
Yaşar Seyman
Ekmeğini büyütenleri sevmiyorlar!
Ekmekle doydu karnım
Ekmekle avutuldum
Ekmekle korkutuldum.
Sen sofraya havyar da koysan,
Kuzu kızartması da
Önce ekmeğe varır elim.
Çilemin adı benim
Ekmek kavgası.
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Ekmek kavgası vermek suçların en büyüğü oldu şairim, sofrasına konup göçtüğüm, o davudi sesinden şiirler dinlediğim, yiğit insan Hasan Hüseyin.
Ekmek kavgası verenleri sevmiyorlar ne dün ne de bugün hele ki bugün…
Her yeni güne yeni bir operasyonla uyanıyoruz!
Bu da yetmiyor her yeni gün yeni bir soruşturma haberi okuyoruz, duyuyoruz. Onlar ki düşüncesini söyleyenleri, özgürlükçüleri de sevmiyorlar!
Kalemini satmayanları gözaltına alıp kelepçeliyor, kontrollü serbestlikle, yurt dışı yasağı getiriyorlar. Ve onları da sevmiyorlar!
Oysa kalem namustur! Tarih kaleminin namusunu koruyanlara yer veriyor, ödüllendiriyor.
Ekmeğini büyüteni sevmiyorlar!
Direniş yapan işçi liderini sevmiyor, işçisinin önüne düştüğü için bir de tutukluyorlar. Oysa 47 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor.
Hakkını isteyen işçilere ‘‘Ne istiyorsunuz” diyen işverene “Hakkımızı istiyoruz! Bakın bizlerin emeğiyle zengin oldunuz diyen isçiye “Allah verdi!” diyerek konuşmasını sürdürüyor:
“Gün boyu bir yevmiye peşinde koşan adamsın!”
Kibire bakar mısınız?!
Hakkını arayanla dalga geçiyor, küçük düşürerek emekçiyi milyonların karşısında azarlıyorlar. Oysa günümüzde ekonominin en büyük faturasını emekli ve emekçi ödüyor!
Düşüncelerini söyleyenden hoşlanmıyorlar!
Altı ayda elli bin kişi cezaevine girdi.
Hakkını aramak için kışta kıyamette yollara düşen işçilere yaşamı zindan ediyorlar. Grev kararlarını hemen erteledikleri için dünyada hak arama aracı olan grev sözcüğünü unutturuyorlar. Yürüyüşlerde hak arayan emekçilere göz açtırmıyorlar!
Sivil toplum örgütlerinin uykuda olanını, ses vermeyenini seviyorlar. O nedenle uzun yıllardır meslek örgütleri, sendikalar, sivil toplum örgütleri suskun, dilsiz, sessiz ve de işlevsiz. Oysa sivil toplum örgütleri çağdaş demokrasilerde siyasi iktidarların üstünde sözünü söyleyen, ses yükselten baskı grupları değil mi?
Baskı grubu örgütler ülkenin ekonomisi, hukuksuzluğu, işsizliği, yoksulluğu, temel hak ve özgürlükler alanındaki yoksunluğu ve bu yoksunluk karşısındaki suskunluğu görüp ses vermelerinden daha doğal ne olabilir ki?
Yıllarca sendikal ve siyasi yaşamda toplumsal etkinliklerde yer aldım, yazar olarak insanları dinledim, kadın hakları savunucusu olarak konferanslara gittim.
Gözlemim; bizim insanımız toplumsal etkinliklerde sorunları genel olarak örgütsel sorumlulukla dile getirir. Bizim insanımız çok gururlu olduğu için asla kendi özelinden söz etmezdi.
Ne yazık ki artık sokak röportajlarında milyonların duyacağı sesle maaşını, ödediği kira parasını, açlığını, yoksulluğunu çocuklarından para istediğini, torunlarından kaçtığını anlatıyor. Çünkü derinleşen yoksulluk, çaresizlik, toplumsal yaşamda artan şiddet bıçak kemikte misali haykırmalarına neden oluyor.
Friedrich Nietzsche diyor ki:
“Korkarak yaşarsan, yalnızca hayatı seyredersin.”
Ve bizim şairimiz Mehmet Akif Ersoy okul yaşamımızla başlayan ve yaşam boyu süren İstiklal Marşımızda ne diyor:
“Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!”
Bizlere de düşen birçok işlevler var. Başta haklarımızı bilerek emekten gelen gücümüzü göstermemiz gerekiyor. Örgütlerimizle hak aramayı sürdürmeliyiz!
Korkuyu hep birlikte yenmeliyiz!