Mehmet Şandır
Acı gerçekler...
Bir yılı yine tükettik; bir yaş daha aldık...
Dünden devam eden sorunlara yenileri eklenmiş olsa da bugüne şükür olsun; ayaktayız(!); elimiz tutuyor, gözümüz görüyor, kulağımız işitiyor, düşündüklerimizi hala yazabiliyor ve söyleyebiliyoruz.
Az da olsa yiyecek aşımız, içecek suyumuz var; ekmek peşinde başkalarının ülkesine göçer durumda değiliz; kendi yuvamızda ‘acımızı bal yaparak’ yaşıyoruz ...
Toplum olarak dirliğimiz, birliğimiz devam ediyor; Devletimiz var, vatanımız var, tarihten gelen kimliği ile övündüğümüz bir milletimiz var...Komşularımızla savaşımız yok...
Bu sahip olduklarımızın değerini bunlara sahip olmayan toplulukların; mesela Suriye’nin, Gazze’nin, Filistin’in, Doğu Türkistan’ın çilesine bakarak daha iyi anlayabiliriz.
‘Olana şükür olmayana sabır’ Anadolu insanının irfanıdır...
“Bir bayram sabahı yeni ayakkabılarımın olmadığına üzülmedim ayaklarımın olmasına sevindim, şükrettim; ya ayaklarım olmasaydı ne yapardım” diyen güzel insanlarımıza selam olsun...
Müsadenizle, senenin bu son haftasını Derviş Yunus gönlüyle karşılayalım; acısıyla tatlısıyla 2025 yılı ile helalleşelim; kaygıları, korkuları, öfkeleri, küskünlükleri geride bırakarak yeni yıla umutlarımızla merhaba diyelim, olur mu?
2026 yılı güzel olsun; korktuklarımızdan emin umduklarımıza nail olacağımız bir yıl olsun, inşallah... Yüce Allah, devletimize ve milletimize zeval göstermesin...
Yukarıdaki duaya amin derken öncelikle ülke yöneticilerine bazı acı gerçekleri hatırlatmayı bir görev olarak görüyorum.
12-18 YAŞ GRUBUNDAKİ 4 BİN 666 ÇOCUK CEZAEVLERİNDE
Çocuklarımızı koruyamadık; en değerli varlığımız, geleceğimiz, umudumuz, sevincimiz olan çocuklarımızı koruyamadık, bakamadık, eğitemedik...
Sonuçta, bugün, suça bulaşan çocuk sayısı korkunç rakamlara ulaştı. 2024 yılında, çocukların karıştığı olay sayısı 612 bin 651 olarak açıklandı. 202 bin 785 çocuk, kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiasıyla güvenlik birimlerine getirildi. 1 Haziran 2025 tarihi itibarıyla 12-18 yaş grubundaki 4 bin 666 çocuk cezaevlerinde bulunuyor...
Çocuklar ve gençler arasında sigara, alkol, esrar ve diğer maddelerin kullanım oranları hızla artış göstermektedir. Özellikle gençlerimizin yarısından fazlasının sigara deneyiminin olduğu, %35-40’ı en az bir kez alkol kullandığı, %4’ünün esrar, uçucu madde ve ekstazi gibi madde bağımlısı olduğu ifade edilmektedir. Uyuşturucu kullanımının 10 yaşına kadar indiği bilinmektedir.
Son 10 yılda toplam 116 bin 94 çocuk kaybolmuş veya çalınmış...
ÇOCUKLARIMIZI EĞİTEMİYORUZ
Eğitim Reformu Girişimi kuruluşunun (ERG) 2025 yılı Eğitim İzleme Raporu’na göre; 2024-25 eğitim-öğretim yılında zorunlu eğitim çağında olmasına karşın yaklaşık 804 bin 250 çocuk eğitim dışında kalmış. Bu sayıya 18 yaş ve altında olup örgün eğitim kurumları yerine açıköğretim lisesine devam eden 273 bin 557 çocuk ve 392 bin 887 mesleki eğitim merkezi (MESEM) öğrencisi de eklendiğinde örgün eğitim dışında kalan çocuk sayısı 1 milyon 470 bin 694’e yükseliyor. 14–17 yaş grubunda çocukların eğitim dışında kalma oranı iki yıldır % 8 seviyesinin üzerinde olmuş...
TÜİK’in son verilerine göre gençlerin yüzde 22.9’u ne okula gidiyor ne bir işte çalışıyor.
Türkiye’de 10 çocuktan 4’ü yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında; okula aç gidiyor...
15–17 yaş grubundaki her dört çocuktan biri çalışmak zorunda kalmış...
Çocuklarını koruyamayan, okutamayan, bir öğün bedelsiz yemek veremeyen Devlet utansın!
Ne yazık ki Türkiye’de Okulöncesi eğitim hâlâ zorunlu değil. Son iki yılda okulöncesi öğrenci sayısı %10,9 oranında düşmüş durumda. Halbuki, bir çocuğun beyin gelişiminin yaklaşık % 90’ı 5-6 yaşına gelmeden tamamlanmış oluyor.
Acı gerçek işte bu; geleceğimiz karanlık; Türkiye’nin “Çocuk Koruma Programı”, “Çocuk İzleme Sistemi” ve “Çocuk siyaseti” yok...
TBMM’nde 2026 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi teklifini sunan Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, konuşmasının başlangıcında “Türkiye, artık, yüksek gelirli ülkeler ligine girmeye hazırlanan bir ülkedir. Bu yeni aşama, niteliksel bir değişimin, yeni bir kalkınma hamlesinin başlangıcıdır” diyerek övündü...
‘Niteliksel değişim’ ve ‘kalkınma hamlesi’ rakamsal bir varsayımdır; merkezinde insani kalkınma yok... Sonuçta, insanımızı koruyamadık; varlıklı olanlar yolsuzluk ve yozlaşma girdabında çırpınırken yoksulluğun soğuk yüzü toplumun büyük kısmını kavurmaktadır.
Geleceğimiz olan çocuklarımızı, gençlerimizi, kadınlarımızı koruyamadık...
Geçmişimiz olan yaşlılarımıza, emeklilerimize bakamadık, koruyamadık...
Bu acı gerçekler karşısında övünmek anlamsız utanmamız gerek!
“Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar” Aziz Dost! dostça hatırlatırım...
Takvimlerin ne suçu var; hoş geldin 2026...