyanın aşırı ısınmasının, kuraklığın etkisini detaylı olarak ele aldık. Bütün bunlar yaşanmıyormuşçasına, geçtiğimiz hafta göreve gelen ABD Başkanı Donald Trump, bir imza ile ülkesini Paris İklim Anlaşması’ndan geri çekti.

Önce gelin bir hatırlayalım; Paris İklim Anlaşması neydi?

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında 2016 yılı Kasım ayında yürürlüğe giren Paris İklim Anlaşması, imzacı ülkelerin küresel sıcaklık artışını sanayileşme öncesi döneme göre 2 derecenin altında tutmayı, hatta ideal olarak 1,5 derece ile sınırlamayı, bunun için de yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde net sıfır emisyona ulaşmayı hedeflediğini taahhüt altına aldığı bir anlaşma.

Kyoto Protokolü’nü hatırlayanlar olacaktır; bu protokolün ardından yeni dönemde dünyada iklim konusunu ilerletecek çerçeve bir anlaşma olması hedeflenmiş.

Peki tarafları kim?

2021 itibariyle iki yüze yakın ülke; hemen hemen dünyanın tüm ülkeleri. Hem de dünyada en büyük karbon emisyon üreticisi olan Çin ve ardından ABD, Rusya, Hindistan gibi ülkeler de anlaşmanın tarafı.

Tüm dünya milletlerini etkileyen böyle bir konuda en büyük sorumluluğu olanların aynı anlaşmaya imza koyması ve burada iyileştirmeler yapmayı taahhüt etmesi elbette iyi bir adım.

İşte geçtiğimiz hafta yeni ABD başkanının göreve gelir gelmez çıktığı Paris Anlaşması bu.

Hatırlatmak gerekir ki, Trump önceki başkanlığı döneminde de ABD’nin imzasını geri çekmişti.

Biden göreve gelince anlaşmaya tekrar dahil olmuşlardı.

Şimdi yine çıktılar.

Belli ki dünyanın süper gücü ABD’nin de herhangi stratejik ve bilimsel bir yaklaşımı, arkası dolu, sebepleri belli bir yaklaşımı yok konuya. Öyle olsa bir başkan ona, öteki buna “inanıyor” diye böylesine gayriciddi bir tutum ortaya konamaz. Zaten ‘Ben inanıyorum, ben inanmıyorum’ noktasına geldiğinde işler her yerde sarpa sarıyor. Tarafsız ve bilimsel veriye dayalı kararlar bu nedenle önem arz ediyor.

2025/01/21/trump-ilk-adimlar.jpg

PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK?

ABD Başkanı, “Dünyayı en çok Çin kirletirken bizim bu anlaşmada taraf olmamız bize zarar” diyor, mealen.

Çin’in karbon emisyon üretimi gerçekten de ABD’nin neredeyse 3 katı çünkü gerek yasal çerçeveleri gerek ucuz ve bol iş gücü ile tüm dünyanın üretim merkezi.

O halde dünyanın her yerinde fiyatı daha uygun diye üretimini Çin’e yaptırıp daha çok kar elde etmeye odaklanan kurumların ve bu ürünleri alıp kullanan biz tüketicilerin dönüp tek suçlu Çin dememiz ne kadar gerçekçi?

Son açıklamalarda, Başkan Trump’ın dünyaya “Gelin burada üretin, yoksa bize satmak için daha fazla gümrük vergisi ödeyeceksiniz” dediğini görüyoruz. Amerika’nın karbon emisyonu da bu gidişle artacak gibi görünüyor. Zaten başkan karbon emisyonunun bir şeye sebep olduğuna da inanmıyor. ‘İklim böyledir, bir yıl sıcak bir yıl soğuk olur’ gibi görüşler ön plana çıkıyor.

Geçtiğimiz yılki COP29’da iklim krizi finansmanı konuşuldu demiştik ya; işte şimdi bu konuda da bir karmaşa ortaya çıkıyor. Zira Amerika Birleşik Devletleri BM İklim Değişikliği Ajansı’nın giderlerinin yüzde 20’den fazlasını karşılayan ülke idi. Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi, BM’nin bu konudaki çalışmalarına ket vuracak bir hareket.

paris-agreement-logo.png

BM’NİN YARDIMINA BLOOMBERG KOŞTU

İşte bu noktada yeni bir haber geldi… Perşembe günü haber ajanslarına düşen haberde, 3 dönem New York Belediye Başkanlığı yapan, demokratların ABD başkan adaylığı konumuna gelmiş ve ayrıca medya devi Bloomberg’ün sahibi Michael Bloomberg’ün BM İklim Ajansı’nın çalışmalarını herhangi bir kesinti olmadan yürütebilmesi için destek olacağını açıkladığı bildiriliyordu.

Açıklamada, "Bloomberg ve diğer ABD'li iklim destekçileri, Amerika Birleşik Devletleri'nin küresel iklim taahhütlerini yerine getirmesini sağlayacak" deniliyor ve bunun ABD'nin her yıl Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne yapması gereken katkıyı da içereceği belirtiliyor. Verilecek desteğin tam detaylarını henüz bilmiyoruz.

Bir cumhuriyetçi medya devi başkan olup iklim krizini yok sayarken, bir demokrat medya devi cebinden para verip iklim krizine karşı savaşı devam ettirmeye çalışıyor.

Gerçeklerin yerini algılara bıraktığı, işin özünün değil, nasıl anlatıldığının kitlelerin tutum ve davranışlarını yönlendirdiği ve haliyle tüm medyaların bambaşka araçlara evrildiği bir çağa girdiğimizin bundan daha net bir resmi ortaya konabilir mi?..

Müsilaj geri mi döndü?

Marmara Denizi’nde birkaç yıldır konuşmaya başladığımız müsilaj sorunu geri mi dönüyor?

Aslında uzmanlar “Zaten hiç kaybolmadı ki” diyorlar.

Sadece deniz dibine çöktüğü için gözümüzün görmediğini ama müsilaj sorununun devam ettiğini ve deniz yaşamına zarar vermeye, denizi oksijensiz bırakmaya baştan beri devam ettiği söyleniyordu.

Konuyla ilgili çalışan Profesör Mustafa Sarı’nın paylaşımlarında gördük ki, Marmara’nın dibine hala arıtılmamış atıklar salınıyor.

Müsilaj deniz suyunu filtre eden pina denilen deniz kabuklularının da üzerini kaplamaya başlıyor, yani onlar da filtreleme görevlerini yapamaz hale geliyor.

Bandırma On Yedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nde akademik çalışmalarını sürdüren Mustafa Sarı’nın İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Müsilaj Ağıt mı Umut mu?” kitabını edinmenin tam zamanı. Müsilajın oluşumunu, nedenlerini, kirlilik kaynaklarını açıklayan kitabı okuyarak en azından bilgi sahibi olarak fikir yürütmek ve farkındalığı, temiz Marmara, temiz deniz, sürdürülebilir balıkçılık talebini yükseltmek yerinde olacak.

whatsapp-image-2025-01-24-at-17-28-36.jpeg

Dünyanın en büyük buzulu hareket halinde

Dünyanın en büyük ve en eski buz kütlelerinden, A23a koduyla bilinen buz dağı 1986 yılında ana buzdan kopmuş ancak Antarktik Okyanusu’nda deniz tabanına takılıp kalmış, ardından bir okyanus girdabında sıkışmıştı. Tam 30 yıl sonra, geçen yılın Aralık ayında ise serbest kaldı ve şimdi İngiltere’ye ait olan South Georgia adlı uzak bir adaya doğru sürükleniyor. Görece sıcak okyanus suları nedeniyle kenarlardan hafif hafif eriyen buz kütlesinin şu anda 3500 kilometrekare büyüklüğünde, 400 metre yüksekliğinde olduğu öngörülüyor.

Bu devasa kütlenin nereye çarpacağı, çarpıp çarpmayacağı tam bilinemese de eğer penguenlerin yuvası olan South Georgia Adası’na çarparsa buradaki vahşi hayatın son bulacağı, ayrıca buzulun parçalanması ile denizdeki ekosistemin değişeceği endişesi yüksek. South Georgia ve civarındaki ada ve deniz bölgesi, koruma altında olan, oldukça fazla canlı biyoçeşitliliğe sahip alanlar. O nedenle hem deniz yaşamı hem balıkçılık hem de gemi trafiğinin devasa buz kütlesinden ve olası parçalanmasından nasıl etkileneceği dikkatle izleniyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi