Diyanetin suç işleme özgürlüğü mü var?

Türkiye Cumhuriyetinin kurucuları, dini, cemaat ve tarikatların kontrolüne bırakmak yerine, din hizmetlerini merkezî bir devlet kurumuna emanet etmek yönünde doğru bir tercih yaptılar.

Amaç hem laikliği korumak hem de dinî hizmetleri düzen altında tutmaktı. Böylece din, devletin gözetiminde ama siyasetten ayrı tutulmuş olacaktı.

Yürürlükte olan Anayasamız da “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinir” der.

Ama gerçekte durum farklı. Özellikle son 20 yılda atılan adımlar, verilen hutbeler, yayımlanan fetvalar, bu tarifin giderek kâğıt üzerinde kaldığını ve Diyanetin, zamanla Cumhuriyet, Atatürk ve devrimlerle sorunu olan siyasal islamcı iktidarın gündemine paralel bir söylem hattına kaydığını gösterdi.

Zaman zaman grev kırıcılığına, kadın haklarına yönelik gerici söylemlere ya da laiklik ilkesini zedeleyen uygulamalara tevessül eden Diyanet, siyasal islamcı iktidarın alet kutusunda yarayışlı bir aparata dönüştü.

15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında camilerden gece yarısı sala okunması, belki olağanüstü bir dönemin tepkisiydi. Ancak sonraki yıllarda bu olayın yıldönümlerinin her hutbesinde, bir siyasi miting diliyle işlenmesi, “milletin lider etrafında kenetlenmesi” gibi ifadelerle süslenmesi, dini ritüellerin siyasal gündem için kullanılmasıydı.

2017’deki anayasa referandumu öncesi hutbelerde “fitneye izin verilmemesi, istikrarın korunması” vurguları öne çıktı. Fitne dediği muhalefetin duruşuydu. Siyasete karışmaması gereken bir kurum olan Diyanet, oy tercihlerini etkilemeyi amaçlayan mesajlar verdi. Hutbe metinlerinde siyasi iktidarın söylemini tekrar etti durdu.

Ekonomide de durum farklı değil. 2021’de hutbelerde “faiz haramdır” vurgusu öne çıktı. Bu, “Nas var. Sana bana ne oluyor?” diyen Erdoğan’ın faiz karşıtı politikalarına destekti. Yüksek enflasyon yıllarında “sabır, kanaat, şükür” telkinleri ise ekonomik sıkıntıların sorumluluğunu siyaset yerine bireyin imanına yükleyen bir söylemdi.

Kadın hakları konusunda tablo büsbütün berbat. 2016’da fetva sitesinde yer alan “9 yaşındaki kız evlenebilir” anlamına gelen ifadeler, gelen tepkiler üzerine kaldırıldı. Ama Diyanetin hutbe ve fetvalarının önemli bir kısmı kadınların kıyafetleri, örtünüp örtünmedikleri, toplum içindeki yerlerinin islama uygun olup olmadığı gibi aslında kadınların haklarını hedef alan yaklaşımlardı.

Nihayet, geçen Cuma günü dinlettirilen miras hukuku hutbesi, bardağı taşıran damla oldu. Kadın ve erkeğin mirastan eşit pay almasının “dine aykırı” olduğu açıklaması, laik Medeni Kanuna bir meydan okumaydı. “Kız çocuklarının Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır” ifadesiyle de eşitlik talebinin günah olduğu anlatıldı bizlere.

Medeni Kanun yalnızca bir yasa değil, bir devrimdir. Osmanlı’da kadının mirastaki payı erkeğin yarısıydı. Boşanma hakkı neredeyse yoktu. Velayette, evlilikte erkeğin sözü geçerdi. Cumhuriyet bu zincirleri kırdı. Kadını eşit yurttaş yaptı. Bugün Medeni Kanuna yöneltilen saldırı, “Biz yüz yıl önceki karanlığı özlüyoruz” demektir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve başındaki Erbaş Beyin Türkiye Cumhuriyeti’nin, hukukunu ve yönetimini İslam şeriatına dayandıran, dinî kuralları devletin temel yasası yapan bir şeriat devleti olmadığını, laik Türkiye Cumhuriyeti’nde hukukun kaynağının ayet, hadis, nas filan değil, halkın seçtiği temsilcilerin koyduğu kurallardan ibaret olduğunu akıllarına sokması gerekiyor.

Laiklik Türkiye Cumhuriyetinin taşıyıcı sütunudur Erbaş Bey. Medeni kanunumuz ise laik cumhuriyetin vatandaşlarına bahşettiği en değerli kazanımdır.

Siz, Erbaş Bey, siyasal islamcı iktidarın emir kulu veya kapı kulu olabilirsiniz. Ama biz 86 milyon T.C. vatandaşı, kul değil eşit haklara sahip olan yurttaşlarız.

Medeni Kanunun hükümlerini sorgulamak, bunların dine aykırı olduğunu söyleyerek vatandaşları bu hükümlere riayet etmemeye teşvik etmek kimsenin haddi olmadığı gibi düpedüz suçtur.

Ve bu yazı bir suç duyurusudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi