Eğitimle yıkımın yarışı

Bütün dünya gibi bizler de hayretle Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni başkanının dış politikadan sağlığa, ekonomiden sosyal konulara her alanda adeta üzerimize fırlattığı akla hayale gelmez kararlarını izleyip olayların gidişatını ve nereye evrileceğini anlamaya çalışırken, kendisi “plastik pipete geri dönüyoruz” diyerek çıtayı arşa çıkardı. Üzerine de ekledi, “Kağıt pipetler işe yaramıyor. Zaten plastiğin köpekbalıklarını çok fazla etkileyeceğini düşünmüyorum, onlar okyanusta yollarına devam ediyorlar.”

İşte bu “argümanla” ABD Başkanı Trump, hem federal hükümeti hem de tüketicileri plastik pipet satın almaya teşvik eden, o kadarla da kalmayarak önceki başkanın tek kullanımlık plastikleri aşamalı olarak ortadan kaldırma ve atıklarla mücadele çabalarını geri çekmeyi amaçlayan kararnameyi imzaladı.

Peki şaşırdık mı? Tabii ki ABD’yi ikinci başkanlık döneminde ikinci kez Paris İklim Anlaşması’ndan çıkaran Trump’ın plastik sevdası şaşırtıcı değil. Fakat bunca mücadele, bunca gayretle alınmış önemli bir mesafenin bir imza ile geri çekilebildiği ve her şeyin mağara dönemine doğru geri gidebildiği bir dünyada, devletlere, siyasete, sistemlere nasıl güven duyulabilir? O halde iş başa düşüyor. Amerikalılar oy verdi diye geleceğimizi aklı selimden çok uzaklarda olan bu insanların eline bırakamayız. Bilgi gerçekten de güç, o yüzden iklim krizi, plastik, çevre kirliliği gibi konularda bilgilenmemiz gerekiyor. Zaten 21.yüzyıl bireylerin her şeyi bilmek, bildiğini de güvenilir birkaç kaynaktan kontrol etmek ve güncellemek zorunda olduğu bir yüzyıl, tam zamanlı olarak bunu yapsak zaman yetmez! Fakat çağın ruhu da maalesef bu.

KÖPEKBALIKLARI YOLA DEVAM EDİYOR

Dönelim köpekbalıklarının okyanusta yoluna devam edip etmediğine… Eğer olayları sadece bir insanın ömrü çerçevesinde ele alırsanız işiniz kolaydır; köpekbalıkları var mı? Evet. Okyanusta hala yüzüyor mu? Evet. Konu kapandı.

Ama işte varoluş böyle ilerlemiyor. İnsan eliyle, insan ömrünü aşan ve negatif etkileri yüzyıllara, nesillere yayılan hatalar yapıyoruz. Ve bunu artık bile bile yapıyoruz, gelecekten, gelecek nesillerin yaşam haklarından çalarak, hunharca çalarak hem de. İşte bir yanda endüstri 4.0, bir yanda altıncı yok oluş… Dünya milyonlarca yıl önce de beş kez bu yok oluş süreçlerini yaşamış, coğrafya, iklim, ekosistemler değişmiş. Ama ilk defa bu, insan eliyle oluyor. Bile, isteye yapıyoruz. Zaten sürdürülebilirlik kavramı da burada ortaya çıkıyor; birçok farklı açıdan tanımı olsa da; “Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama becerisini ellerinden almadan bugünün gerekliliklerini karşılamak” tanımı bence çok yerinde.

Çevre, ekonomi, adalet sacayağında, yarını bugün için tehlikeye atmayacak bir denge içinde ve elimizde şimdilik yaşanacak tek bir mavi gezegen varken, dünyanın kısıtlı kaynakları olduğunu, bu kaynakların kendini yenilemesi için belli bir süre gerektiğini unutmadan yaşamayı ilke edinmek zorundayız. Tüketimi azaltarak, adil bir üretim ve çalışma düzenini önceleyerek, daha sakin ve geleneksel yöntemleri yeniden keşfederek, kısa vadeli ekonomik büyüme için çevreyi feda etmeyerek ve sadece buna odaklanıp ekonomik gerçekleri, geçim meselesini de es geçmeden.

Şu anda Amerika’dan yükselen ses, sanki hiçbir kaynak sorunu, küresel ısınma ve iklim krizinin ekonomik, sosyal, çevresel etkileri yokmuşçasına sadece aynı tüketim mantığında yarın yokmuş gibi tam gaz devam ediyoruz diyor. Ama aslında yarınlardan taviz verelim demiş oluyorlar. 2024 yılında dünya 1 yıllık kaynaklarını 1 Ağustos’ta kullanıp bitirdi, yılın kalanını gelecekten yedi. Gel de “insanlık tarihi, giderek eğitimle yıkım arasındaki bir yarış halini alıyor” diyen çağdaş bilim kurgunun babalarından İngiliz yazar, düşünür H.G Wells’e katılma…

whatsapp-image-2025-02-14-at-17-45-47.jpeg

GELECEK KUŞAKLARA BORÇLUYUZ

Daha geçen hafta Nature Medicine dergisinde yayımlanan bir araştırma,mikroplastiklerin insan beyninin derinliklerine kadar nüfuz ettiğini gösteriyor. Milyarlarca poşet, pet şişe, ambalaj atığı ve çöp bütün olarak veya deforme halde denizlere, sulara karışınca “okyanuslarda yoluna devam eden” balıklar onları yiyor, biz de onları yiyoruz, sebeplerden biri yoksa bu olmasın?..

İnsan beyninde ilk defa mikroplastik bulunmasa da, miktarının giderek arttığı ve beynin en ücra noktalarına bile bulaştığı ortaya çıkıyor. Bu bize ne yapıyor? Bugün doğan bebeklere, onların çocuklarına, torunlarına ne yapacak? Bunlar cevabını bilmediğimiz ama gelecek kuşaklara borçlu olduğumuz sorular. Çünkü bunları sorabilecek farkındalığa, bilimsel ve teknolojik gelişmeye sahipsek, yokmuş sayarak yola devam etmiyor olmamız gerek.

Plastik pipete geri dönmeye neden ihtiyaç duyuldu? Kağıt pipet kullanmak istemeyen kullanmaz, kaldı ki onun yapımında kullanılan kimyasal madde ve yapıştırıcılar da test edilmeye muhtaçtı ve bu konuyu bilim insanları araştırmaya devam ediyor. Çelik pipetler, cam pipetler veya en iyisi pipetsiz bir hayat da mümkün. İlla da pipet isteyenler için biyoplastik denilen, petrol türevi olmayan farklı malzemelerle yapılabilen alternatifler de kullanılabilir. Büyük bir ihtiyaç ise, ar-ge çalışmalarına destek verilerek mevcut alternatifler mükemmelleştirilerek maliyetlerinin düşürülmesine çalışılır. Ama amaç üzüm yemek değil, bağcı dövmek gibi görünüyor; “Kaynaklardan kalan bütün kırıntıları da bu ömürde kullanıp bitirelim”, deniyor belli ki.

Köpekbalıklarının mutlu mesut yoluna devam ettiği okyanusun ötesinde bunlar olurken, Avrupa kıtasında kurumların varlığı sürdüğü için, başka gelişmeler yaşanıyor. AB üye ülkelerinde aşırı paketlemenin neden olduğu çevresel sorunlarla mücadeleye yönelik yeni bir “Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Yönetmeliği” geçtiğimiz hafta yürürlüğe girdi. Bu düzenleme ambalaj endüstrisinin sera gazı emisyonlarını, su kullanımını ve çevresel maliyetleri azaltmayı, rekabetçi, sürdürülebilir ve döngüsel bir ekonomi yaratma yolunda adımları hızlandırmayı amaçlıyor.

Mesela tek kullanımlık ambalajlar yerine yeniden kullanım ve dolum çözümlerinin teşvik edilmesi, bu konuda tüketicinin bilgilendirmesi yönetmelik kapsamında yer alıyor. Diğer yandan, ambalajlar daha sürdürülebilir olacak ve tüketicilerin ambalaj atıklarını daha etkili bir şekilde yeniden kullanıp ayırmalarını sağlayacak çözümler üretilecek. Tüm bunların sonucundaki hedef, kaynak ve geri dönüşüm verimliliğini ve malzemelerin döngüsel kullanımını artırmak. Haliyle yeni girişimler, yeni iş fırsatları doğacak, istihdama destek artacak.

Ama bunca lafı söyleyene, bunca – görece karmaşık – cümleyi kurana kadar; “Köpekbalıkları okyanusta yüzmeye devam diyor” deyip geçmek gibisi var mı? Güzel kafalarımızı bu işlerle yormayalım, dünyada kaynaklar bitene kadar huncarca tüketmeye devam. Ondan sonra da, kim öle kim kala der sıyrılırız işin içinden.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi