Cumhuriyeti ve memleketi yüreklerinde taşıyan kadınlar

Kadınların kanatlarında kıtalar aşan ışığı taşımak için başarılı bir iş kadını Arzu Özer’in öncülüğü ile Avustralya’ya gittim. Uzak bir kıtada, okyanusun tuzunu ve rüzgârın özgürlüğünü taşıyan iki kentte, Cumhuriyet’in kazanımlarını ve kadın haklarını konuştuk. Her adımda, Ankara’nın derin sesini, Halide Edip’in kalemini, Behice Boran’ın direncini, Gülten Akın’ın dizelerini içimde taşıdım. Cumhuriyet sadece bir tarih değil; dünyanın neresine gidersen git, kadınların omuzlarında büyüyen, onların sesiyle nefes alan bir umut haritasıdır. Buradan yükselen söz, kıtaları birbirine bağlayan kadınların ortak kaderi, ortak direnci, ortak ışığıyla kurulan bir kültürel köprü…

Kadınların öncülüğünde kurulan Melbourne Dayanışma’nın etkinliğinde piyanist Dengin Ceyhan’ın piyano dinletisinin notalarında yükselen umudun içinde başlayan salonda yurttaşlarımızla buluştuk. Bir tuşun titreşimi, bir sözün büyüsü memleket kokusunu getirdi; sanki Ankara’nın serin akşamları Melbourne’un içine usulca çöktü. Kolaylaştırıcı Arzu Özer’in sunumu ve soruları ile konuşmamda sadece geçmişi anmadık, geleceği de kurduk. Cumhuriyet’in kazanımlarını, bir kadın devrimi olduğu ışığını dünyanın öte ucunda yeniden yaktık. Her söz, uzaklıkları değil, birbirimize olan yakınlığımızı büyüttü. Nerede olursak olalım, kalbimiz aynı toprakların ritmiyle çarpıyordu.

Sema Dilman öncülüğündeki etkinliğe Melbourne Alevi Konfederasyonu, CHP Avustralya Birliği, Melbourne Temsilciliği, Melbourne Dayanışma bileşenleri ve tüm katılımcılara şükranlarımızla o kentten ayrıldık.

Sydney’de Alevi Kültür Merkezi Başkanı Ali Özer’in hazırladığı etkinlikte; piyano tuşlarından yükselen tınılar, salonun havasına ince bir sükûnet serpti. Biz o müziğin ardında, kadınların yüzyıllardır taşıdığı yükleri, bir o kadar da ışıyan direncini konuştuk. Notalar su gibi akarken, sözlerimiz birer çağrıya dönüştü: Eşitlik sadece bir ideal değil, yaşamın kendisidir. Dünyanın öbür ucunda, bir arada durmanın ne büyük umut olduğuna tanıklık ettik. Kadınların sesi ne kadar uzaklara taşınırsa, dünya o kadar güzelleşir, o kadar özgürleşir.

Avustralya’nın başkenti Canberra’da Atatürk Anıt Bahçesi ve Atatürk Anıtını görmek, ‘Australian War Memorial’ müzesini gezmek için Uğur, Birsen, Nazile ile uzun bir araba yolculuğu yaptık. Yol boyunca dokunulmayan yemyeşil doğa, geniş alanlar bana ülkemin korunamayan doğasını anımsattı. Hüzünlendim. Başkente vardığımızda, Atatürk’ün yalnızca Türkiye’nin değil, insanlığın ortak kültürel belleğinde yaşayan bir lider olduğunu bir kez daha duyumsadım. O anıtın sessizliğinde, Cumhuriyet’in bize armağan ettiği eşitliği, özgürlüğü, kadınların kendi yolunu çizme cesaretini yeniden düşündüm. Uzak bir kıtada bile, onun bıraktığı ışıltı hâlâ yol gösteriyordu.

Sydney’de kanguruların dingin adımlarını, kentin onları yaşatan zarif büyüsünü, sokaklara mor bir sır gibi serilen jakarandaların gölgesini seyre doyamadım. Her köşesi başka bir güzellik fısıldıyordu: Gölü başka, nehri başka, okyanusu bambaşka… Suyun her hâli, insanın içinden geçen duyguları yeniden uyandırıyordu. Sydney’in mavisi de ruhuma hem huzur hem de yolculuğu sürdürme cesareti kattı. Uzakta olunca belki de bu yüzden her rüzgâr esintisi, Ankara’ya yazılmamış bir selam gibiydi.

Sydney’de Emine İlkyaz’ın bir grup kadınla başlattığı eğitime destek fonu (EDF) “Bir Umut Bir Gelecek” şiarıyla ülkemizdeki yoksul kız çocuklarına burs veriyorlar. Teşekkürler EDF’li kadınlar…

5a5f8125-5640-4c73-b143-ff3ecfb05aef.jpeg

Avustralya’daki yurttaşlarımızın konukseverliği, yüreğimize işleyen sıcaklığı ve göğsümüzü kabartan başarı öyküleriyle döndük. Uzak bir kıtada kendi emeğiyle kök salmış, Cumhuriyet’in ışığını her adımına taşımış kadınlar ve erkekler gördüm; dayanışmanın, çalışmanın ve umudun nasıl evrensel bir dil olduğuna yeniden tanıklık ettim. Her sohbet, her bakış, her paylaşılan memleketten uzak olmanın değil, memleketi yürekte taşımanın ne demek olduğunu anımsattı. Dönüş yolunda biliyordum ki, biz nereye gidersek gidelim; kadınların mücadelesi ve ortak geleceğe dair inancımız bizimle birlikte yol almayı sürdürecekti.

Anladım ki, bir ülkede demokrasi varsa; özgürlükler filiz veriyor, düşünce nefes alıyor, kadınlar kendi sözlerini kurabiliyor, yaşam anlam kazanıyor. İnsan, adaletin ve eşitliğin gölgesinde büyüyen toplumlarda, kendi değerini daha güçlü duyumsuyor. Çünkü özgürlük yalnızca bir hak değil; insanın yeryüzünde kendine yer açma biçimi, sesini kaybetmeden yaşama tutunma iradesidir. Ve ben Avustralya’nın kıyılarında bunu yeniden gördüm.

Demokrasi, sadece bir yönetim biçimi değil; insanın nefesi, havası, suyu, ekmeği ve yürünecek yoludur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi