CeHaPe ve Cunta…

19 Mart süreci sonrasında Özgür Özel’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Cunta Başı” demesiyle birlikte bir polemiktir gidiyor. AKP’ye göre de CHP’nin tarihi cuntaların tarihi... İktidar, askeri vesayeti yıkarak bu makûs talihi değiştirmiş olmakla övünüyor. Bu vakıa demokratikleşme yönünde uygulama ve politikaları beraberinde getirmiş olsaydı gerçekten bir övünme nedeni olabilirdi.

Ama öyle olmadı…

Özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasındaki uygulamalar her geçen gün daha sert ve baskıcı bir hâl aldı.

“Cunta”yı bir kurulun yönetimi ele geçirmesi olarak tanımlıyorsak, seçilmişlerin görevden alınması ve kayyım atamaları yönetimin ele geçirilmesi oluyor ve bu uygulamalar “cunta”ya öykünüyor.

AKP’lilerin CHP’yi cuntacılıkla yaftalamasının ana nedeni Tek Parti Dönemi uygulamaları ve 27 Mayıs 1960 Darbesi.

Çok partili hayata geçilmesi sonrasında iktidara gelen Demokrat Parti’nin askeri müdahale ile devrilmesi ve ardından gelen idamlar, CHP’ye mal ediliyor.

Kısa vadeli sonuçları açısından bakıldığında evet, darbe CHP’ye yaramış gibi görünüyor. Çünkü sonrasında yapılan ilk seçimlerde CHP, 1. Parti oluyor. Fakat burada AP ile koalisyon hükümeti kurduğu ve 1965 genel seçimlerinde yönetimi tamamen AP’ye kaptırdığı unutulmamalı…

Yani AKP’nin yansıtmaya çalıştığı türde ve uzun vadeli bir “CHP Cunta Yönetimi” olmadı.

Menderes Hükümeti’nin, haddini aşan uygulamalarına karşılık İsmet İnönü’nün belli uyarıları olmuştur, fakat Türkiye sağı bu uyarıları “tehdit” olarak lanse ediyor.

Dertlerinin darbeci gelenekle hesaplaşmak olmadığını da iktidar ortağına bakarak anlayabiliriz. Zira bu darbenin deyim yerindeyse “reklam yüzü” olan şahıs, MHP’nin de merhum genel başkanıydı.

Oysa darbenin nedenini CHP yerine, Menderes’in ABD’yi provoke eden dış politikalarında aramak daha rasyonel olsa da bu yol Türkiye sağının işine gelmiyor.

Esasen 15 Temmuz dâhil olmak üzere tüm darbe girişimlerinin ve darbelerin arka planında dış güçler olduğu biliniyor.

T.C. Başbakanı’nın bilgisi dışında faaliyet yürüten “Özel Harp Dairesi”nin bir sosyal yardım kuruluşu olmadığı gerçeğinin bilinmesi gibi…

Ama tarihi gerçekleri eğip bükmek işlerine geliyor.

Elbette bir askerî vesayet gerçeği vardı ve bu askerî gelenek laiklik adına bir kesimi fazlasıyla ezdi. Emine Erdoğan’ı, GATA’ya sokmamaya cüret edecek bir anlayış ile Tayyip Erdoğan’ın arasının hoş olması mümkün değildi.

Bu anlayışla da sonuna kadar hesaplaşıldı.

Dolayısıyla Erdoğan’ın, Ergenekon ve Balyoz davalarının savcılığına soyunması da boşuna değildi.

28 Şubat sürecinin sorumluları ile -FETÖ’nün hakim olduğu yargı sistemi eliyle de olsa- hesaplaşmayı kendilerine hak olarak gördüler.

CHP bu tarihi süreçlerde taraftı ve dönemin askeri anlayışı ile “laiklik” gibi bir ortak paydaları vardı. Bu taraf olma hâli parti kapatma, başörtüsü yasakları gibi toplumun tepkisini çeken uygulamaların CHP ile özdeşleşmesine ve onun üstüne kalmasına sebep oldu.

Sonrasında Erdoğan’a siyaset yolunu açan aynı CHP olsa da bunu konuşmak da yine işlerine gelmiyor.

Bir de darbelere ve cunta idarelerine sonuçları açısından bakmak doğru olacaktır.

Türkiye sağı hiçbir darbe girişiminden orta ve uzun vadede zarar görmemiş aksine kazançlı çıkmıştır.

1960 darbesi AP’yi yaratmış ve ülkenin başına getirmiş, 1972 darbesi solu ezmiş, 1980 darbesi Özallı yılları beraberinde getirmiştir.

28 Şubat, senelerdir üstünde tepindikleri bereketli toprakları olurken, 15 Temmuz darbe girişimi Ergenekon ve Balyoz davalarıyla başlattıkları alan temizliğini tamamlamalarını sağlamış, kendi bürokrasilerini kurma fırsatı vermiştir.

Hülasa, darbeler ve darbe girişimleri, kendilerine rejimi değiştirmelerini sağlayan bir imkânlar silsilesi yaratmıştır. Bu imkânı cuntacı(!) olarak CHP sağlamışsa, tepki göstermek yerine müteşekkir olmaları gerekir.

Peki, CHP aynı CHP midir?

Tüm bunlar yaşanırken CHP de kendi özeleştirisini yapmış ve tarihi ile hesaplaşmaya başlamıştır. “Hesaplaşma” ve “helalleşme” kavramlarının rüknünde de bu tarihi gerçekler yatıyor. Üstelik bu hesaplaşma sözde kalmamış, baskıcı ve antidemokratik tarihi tavrı benimseyen eski kadrolar da tasfiye edilmiştir. Dogmalardan kopamayan ve evrensel devinimleri görmezden gelen Kemalist ve ulusalcı topluluk bunu bir ihanet olarak görse de “kişiler” değil, siyasi dinamikler böyle olmasını gerektirmiştir.

AKP’nin yapması gereken, birilerini cuntacı olarak suçlamak yerine bu beslendikleri tarihten ders almak olmalıdır. Zira uygulamaların darbe veya cunta uygulamaları olması için illa tankların yürümesi gerekmiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi