Gıda zehirlenmeleri artışta!

Toplu gıda zehirlenmeleri haberlerinin ayyuka çıktığı bir ayı bitiriyoruz… Yemek sonrası fenalaşanların ambulanslarla taşındığı görüntüler, yükselen şikâyetler, “aynı yemekten yiyen onlarca kişi” detaylarının birbirini tekrarlaması, sistemik bir aksamayı işaret ediyor diye düşünmemek mümkün değil. Nasıl olur da aynı ay içinde, benzer koşullarda bu kadar çok toplu vaka yaşanır?

Biz son yıllarda “Gıda Güvenliği” kavramını konuşurken tarımın ölmesi, toprağın yorulması, çiftçinin üretimden uzaklaşması, yerli tohumun piyasadan çekilmesi, stratejik bitkilerde dışa bağımlılık gibi yapısal sorunları anlıyoruz. Endişemiz yetecek nitelikli gıdayı üretemeyecek duruma gelmek, bir adım sonrasında ise ürettiği gıdaya erişememekti… Bu yıl açıkça gördük ki, yediklerimizin bizi öldürmediği bir ülke olmak ilk önceliğimiz olmalıymış. Tarladaki üretim açığı sofradaki güven açığıyla birleşince, mesele adeta ulusal bir kırılganlık noktası hâline geldi.

Gıda güvenliği meselesi de her şey gibi ekonomik bir mesele. Ankara’nın birçok semtinde 150’den fazla kişinin tavuk döner yedikten sonra zehirlenme belirtileriyle hastanelere akın ettiğini unutmayalım; dönerde neden ve ne zamandır etten tavuğa geçtik? Tüm hammaddelerdeki girdi maliyetleri, enerji, kira, personel, lojistik giderler derken insan sağlığını hiçe sayan, görmezden gelen uygulamalar gün yüzüne çıkmaya başladı. Denetim eksikliğine de güveniyor bu tür hesapları yapanlar zira Türkiye’de denetim kültürü hâlâ vaka sonrası reflekslerle yürüyor. Oysa gıda güvenliği şikâyet gelene kadar beklemeyi ve sonuçları yönetmeyi değil, önceden risk taraması yapmayı ve riskleri elimine etmeyi gerektiren kritik bir halk sağlığı alanı.

Diğer yandan sadece sermaye ile girilecek bir alan da olmamalı; bilgi ve ehliyetin, gıda mühendisliği, halk sağlığı, gastronomi bilimi veya profesyonel mutfak disiplini gibi uzmanlıkların bütünüyle göz ardı edildiği sözde “gıda işletmeleri” pıtrak gibi arttıkça, mesleki formasyon ve işletme standartları sorgulanmadıkça olaylar gerçek bir halk sağlığı sorunu haline dönüşme riski taşıyor. Kısacası gıda güvenliği artık sadece tarım politikalarının değil; adalet, liyakat, denetim ve kamu yönetimi zincirinin de imtihanı haline gelmiş durumda…

Gençlerden iklim adaleti çağrısı

Sosyal girişimciler, sivil toplum uzmanları, araştırmacılar, bilim insanları, ekoloji ve insan hakları aktivistleri, finansal teknolojiler ve sürdürülebilirlik yatırımcıları tarafından Aralık 2015’te, ekolojik ve sosyal açıdan adil iş modellerine yönelik araştırmalar yapmak; iyi uygulamaları güçlendirerek yaygınlaştırmak ve toplumu türetim ekonomisinin doğanın korunması ile sürdürülebilir bir toplum inşası üzerindeki olumlu etkileri hakkında bilgilendirmek amacıyla kurulan Türetim Ekonomisi Derneği desteğiyle bir araya gelen ve Türkiye’nin güçlü iklim politikaları oluşturmasını talep eden “Değişim Elçileri” Ankara ekibi Antalya’da gerçekleşecek COP31 öncesinde gelecek hakları adına taleplerini şöyle sıraladılar:

1-Fosil Yakıtlardan Adil Çıkış ve Enerji Planlaması:

* Türkiye, başta kömür olmak üzere fosil yakıtlardan planlı ve adil bir çıkış takvimi açıklamalıdır.

* Fosil yakıtın yerini alacak enerji planlamaları yapılırken “sürekli tüketim” döngüsü değil doğadaki tüm canlılar için adalet gözetilmelidir.

2-Doğayla Uyum:

* Ekolojik restorasyon ve biyoçeşitliliğin canlandırılması için kamu kaynakları artırılmalıdır.

* Orman, su, toprak, hava gibi ekosistem bileşenlerinin sermaye projelerine değil, ortak yaşam alanlarına ait olduğu kabul edilmelidir.

* Hayvan hakları ve iklim politikaları bütüncül bir çerçevede ele alınmalıdır.

3-İklim Adaleti ve Toplumsal Eşitlik:

* Toplumsal cinsiyet eşitliği, iklim politikalarının merkezinde olmalıdır.

* Yoksulluk, göç, afet ve işsizlik gibi eşitsizlikleri artıran faktörlerle mücadele, adil dönüşüm planlarının ayrılmaz parçası olmalıdır.

* Yerel dayanışma ve üretim ağlarını güçlendirecek politikalar uygulanmalıdır.

4-Gençlerin Söz ve Karar Hakkı:

* Gençlerin iklim, enerji, çevre ve ekoloji politikalarına katılımı güvence altına alınmalıdır.

* COP süreçlerinde, ulusal iklim delegasyonlarında gençlik temsilciliği yasal olarak tanımlanmalıdır.

iklim-genclik-2-bunu-esin-yolladi.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi