Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

Bir gülüşün ardındaki hikâye; Adile Naşit

Adile Naşit öldüğünde 8 yaşındaydım. Çok ağladığımı ve ardından günlüğüme ona seslenen bir yazı yazdığımı hatırlıyorum. Öyle ki, ailemden birini kaybetmiş gibiydim; ölüm gerçeğiyle ilk kez o zaman yüzleştiğimi hatırlıyorum. Yıllar sonra oyuncu arkadaşlarımla bir aradayken yeğeni, rahmetli Naşit Özcan’la vakit geçirme şansı bulmuş; ailesi ve Adile Naşit’e dair uzun sohbetler etme fırsatı yakalamıştım.

Aradan geçen yılların ardından Adile Naşit’le ilgili bir filmin yapılıyor olması, herkes gibi beni de çok heyecanlandırdı. BKM’nin hayata geçirdiği; usta yönetmen Çağan Irmak’ın rejisiyle beyaz perdeye aktarılan, senaryosunu Nermin Yıldırım’ın kaleme aldığı ‘Adile’ filmi 5 Aralık’ta vizyona girdi. Filme dair uzun röportajlar yapma imkânı buldum. Röportajlarımızın YouTube versiyonuna aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
https://www.youtube.com/@mutluhayatperdesi

‘Adile’ filminde Adile Naşit’i başarıyla canlandıran Meltem Kaptan, Adile’nin eşlerini etkileyici biçimde oynayan Özgürcan Çevik ve Serhat Tutumluer ile adeta Münir Özkul’un kendisi olan Levent Can’la filme, karakterlerine, hayatlarındaki Adile’ye dair konuştum.

Kuzucukların seni çok özledi duygusuyla eminim kendinizi sinemada bulacaksınız. ‘Adile’ vizyonda!

1080x1350.png

KUZUCUKLARI BÜYÜDÜ VE YILLAR SONRA ADİLE TEYZELERİNİN FİLMİNDE OYNADI

Sizin dünyanızdaki Adile Naşit nasıldı? Nasıl bir yer kaplıyordu? Önemi neydi?

Meltem Kaptan: Almanya’da doğup büyümüş biriyim. 80’li yıllarda doğdum ve o dönem Almanya’da Türk kanalları yoktu. Yaz tatillerini hasretle beklerdim; anneanneme gidip Yeşilçam filmlerini izlemek için. Bu filmlere büyük bir hayranlığım vardı ve Adile Naşit ile de orada ekranda tanıştım. Bana öyle etkili gelmişti ki hâlâ çok net hatırlıyorum. Almanya’ya döndüğümde hep benimleydi. Uykudan önce düşünürdüm: “Ne kadar güzel… Ama Almanya’da yok.” Hep şöyle derdim: “Türkiye’de bir Adile Teyze var ve her akşam çocuklara bir anne gibi masal anlatıyor. Ne kadar güzel bir şey.” Almanya’da programlarına ve filmlerine denk gelemiyordum. Sadece yaz tatillerinde Türkiye’de olduğum zaman izleyebiliyordum. Ama yüzünü, o ilk gülüşünü, o ifadesini o kadar iyi hatırlıyorum ki… O kadar büyülenmiştim ki resmen Almanya’ya kadar yanımda götürdüm. Demek ki böyle bir ışığı varmış. Beni o kadar etkilemişti ki oraya kadar eşlik etti bana.

Adile Naşit sizin için ne ifade ediyor?

Özgürcan Çevik: Adile Naşit vefat ettiğinde dört yaşındaydım. “Benim için ne ifade ediyor?” çocukluğumuzdan beri Adile Naşit’in olduğu film her zaman iyi bir filmdi. Televizyonda bir filmde onu görüyorsanız, orada kalıyorsunuz. Benim için Adile Naşit, filmi izleme sebebiydi. Çocukken bunun teknik bir tarafı olduğunu ve “iyi oyunculuk” gibi kavramları bilmiyordum tabii. Ama bana çok sempatik ve yakın geliyordu; aileden biri gibi… Hep öyle hissettik. Büyüyünce insan daha iyi anlıyor: “Meğer ne kadar usta bir oyuncuymuş.” O yüzden sizi tutuyor, bırakamıyorsunuz; kendini izlettiriyor. Hakikaten çok usta bir oyuncuymuş. Film dolayısıyla Adile Naşit’in yaşamına yeniden baktık; senaryodan gördüğümüz kadarıyla hayatı boyunca çok zorlukla mücadele etmiş biri.

whatsapp-image-2025-12-12-at-19-54-11.jpeg
Özgürcan Çevik - Meltem Kaplan

“Adile’nin duygusal yolculuğunu anlamak, hakiki olmak üzerine kurduk her şeyi”

Adile Naşit’i canlandırmak mutluluk olduğu kadar stres de yaratmış olmalı. Hazırlık süreci nasıldı, hayat hikâyesi sizi nasıl etkiledi?

Meltem Kaptan: Bir kadın olarak bile o kadar çok şey öğretiyor ki… Film sadece biyografi ya da dönem filmi değil; bugün için de çok şey anlatıyor. Bana yılmamayı öğretti. Ben de Adile Naşit gibi klasik tipolojiye uymuyorum. Benzer şeyleri çok yaşadım; “Bu kiloyla oynayamazsın, yapamazsın” bana da dendi çok. Ama ben de hep onları bir kenara bırakıp sanatıma odaklanmaya çalıştım. Adile Naşit’te de sanata karşı çok büyük bir sevgi ve odaklanma görüyorum. Yılmadı, yoluna devam etti ve hep hakiki oldu. Bugün hakikilik kayboldu. Bu film, samimiyetin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Buna dönebileceğimizi gösteriyor. Sete de böyle bir enerji yansıdı; sıcak, yardımsever odaklı bir çalışma ortamı vardı. Kimse taklide düşmek istemedi. Duygularına yaklaşmaya çalıştık. Çağan Hocanın bana ilk söylediği şey şuydu: “Bire bir benzemek önemli değil. Enerji önemli. Gördüğümüzde onun Adile Naşit olduğunu o enerjiden anlamalıyız.” Zaten kimse Adile Naşit’e benzeyemez; Münir Özkul’a da… Onlar kendilerine has, yerleri doldurulamaz sanatçılar.

Adile’nin duygusal yolculuğunu anlamak, hakiki olmak üzerine kurduk her şeyi. Elbette plastik makyajla ya da başka yöntemlerle daha çok benzetebilirdik ama istemedik. Hakiki olmasını istedik. Mesela kaş meselesi… Adile Naşit’in biliyorsunuz çok belirgin kaşları vardır. Hastalık döneminde kaşlarını kaybetmiş; sonradan kalemle çizmiş. “Ne yapalım?” diye düşündük. Kaşlarımı örtsem, yapılan müdahale belli olacaktı. “Tamam, alalım,” dedik ve onun yaptığı gibi kaşları aldık, kalemle çizdik. Gerçeğe en yakın hâle böyle ulaşabileceğimizi düşündük.

“Hayran olduğun bir insanın hayatını nasıl kolaylaştırırsın?”

Siz Adile Naşit’in ikinci eşi Cemal İnce karakterini canlandırdınız, nasıl bir karakterdi ve Adile’nin dünyasında nasıl yer alıyordu?

Özgürcan Çevik: Benim canlandırdığım Cemal İnce karakteri zaten kimsenin bilmediği bir karakter. Dolayısıyla yazıldığı ve oynadığım hâliyle var. Cemal, Adile Naşit’e önce sahnede hayran oluyor. Bu hayranlık giderek büyüyor. Aynı mahallede oturuyorlar; sonra hayatına giriyor, evlerinde çalışıyor, ona eşlik ediyor. Bu büyüyen bir hayranlık. Evet, evleniyorlar; bir aşk var ama bugünkü anlamda bir aşk değil. Bence bunun en doğru tanımı “yoldaşlık.” Adile Naşit’in kariyerinin başından sonuna kadar süren bir yoldaşlık, dostluk ilişkisi. Cemal’i canlandırırken hep şunu düşündüm: Hayran olduğun bir insanın hayatını nasıl kolaylaştırırsın? Eğer onun hayatındaysan, onu memnun etmek, yükünü hafifletmek istersin. Ben karaktere hep buradan baktım.

“Bir direnme ve başarı öyküsü…”

Nasıl bir film oldu sizler için? Kariyerinizde nasıl bir yerde duracak bu film?

Özgürcan Çevik: Kariyerimde çok özel bir yerde duracak. Çünkü hayranlıkla izlediğimiz bir insanın hayat hikâyesine tanıklık ediyoruz. Ama şu önemli: Bu filme “Adile Naşit’in biyografisi” demek doğru olmaz. Evet, onun yürüdüğü yolu görüyoruz ama bu bir biyografi değil. Filmin adı Adile değil de “Ayşe” olsaydı, yine bir kadının 1950’lerden 1987’ye kadar ayakta kalma mücadelesini izliyor olurduk. Ama şansa bakın ki bu kadın Adile Naşit. Bu da filmi çok özel kılıyor.

Meltem Kaptan: Bir direnme ve başarı öyküsü… Kolektif bir enerjiyi gösteren, tüm ailenin izleyebileceği, 7’den 77’ye herkesin seveceği çok sıcak bir film. Unuttuğumuz değerleri yeniden hatırlatan… “Bu değerlere dönebilirsiniz, her şey sizin elinizde” diyen bir film. Ben bu mesajları kendim için çok aldım. Bu karakteri oynamanın kariyerimdeki önemini kelimelerle anlatamam. Uzun süre onunla yaşadım. O kadar çok şey öğrendim ki… Çok nadir bulunan insanlardan biriymiş gerçekten.

levent-can-meltem-kaptan-1.jpg

“ADİLE NAŞİT ÖLDÜĞÜNDE EVİMİZDEN BİRİ KAYBOLMUŞ GİBİ OLDUK”

Adile Naşit sizin dünyanızda ne ifade ediyor?

Levent Can: Onu tanıyan, onunla büyümüş bir nesiliz hepimiz. ‘Uykudan Önce’ ile büyümüş bir kuşağız. Öldüğünde tüm Türkiye aynı üzüntüye boğulmuştu. Ben de çok üzülmüştüm.

Serhat Tutumluer: Evimizden biri kaybolmuş gibiydi.

Levent Can: Aynen öyle. Annemizi, halamızı, teyzemizi, büyükannemizi kaybetmişiz gibi bir histi. 19887’ydi. Kaç yaşındaydım, 16. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nun kurslarındaydım. Akşamları kurs bitince kalıp oyun izlerdim. Bir akşam seyirciler arasındayken birdenbire bir alkış sesi duydum. Ama daha perde açılmış, sahneye çıkanlara yapılan alkış değildi. Salonda bir alkıştı. Ne oluyor derken baktım Adile Naşit salondan içeri giriyor. O da seyirci olarak gelmiş, oyunu seyredecekmiş. Oynamadığı sadece seyirci olarak geldiği bir oyunda salon tarafından alkışlanması çok enteresan bir sevgiydi. O kadar sevilmesi, sırf salona girdi diye tüm salon tarafından alkışlanması… Çok özel bir sevgiydi. Ben de hemen imzasını istemiştim. Unutulmazdı.

“Adile Naşit Yeşilçam’ın bel kemiğiydi”

Serhat Tutumluer: Ben de ‘Uykudan Önce’ çocuklarından biriyim. Adile Naşit ailemden biri gibiydi. Abilerim için de, komşular için de öyleydi; mahalle, şehir, hatta bütün ülke için… “Adile Naşit neden böyle? Ne yaptı ki?” diye yeni nesil düşünebilir. Filmlerde oynadı sadece, üstelik oynadığı karakterler de birbirine benzerdi. Ama bu sevginin altında yatan sebepleri anlamak gerekiyor. Bunun için dönemin sosyoekonomik ve siyasal iklimine bakmak lazım.

1960’tan itibaren başlayan Amerikan hegemonyası, liberal ekonomi, kentlere göç, yoksulluk… Toplum derin bir değişim içindeydi. ‘71 muhtırası, Denizlerin idamı, 74 Barış Harekâtı, 77 kanlı 1 Mayıs, 78 Maraş Katliamı, 79 Abdi İpekçi suikastı, 80 Darbesi… Evlerin içinde perdeleri kapamak zorunda kalınan, sofralarda çeşit olmayan, korkunun ve dayanışmanın hâkim olduğu bir dönem. Adile Naşit ne yapıyor? Evimizden biri gibi patates, fasulye, pilav yapıyor… İyiliğin kazanabileceği, iyi insanın hep kazanacağı, adaletin her zaman terazisinin bu yönde olacağına seni inandıran bir sıcaklık. Evet, iyilik seçen bir kadın var. Bu ne oluyor, toplumda bir rahatlamaya dönüşüyor. Adile Naşit’in temsil ettiği sıcaklık, toplumun içindeki yarayı sarıyordu. Eve döndüğünde televizyonda onu görüyorsun. Filmlerin adları bile bunu söylüyor: Neşeli Günler, Gülen Gözler, Oh Olsun, Mavi Boncuk… “Neşemizi kaybetmeyelim. Dayanışmayı unutmayalım.” Yeşilçam bunun altını çiziyordu. Adile Naşit ise Yeşilçam’ın bel kemiğiydi.

whatsapp-image-2025-12-12-at-19-53-12.jpeg
Levent Can - Serhat Tutumluer

“Filmde olmasaydım kendimi eksik hissederdim”

İlk rol geldiğinde üstelik Münir Özkul’u oynamak, o nasıl bir heyecan?

Levent Can: Münir Özkul rolü teklif edildiğinde çok korktum. “Kabul edemem, böyle bir sorumluluğun altına giremem,” dedim. Bugüne kadar oyunculuğumuzu belli bir çizgide tuttuk. Ama bu öyle bir rol ki… Herkesin çok fazla söz söyleme hakkı olan bir rol. “Olmamış” denmesin istedim. Çağan Hoca korkularımın yersiz olduğunu anlattı. Çok güzel anlattı ve beni ikna etti. Oyuncunun ikna edilmeye ihtiyacı vardır. Karakter zaten çok ikna edici ama “Altından kalkabilir miyim?” endişesi… Çağan’ın desteği, Nermin Hanım’ın mükemmel dili, doğru cast… Evet, olmasaydım kendimi eksik hissederdim.

Role nasıl hazırlandınız?

Levent Can: Filmlerini tekrar tekrar izledim. “Münir Usta bu durumda nasıl tepki verirdi, nasıl konuşurdu?” diye çalıştım. Kızı Güner Özkul ile vakit geçirdim. Babasının filmlere nasıl hazırlandığını gösterdi. Münir Abi, her rolünü deftere eliyle yazarmış. Onları görünce heyecanım daha da arttı. Bu heyecanı fark eden Güner Hanım, çekimler başlamadan önce “Sana bir şey vermek istiyorum,” dedi ve Münir Usta’nın İbiş karakterinde kullandığı kırmızı fesi verdi: “Çekimlerde yanında olsun, babamın desteğini hisset.” Bu inanılmaz bir destek oldu. Münir Usta Brut parfümü kullanırmış; ben de aldım. Ne kadar yakalayabilirsem diye her şeye detaylı baktım.

“Kamera içeri dönüyor; Adile’nin içine…”

İlk eşi Ziya Keskiner nasıl biriymiş? Rolünüzün ve filmin sizde bıraktığı etki nedir?

Serhat Tutumluer :Yeterli veri yok elimizde. Ama Sibel Öz’ün kitabı çok yardımcı oldu. Döneme bakınca bazı yorumlar yapabiliyoruz. Dört–beş sinema filmi var. Tiyatro yönetmeni ve oyuncu olduğunu biliyoruz. Bir aile kurmak istediğini biliyoruz. Adile Naşit’le yönettiği bir oyun sırasında evleniyorlar. Adile henüz 21 yaşında, bir yıl sonra Ahmet doğuyor. Adamın hayali gerçekleşiyor ama Ahmet hasta doğuyor. Tek istediği şey elinden gidince, ne tiyatro görüyor ne sinema… Hayattan kopuyor. Film genel olarak Adile Naşit’in merkezinde. Biz onu hep ekranda gördük ama arka tarafını bilmiyorduk. Şimdi kamera içeri dönüyor; Adile’nin içine… O zaman Ziya Bey’in nasıl biri olduğunu da anlıyoruz. Gazanfer Özcan’ın onun vefatından sonra söylediği bir söz beni çok etkiler: “Adile çok şanssız bir kadındı. Hayatı boyunca mücadele etmek zorunda kaldı. Neşeli anları çok azdı. Belki sadece oğlunun doğduğu ve hastalığını öğrenene kadar geçen süre…” Buna rağmen hayatını insanların mutluluğuna ve kahkahasına adadı. Bu meslek kolay değildir. Elinizde tam bir senaryo bile yokken masalsı, destansı bir atmosfer yaratıp karakter olmanız gerekir. Bunun için yüreğinizin de öyle olması gerekir. İşte Adile böyle bir yürekti. Sevgi, saygı, dayanışma, vicdan, merhamet, çocuk sevgisi, insan ayrımı gözetmeden herkesi kucaklamak, sofrayı paylaşmak… Ayşen Gruda der ki: “Kapısını yanlışlıkla biri çalsa, karnını doyurmadan göndermezdi.” Böyle yaşayan bir kadından bahsediyoruz.

adi-le-nas-i-t-fi-lm-oyuncular-2.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi