Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

Borçla ne Hanedanı ve ne de Devleti Aliye’yi kurtarmak mümkün

Günlük haber başlıklarına bakmak, sosyal medyada kısa süreli bir gezinti yapmak, Türkiye’de hayatın olağan akışının dışında gelişmeler yaşandığını göstermeye yetiyor.

AKP kendisinden önce, ülkede seçimle gelen iktidarların ortalama süreleri olan on yıllık periyodun iki katını aşmak üzere. Uzmanlar, ülkeyi içine soktukları ekonomik çıkmazın sonuçlarını kestirmekte zorlanıyorlar.

Kamuoyu yoklamalarına göre ekonomik kriz öncesinde MHP ile birlikte cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alacakları oylar, Millet İttifakına çok yakın görünüyordu. Henüz kesin değerlendirme için erken, ancak aralarında yüksek oranlı fark bulunduğu da ileri sürülemiyor.

Yüksek enflasyon, birden hızla artan döviz kurları, olağanüstü pahalılık, günlük yaşamlarını sürdürmek için yeterli gelirden yoksun bırakılan milyonlar ve yeni bir olgu halinde karşımıza çıkan, “kentli yoksulluğu.”

Yukarıda sayılanlar salt 20 yıllık AKP İktidarının ürünleri değiller. Dünyadaki gelişmeleri dışlayan, siyasal iktidarı ele geçirmek dışında vizyon ortaya koyamayan Türk siyasetinde, bir kez daha sorunun özünü tartışmaktan kaçınan, geleneksel yaklaşım öne çıkıyor.

Muhalefet, AKP kadrolarının kendi çıkarlarını her şeyden üstün gören ve ülkede her alanda egemen olan tutumlarını, olumsuzluğun tek nedeni gösterme eğiliminde. Kamuoyuna verdikleri akıllarda kalan tek mesajları; “AKP gidecek, dertler bitecek.” Yıllar boyunca dünya fiyatlarının üstünde faizler ödenerek bulunan kaynaklarla, üretim yerine tüketimi pompalayan ekonomik politikalara muhalefet, sadece yüzeysel eleştirilerle karşı çıktı. Hormonlu büyümenin “iç pazarın” ithalat yoluyla yurtdışına teslim edilmesi anlamına geldiği gerçeğini, seçmeniyle paylaşmadı. Şimdi baş ekonomistimizin, iktisatçıları şaşırtan faiz-enflasyon denklemi karşısında, birtakım vergi indirimleri vaadi dışında, somut öneri getirmekte zorlanıyor.

Liranın değer kaybıyla ihracatın artacağını, turizmin kurtarıcı olduğunu sanan AKP İktidarının, her gün yüz milyonlarca dolar satarak, dövizdeki yükselmeyi durdurmakta yaşadığı çaresizlik karşısında, “Stratejik Planlama” kurumundan söz edilmesi, çözüm için yeterli görülüyor. Oysa rezervler tükeniyor, ülkenin risk primi dünya sıralamasında iflas etmiş ekonomilerle aynı düzeyde.

Son günlerde piyasalara pompalanan iyimserliğin nedeni, Türkiye’yi ziyaret edecek olan Suudi Veliaht Prensinin, yüklü bir kredi açacağı beklentisi.

Sonuçlarını kısa sürede hep birlikte göreceğiz. Ancak Prensi ülkemizde işlenen bir cinayetin azmettiricisi göstermenin hemen ardından, hiçbir şey yokmuş gibi davranılması çok şaşırtıcı. Üstelik cinayet dosyasının kapatılmasına karşı çıkan yargıcın, son tayin kararnamesiyle -kendi ifadesine göre- sürülmesi de gözlerden kaçmıyor.

Söz Arap Yarımadası’ndan açılmışken, ekleyelim.

Osmanlı’nın son yüzyılında üst yönetimin Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın hıdivliği sırasında, İstanbul’a gelen Mısır aristokrasisinin yaşam tarzından çok etkilendiği bilinir. Abdülaziz’in tarihte ilk kez başka bir ülkeyi, savaş dışı nedenlerle ziyaret eden padişah olduğu, Batıda gördüğü binaların daha büyüklerini yaptırma isteğiyle yurtdışından yüklü krediler aldığı ve bu kaynakları saraylara yatırırken, Kavalalı’nın görkemli hayatına karşılık vermek istediği söylenir.

Kuşkusuz ödenen yüksek faiz ve daha önemlisi, borçlanma karşılığında başta Fransa, İngiltere ardından, Avusturya-Macaristan ve Alman tacirlere, ithalatta sağlanan
vergi kolaylıkları vardır.

Sonuçta; borç almak için verilen ekonomik ve siyasal tavizlerle, ne ”Hanedanı” ve ne de “Devleti Aliye’yi” kurtarmak mümkün oldu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi