Esin Sungur
Şef Raoni ormanlar için konuştu
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında gerçekleşen 30. Taraflar Konferansı devam ediyor. Amazon ormanlarının efsanevi koruyucusu Raoni Metukire’nin COP30’un teknik tartışmalarını aşan bir hakikati içinde barındıran sözleri iki gün önce Belém’de duyulduğunda, dünyanın 1.5°C hedefini artık kaybettiği gerçeği de yüzümüze vurdu. Ve bunu en iyi anlayanlar, elbette Metukire gibi ormanı kendi varlıkları gibi bilenler oldu.
Raoni’nin kim olduğunu bilmek, bu sözlerin ağırlığını anlamak için şart: Kayapó halkının önderi, Amazon’un uluslararası yüzü, dünyanın en tanınmış yerli hakları savunucularından biri olan Raoni, büyük sarı-kırmızı tüylerle bezeli başlığı ve geleneksel labret dudak diskiyle tanınıyor. Yaşını tam olarak bilen yok. Fakat onun asıl özelliği, bütün ömrünü Amazon’u korumaya adamış olmasında yatıyor. 1980’lerde ve 90’larda Sting’den, bugünün İngiltere Kralı Charles’a kadar birçok ismi yanına alarak Brezilya hükümetini Kayapó topraklarını tanımaya zorlayan insan odur. O dönem başlattığı küresel kampanya, Amazon’un sesini dünya kamuoyuna ilk kez bu kadar güçlü duyurmuştu.
Bugün doksanlı yaşlarında olduğu tahmin edilen Şef Raoni, tekerlekli sandalyede olsa da, sözleri hâlâ dimdik ayakta: “Doğayı düşünün. Ormanı düşünün” dediğinde, bu sıradan bir çağrı değil, ömrünü yuvası olan ormanı korumaya adamış birinin on yılları aşarak gelen sesi…
Amazon ormanları bugün de Şef Raoni’nin mücadeleye başladığı günlerdeki tehditlerle karşı karşıya: Yasa dışı madenciler, toprak gaspçıları ve üstüne üstlük ilaveten iklim krizinin tetiklediği kuraklıklar… Bir zamanlar korunmasını sağlamak için kampanya yürüttüğü topraklar bugün yine tehlikede. Bu yüzden Belém’de düzenlenen COP30’daki konuşma, Şef Raoni için herhangi bir çağrı değil, belki de çok geç olmadan eline geçecek, dünyaya hitap edebileceği, sesini duyurduğu son büyük fırsat.

Petrol aranan Amazon’da 1.5°C hedefinden bahsetmek mümkün mü?
Raoni, ilk kez yerli halklarla birlikte tasarlanan bir orman koruma modeli olan TFFF fonundan umutlu olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bence Amazon’daki ilk COP toplantısı ormana yardımcı olabilir. Daha önce böyle bir fırsatımız olmamıştı. Neler olduğunu, yıkımı, ormansızlaşmayı konuşabiliriz. Ve bu fırsattan dolayı çok mutluyum. Bu hepimiz için önemli, konuşabilmek, bağırabilmek ve yetkililerin bizi duyabilmesini sağlamak için” diyor. Ama aynı hükümetin Amazon açıklarında petrol arayacağını duyurmasından duyduğu hayal kırıklığını da dile getiriyor. Petrol aranan bir Amazon’da 1.5°C hedefinden bahsetmek mümkün mü?..
COP30’da gelinen nokta, bu çelişkileri açıkça ortaya koyuyor: Evet, fonlar var. Evet, yeni taahhütler var. Ama henüz gözle görünen bir dönüşüm yok. Oysa bilim insanları artık açıkça söylüyor: Zamanımız kalmadı. O zaman vaz mı geçelim? Bırakalım dünya kaynamaya, felaketler büyümeye devam mı etsin? Elbette hayır. Çünkü bu mücadelenin en yaşlı savaşçısı vazgeçmemişse, hala dünya halklarına sorunları anlatma gayretindeyse, bizim de susma lüksümüz olmamalı…
Bosna Hersek günlüğü
Geçtiğimiz hafta ilk kez görme fırsatı bulduğum Saraybosna’dan kısa kısa yeme içme notları:
- Bosna Hersek gerçek bir börek memleketi. Börek deyince kıymalı börek anlaşılıyor. Yanında yoğurtla geliyor. Ve börekçileri arasında popüler olanların başında Sac var. Şubeleri her yerde.
- Diğer Saraybosna lezzeti ise köfte. Ama köfte ile gulaş tipi yemeklerin adlarını karıştırmak çok kolay zira birbirine benzer isimleri var; “ćevapi” dendiği zaman bizim İnegöl köftesine benzeyen köfteler geliyor ve çok lezzetli. En güzel çevabiyi, tarihi merkezdeki Baş Çarşı’da bulunan Ferhatović’de yedik.

- Mutfaklarında sebze pek az; etli yemekler, gulaş türleri yaygın. Ama ne yazık ki çok iyi yapan restoranları yok. Başkentte Dveri en güzel Balkan yemeklerini bulacağınız yer. Küçücük, adeta bir sığınağı andıran, çok özel bir restoran. Mutlaka rezervasyon yaptırın, aksi halde yer bulmak pek mümkün değil.
- Tatlıcılar gerçekten çok popüler ve tatlı çok seviliyor. Özellikle baklava! Bosna kahvesinin yanında tek baklava satılması çok yaygın. Ama bunun dışındaki ulusal tatlıları “hurmasice”. Biz onu kalburabastı adıyla bir muhacir tatlısı olarak tanıyoruz.

- Oraya kadar gitmişken Mostar’a da yolunuz düşer mutlaka. Mostar çok turistik bir yer ve oldukça kalabalık. Köprüyü en güzel gören yerde, beklenmedik güzellikte bir restoran var; Urban. Keten beyaz masa örtüleri, Bosna Hersek standartlarında iyi bir hizmet, doğru şarap kadehleri, lezzetli yemekler ve her şeyi unutturan masalsı Mostar köprüsü manzarası… Kesin tavsiye…

- Hersek bölgesi şaraplarıyla öne çıkıyor. Kırmızı üzümleri Blatina’dan yapılan şarap gerçekten dikkat çekici; Öküzgözü ile Merlot’yu andıran karakterli bir şarap. Beyazları da Žilavka. Başka üzümleri de var ama en yoğun üretimi olanlar ve tavsiye edeceklerim bunlar. Bir bara gidip içkinizi yudumlamak isterseniz, tıpkı Dveri gibi, Baş Çarşı’da bulunan sığınak görünümlü Kawa, Zlatna Ribica, La Cava tavsiye edilecekler arasında.

- Yerel bir pazar görmek isterseniz, kuru et, peynir, onların kaymak dediği krem peynir türlerinin tadına bakmak isterseniz, merkezde Gradska Tržnica; yani büyük kapalı pazarı ziyaret edin. Yerli halkın günlük alışverişini yaptığı bu pazar, 1895’te yapılmış ve o günden bu yana pazar yeri olarak hizmet veriyor. Kentin acı tarihi, 4 yıl süren Saraybosna kuşatması elbette burayı da etkilemiş; 1995 yılının yazında pazarın yanına düşen bir bomba 43 kişinin ölümüne yol açmış. Anılarına bir plaka, binanın girişinde görülüyor…
