Ekonomik Enkaz ve Seçim

Ülkemiz zor günlerden geçiyor. Şeker Bayramı’na yaklaştığımız şu günlerde pek çoğumuzu bayram telaşı sarsa da deprem ve depremzedeler için bu bayram oldukça buruk geçecek.

Kuşkusuz bir diğer telaş da politik düzlemde yaşanıyor.

Seçime 24 gün kalması vaatlerin havada uçuşmasına yol açıyor. Ancak ister bayram havası, isterse seçim havası olsun ülkenin ekonomik gerçeklerini gölgeleyemiyor. Her ne kadar siyasi arenada seçim sonrasında yapılacaklar bir bir sıralanarak bu vaatlerin seçmen davranışlarını etkilemesi beklense de seçmen davranışlarında ve seçim sonuçlarında ekonomik şartların belirleyiciliği göz ardı edilemez. Nitekim ‘politik konjonktür’ modelleri de tam bu noktaya vurgu yapar.

“Politik Konjonktür Teorisi’ne göre ekonomik dalgalanmaların gerisinde politik faaliyetler vardır ve temel kaynak yeniden seçilme amacında olan hükümetlerin seçim zamanı izledikleri ekonomi politikalarıdır. Modelin temel özellikleri içerisinde hükümetlerin seçim kazanma amaçları ve seçimi kazanmak için alacakları oyları artırmayı hedeflemeleri, hükümetlerin yeniden seçilmeyi sağlayabilmek için ekonomide ayarlama yapmaları ve seçmenlerin ise ekonomik tercihlerini oylarıyla belirtmeleri yer alır. Bu özelliklere yönelik bazı tartışmalar olsa da politikacıların seçim kazanmak amacıyla iktisat politikalarına başvurması engellenemez. Ayrıca seçmen davranışları da sabit tercihli ya da değişken tercihli olmayla da yakın ilişkilidir. Sabit tercihli seçmeni etkilemek mümkün değilken değişken tercihli seçmen politik tercihini politikacıların veya politikaların etkisi ile değiştirebilir. Bu bağlamda bir seçim döneminden diğer bir seçim dönemine seçmen tercihleri değişmiyorsa ve iktidara gelen hükümet seçmen desteğini maksimize etmeye önem veriyorsa bu durumda belli bir süre belli politikalara öncelik vermeye devam edecek daha sonra diğer amaçlar öncelik kazanacaktır…” (* Savaş,1986:157-164).

Hal böyle iken bu aralar en çok konuşulan konu seçim sonrası izlenecek ekonomi politikasının ne olacağı yönünde. Eğer seçim sonrası siyasal dengelerde bir değişiklik olmaz mevcuttaki parti siyasi arenadaki varlığını sürdürürse bu durumda uygulanan ekonomi politikasından seçmenin memnun olduğu ve bu politikada devam edileceği sonucu çıkar. Ancak pazartesi günü basında AKP’nin Yeni Ekonomik Model’den vazgeçtiği, mevcut ekonomi politikalarından geri adım atmaya hazırlandığı, ekonomiye yaklaşımın 2002 seçim manifestosundakine benzer olacağı ve ekonomi programında, uygulamadaki Yeni Ekonomi Modeli’ ne bir atıfta bulunulmayacağı bilgisi yer aldı. Buna rağmen salı günü ise Sayın Cumhurbaşkanı’ndan “Türkiye Ekonomi Modeli’nden dönüş yok” mesajı geldi.

Öte yandan seçim sonucunda muhalefetin iktidar olması durumunda ise seçmenin ekonomik tercihinin değiştiği sonucu ortaya çıkar. Aslında her iki durumda da hükümetin kendini destekleyen seçmenin tercihine göre bir politika izlemesi, dar tabanlı ve belli bir seçmen grubuna ve onun tercihlerine yatkın bir hükümet olması sonucunu doğurur. Bu nedenle doğru olan seçmen tercihine göre değil, ekonominin gerektirdiği koşullara uygun ekonomi politikası uygulamaktır.

Politikacılar seçim kazanma yarışında iken seçmense pek çok beklenti içerisinde ama bir o kadar da ekonomideki sorun yumağı gerçeği ile yüz yüze.

Mevcut iktidarın uygulamakta olduğu politikanın ekonomik dinamikler üzerinde yarattığı olumsuzluğu resmi makamların açıkladığı veriler de gösteriyor.

Cari açıktan, dış açığa işsizlikten enflasyona ve bütçe açığına kadar pek çok makro veri kötü gelirken enflasyon pahasına cari fazla yaratma amacının da ütopyadan öteye geçemediği görüldü.

Pazartesi günü açıklanan bütçe açığı da bir o kadar endişe verici geldi.

Kur korumalı mevduat için mart ayında bütçeden aktarım yapılmadığı ifade edilmesine rağmen martta bütçe açığının 47,2 milyar TL gerçekleştiği belirtildi.

İlk çeyrekte bütçe açığı 250 milyar TL oldu ve geçen yılın aynı dönemine göre 9 kat bir artış gerçekleşti.

Elbette ki bu artışta depremden dolayı vergi gelirlerindeki düşüş, seçim ekonomisi, EYT ve deprem harcamalarının etkisi oldu.

Ancak bütçede dengesizlik de dikkat çekici. Zira hane halkına bütçede 1,6 milyar TL ayrılırken müteahhitlere 4,2 milyar TL ayrıldığı görülüyor.

Nasıl ki cari açık kadar cari açığın finansmanı önemli ise bütçe açığının da nasıl finanse edileceği önem taşıyor.

Bütçe açığı, yabancı kaynak yolu ile finanse edildiğinde cari açığı daha çok artırarak ekonominin ikiz açık yolunda ilerlemesine yol açar, MB kaynakları ile finanse edildiğinde ise enflasyonu yukarı yönlü baskılar.

Zaten cari fazla politikasının önceliklendirilmesinden dolayı göz ardı edilen enflasyon yoksulluğu daha da belirginleştirirken tüm bu gelişmeler geçim sıkıntısının daha da çok artmasına neden olur.

Hane halkının harcama kalemi içerisinde önemli bir pay oluşturan gıdadaki fiyat artışı mart ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 67, 89 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 84,73 olarak gerçekleşti.

Ayrıca Tarım ÜFE’nin martta yükselişini sürdürerek yıllık yüzde 106,77, aylık ise yüzde 1,79 artış göstermesi önümüzdeki dönemde gıda fiyatlarındaki artışın habercisi olduğu gibi hane halkının geçim sorununun daha da büyüyeceğinin göstergesi.

Yine bu hafta açıklanan önemli bir diğer veri de konut fiyatları oldu. Konut fiyatlarının da şubatta yıllık yüzde 141,5 aylık ise yüzde 8,4 artış göstererek 8 ayın en yüksek seviyesine ulaştığı belirtildi.

Kuşkusuz inşaat maliyetleri endeksinin geçen yılın aynı ayına göre şubatta yüzde 72,37, malzeme endeksinin yüzde 62,52 ve işçilik endeksinin de yüzde 103,99 artması konut fiyatlarındaki artışın göstergesi oldu. Fiyat artışlarıyla birlikte konut kredi faizlerinin yüksekliği doğal olarak konut satışlarında da martta yüzde 21 azalmaya neden oldu.

Görüldüğü üzere ekonomide hal böyle iken kamu işçilerinin taban ücretinin 11 bin 500 TL’ye çıkartılmasına ilişkin teklifin beklentileri karşılayamaması ve yetersiz bulunması da yadırganmayacak bir durum.

Tüm bunlar gösteriyor ki yanlış politikalar yanlış programlar bir ekonomik enkaz doğurdu.

Yapılması gereken en öncelikli şey bu enkazın var olduğunun kabul edilmesi ve adil, şeffaf uzun vadeli ve öngörülebilir bir ekonomi politikasının uygulanması.

  • Savaş V.(1986), Politik İktisat, İstanbul, Beta Yayınları

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi