Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

‘Ey Türk istikbalinin evladı’ Bir başka Atatürk gelmeyecek.!

Atatürk öleli 85 yıl oldu. O öldüğünde Cumhuriyet—ve Cumhuriyet Halk Partisi—15 yaşındaydı; bugün ikisi de yüz yılı geride bıraktılar.

Atatürk ‘milli ve çağdaş’ Cumhuriyet’i, başarılanların “En büyüğü” olarak tarif etti ve onu—korumak ve savunmak üzere—Türk gençliğine, “Türk istikbalinin evladına” emanet etti.

‘Çağdaş’ Cumhuriyet, Anayasa’daki tarifiyle, ‘laik, demokratik, sosyal, hukuk’ devletidir.

Cumhuriyet yönetimi ‘halkın’ iradesini sultanın ya da ayrıcalıklı azınlığın karşısına koyar; yönetme gücünün meşruiyetini ‘ilahi bir kökene’ ya da sülaleye değil, ‘halka’ dayandırır.

Ama Atatürk’ün en büyük emaneti ‘demokratik Cumhuriyet’ korunamamış, savunulamamıştır.!

Ulusun karşısına ümmet, cumhuriyetin karşısına mutlakiyet, demokrasinin karşısına ‘tek adam’ rejimi konulmuş, konulabilmiş, Anayasa fiilen askıya alınmıştır.

Bugün bütün kurumları—kimlikleri, kuralları ve kültürlerinden arındırılmış—içi boş kabuklara dönüşmüş; demokrasinin ve cumhuriyet yönetiminin ancak soluk izlerinin kaldığı bir devlet ve ‘ümmet’ sevdalısı bir yönetimle karşı karşıyayız. Yaşamakta olduğumuz akıl ve izan dışı yargı krizi aslında devlet çapında bir ‘rejim’ krizinin bir boyutudur.

“Cumhurbaşkanı Anayasa’ya uymuyor öyleyse Anayasa’yı ona uyduralım” diyen akıl ve siyasi ahlak yoksunlarının başlattığı süreç şimdi de fiili durumu bir başka anayasayla (!) meşrulaştırma sürecine evrilmiştir.

CHP kurultayı içinde olduğumuz rejim krizinin ortasında yapıldı ve tarihi bir değişim yaşandı.

Gerek Mayıs 2023 seçimlerine giden süreçte ve sonrasında ülkede yaşananlar gerekse kurultay sürecinde CHP’de yaşananlar Türk siyasetinin temel problemlerini bir kez daha gözümüze soktu.

Ancak bunların herkes tarafından yeterli açıklıkta görüldüğü ve anlaşıldığını söylemek çok zor.!

Kılıçdaroğlu’nun siyasi hayatını—ve temsil ettiği siyaset yapma şeklini— sonlandıran süreçte en dikkat çekici söylem “Partiyi bunlara [Özgür Özel ve ekibine] bırakamayız” önermesiydi.

Hatta bir partili, “Kılıçdaroğlu’nun oturduğu koltuk, Mustafa Kemal’in oturduğu koltuktur. Kılıçdaroğlu’na saldırmak, Mustafa Kemal’e saldırmaktır” diyebilecek kadar aklını yitirmişti.

Demokrasi halk adına, halk tarafından, halk içindir…!

Bunu sağlayacak olan ‘kuyruksuz aslanlar’ değil, halktır.

Atatürk insanlık tarihinin en büyük siyasi ve askeri liderlerinden biri; 20. yüzyılın en büyüğüdür.

Ne Kılıçdaroğlu ne de Özgür Özel Atatürk’tür.!

Böyle bir beklenti ya da onlara—ya da başkalarına—böyle bir rol yüklemek sağlıklı değildir.

Bir başka Atatürk’ün gelmeyeceğini ve bugünün sorunlarını bir başka Atatürk’ün (!) ya da bir başka kurtarıcının—ya da Mehdi’nin—çözemeyeceğini anlamak zorundayız.

Türk siyaseti kültürel olarak, hükümetler de icraat olarak Türk toplumunun adil bir bölüşüme dayalı demokrasi, güvenlik ve refah beklentilerinin çok uzağında kalmıştır.

Siyasete toplumun ortak çıkarları değil, küçük grupların çıkarları yön vermektedir. Siyasi katılım seçimlerle sınırlı kalmıştır ve giderek ‘eşit ve özgür’ seçimler de çölde serap olmaktadır. Hükümetler, uzunca bir zamandır, halka hesap verme gibi bir kaygıdan uzaktırlar.

Çünkü siyasi partiler, parti yönetimlerindeki elitlerin çıkarlarını öne alan ama seçmenlerin beklentilerine duyarsız oligarşik yapılara dönüşmüşlerdir. Seçimlerle gelen sözde ‘değişim’ aynı siyasi kültüre dayalı yapıları tekrar tekrar yaratmakta, uğursuz kısır döngü kırılamamaktadır.

Sonuçta, AKP, MHP gibi yapılar, demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, ‘kişi kültüne’ dayalı siyasi tarikatlara dönüşmüşlerdir.

İyi Parti’nin perişan durumu ve yönetimdeki elitlerce ısrarla sürdürülen dağılma süreci çarpıcıdır.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan Serbest Fırka’ya, Demokrat Parti’den ANAP’a, Doğruyol’dan AKP’ye yaşanan sorunlar küçük, anlamsız farklarla hep aynıdır.

Çözüm, yüz yıl sonra da olsa, artık Türk siyasi sisteminin ve partilerin kurumsallaşmasındadır.

Kurumsallaşma, parti yapılarının ve uygulamalarının istikrar kazanması, uygulamalara herkesi—özellikle de parti yönetimlerini—bağlayan kuralların, demokratik, çoğulcu bir siyasi kültürün hakim olmasıdır.

CHP’deki tarihi değişim, gerçek bir demokratik ‘dönüşüme’ evrilme umudu yaratmıştır. Bu başarılabilirse Türk siyasetinin ‘makus’ talihini, asırlık uğursuz döngüyü kırma şansı vardır.

Özel ve ekibi zoru başarmış ve tarihi bir sorumluluk üstlenmişlerdir. Hata yapma lüksleri yoktur.

Partiyi kurumsallaştırmak, en geniş katılım yollarını açmak ve en geniş demokrasi birlikteliğini kurmak zorundadırlar. 

Ama ‘Türk istikbalinin evladı’ da üstüne düşeni yapmalı, Cumhuriyet’e ve demokrasiye artık sahip çıkmalıdır.!

Atatürk’ün ‘İstikbalde dahi’ dediği istikbal gelmiştir, o gün bugündür… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi