Açlık Sınırı Altında Yaşamak

Açlık, yoksulluk deyince Karacaoğlan’ın türküleşen şiiri aklıma düşüyor:

“Nice sultanları tahttan indirdi

Nicesinin gül benzini soldurdu

Nicelerin gelmez yola gönderdi

Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm”

Türk-İş’in Mayıs 2025 verilerine göre, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin:

Açlık sınırı (yalnızca gıda harcamaları): 25.092 TL

Yoksulluk sınırı (gıda ile birlikte konut, giyim, ulaşım, sağlık, eğitim gibi diğer temel gereksinimler): 81.734 TL

Bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti: 32.463 TL

Her sabah kahvaltı sofralarında çayımızı yudumlarken, sıcak bir dilim ekmeğe uzanırken fark etmediğimiz bir gerçek var: Aynı kentte, aynı sokaklarda bizimle birlikte yaşayan milyonlarca insan o sabaha aç uyanıyor. Buzdolapları boş, ocakları yanmıyor. Çünkü onlar, sadece yoksulluk sınırının değil, açlık sınırının da altında yaşıyorlar.

Yoksulluk Nedir, Açlık Nedir?

Yoksulluk; insanın temel gereksinimlerini karşılayamayacak kadar az gelire sahip olmasıdır. Barınma, giyinme, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi asgari gereksinimlerin karşılanamaması… Açlık ise bundan da ötesi! En temel gereksinim olan beslenmenin bile sürdürülememesi, gün içinde alınması gereken kalori miktarının altına düşülmesidir. Yani açlık sınırı altında yaşayan bir kişi, sadece yoksul değildir; yaşamda kalma mücadelesi vermektedir.

Sayıların dili ‘açlık sınırı’ ve ‘yoksulluk sınırı’ altında yaşayanlar için çok acımasız, o nedenle sayılar değil insanlar demeliyiz.

İstatistiklerde “milyon” olarak yer alan insanlar, aslında her biri ayrı bir yaşam öyküsü taşıyan bireylerdir. Çocuklar, her gün aç karnına okula gitmek zorunda kalıyor. Gençler, gelecek kurma düşleri yerine günü kurtarmaya çalışıyor. Bu açlık, yoksulluk, işsizlik ekonomik sorunlar toplumun toplumsal ve siyasal iklimini bozuyor. Günde kaç kadın şiddetten yaşamını yitiriyor! Yaşlılar, ömrünün son yıllarını temel gereksinimlerden yoksun geçiriyorlar.

Karanlıkta kalan sofraları görüyor musunuz?

Bu durum sadece kırsal bölgelerde değil, kentlerin göbeğinde de yaşanıyor. Betondan yapılmış apartmanların ardında, elektrik faturasını ödeyemediği için karanlıkta oturan aileler var. Marketin önünden geçerken çocuğuna meyve suyu alamadığı için gözyaşını içine akıtan anneler var.

Yoksulluk Neden Sürüp Gidiyor?

Gelir adaletsizliği, işsizlik, enflasyon, eğitime ve sağlığa erişimdeki eşitsizlikler bu döngüyü besleyen başlıca nedenlerdir. Bir ülkede asgari ücret ile açlık sınırı arasında büyük fark varsa, sosyal devlet ilkesi sorgulanmalıdır. Eğitim, sağlık ve barınma gibi temel haklara erişim; bireyin özeniyle değil, devletin eşitlikçi politikalarıyla güvence altına alınmalıdır.

Yazar Thomas More diyor ki:

“Bütün zenginliğin bir avuç açgözlü insanın elinde bulunduğu ve çoğunluğun sefalet içinde yaşadığı bir toplumda kimse mutlu olamaz.”

Çözüm Nerede?

Bu sorunun çözümü sadece ekonomik değil, aynı zamanda vicdani bir sorumluluktur. Politikalar üretmek, sosyal yardımları düzenlemek, iş olanaklarını artırmak ve özellikle eğitimi güçlendirmek kalıcı çözümler için gereklidir. Ancak aynı zamanda toplum olarak da sorumluluk almalıyız. Yardımlaşma kültürünü canlı tutmalı, sivil toplum örgütlerini özgür kılmalı, destek vermeli, toplumsal dayanışma duygusunu örgütlemeliyiz.

Yoksulluk, sadece maddi bir yoksunluk değildir; aynı zamanda insan onurunun törpülenmesidir. Ve unutulmamalıdır ki, bu ülkenin kaynakları, herkese insanca bir yaşam sunmaya yetecek kadar zengindir. Önemli olan paylaşımın adil olmasıdır. Çünkü kimse, bir başkasının refahı için aç kalmak zorunda değildir.

Canım, büyük usta Yaşar Kemal diyor ki: "Bir ülkede yoksulluk varsa onu yazmayan yazar, yazar değil; insan bile olamaz. Yoksulluk, insanlığın en aşağılanmış yeridir. İnsanlar yoksul olmamalı!"

Yoksulluğun sesli çığlığını duyuyor musunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi