Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

Savaşanların torunları 110 yıl sonra ‘Barış’ için buluştular

Halk arasında ‘Çanakkale Savaşı’ olarak bilinen, aslında I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi’nde—Çanakkale Boğazı ve Gelibolu yarımadasında—yaşanan muharebelerdir.

Osmanlı, 1914 yazında patlayan savaşa üç ay sonra, Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın yanında giriyor. Çanakkale, Osmanlı ordusunun savaştığı yedi cepheden biri…

Müttefikler Batı Avrupa’da siperlere saplanıp kalınca, Çanakkale cephesini açmaya karar veriyorlar. Boğaz’ı sadece donanmayla geçme girişimi 18 Mart’ta hezimetle sonuçlanıyor.

Bunun üzerine, Fransızlar ve İngilizler—ki içlerinde Avustralya ve Yeni Zelanda (ANZAC), Hindistan ve Kanada birlikleri de var—1915 Nisan’ında Seddülbahir ve Arıburnu’na çıkarak karadan Boğaz’ı geçmeye çalışıyorlar ama yine başaramıyorlar. Ağustos’ta Suvla Anafartalar bölgesine yapılan çıkarma da başarısız olunca yenilgiyi kabullenerek çekiliyorlar.

DERİN İZLER, ACI ANILAR

Bu muharebeler, Türkiye’de olduğu gibi savaşan tüm taraflarda da derin izler, acı anılar bırakmıştır. Ölenlerin anılarını yaşatmak için kurulan dernekler vardır. Bunların etkinlikleri, genelde ‘milli’ nitelikte, dışa kapalı, içe dönüktür.

İlk kez bu yıl, Çanakkale ve Gelibolu muharebelerinin 110. yılında, savaşanların Türkiye, İngiltere, Fransa ve Avustralya’dan torunları 4 Ekim 2025 günü Gelibolu’da buluştular. Londra merkezli Gallipoli & Dardanelles International, Paris merkezli l'Association Nationale pour le Souvenir des Dardanelles et Fronts d'Orient ve Gelibolu Derneği, ortak bir girişimle babaları, dedeleri bu topraklarda savaşmış olanları bir araya getirdiler. Gelibolu Belediye Başkanlığının desteklediği bu buluşmaya, Atatürk’ün 19. Tümen ve 57. Alayı kurduğu Tekirdağ’dan Kent Konseyi’nin organize ettiği torunlar yanında Londra Çanakkale Anma Platformu üyeleri de katıldılar.

pencere-2.jpg

NESİLDEN NESİLE DUYGULARIN BULUŞMASI

Gelibolu Atatürk Kültür Merkezindeki buluşma, resmi törenlerin soğuk havasının tamamen dışında, farklı milliyet, inanç, dil, etnik köken, cinsiyet, yaş ve meslekten insanları bir araya getirdi. Her biri nesilden nesile aktarılmış anılarını büyük bir içtenlikle paylaştılar. Böylece bu tarihi buluşma, ortak acı ve anılardan oluşan duyguların buluşmasına dönüştü.

Eric (Vicaire) Fransız donanmasından emekli bir tümamiral, 18 Mart 1915 deniz muharebesinde, Nusret’in döktüğü mayınlardan birine çarparak batan Bouvet’nin komutanı Albay Rageot de La Touche’un torununun oğlu… Büyük dedesinin, “Eğer Komutan da ölen denizciler arasında olmazsa, Fransa ne der?” diyerek gemisiyle birlikte battığını gururla anlatıyor. Birkaç dakikada batan Bouvet’nin 709 mürettebatından sadece 71’i kurtulabilmiş. Emekli amiral, bu buluşma için getirdiği üniforması içinde, “Çocuklarımız için savaşlardan kaçınmaya çabalayalım” diyor.

Müzeyyen Taş’ın dedesi, 16. Tümen 12. Bölük komutanı Yüzbaşı Seyfettin Efendi. Conkbayırı, Albayrak Sırtı’nda ANZAC’lara karşı savaşmış. Sonra Filistin cephesine gönderildiğinde, ANZAC’lar orada da karşısındaymış. Gazze Muharebelerinde esir düşmüş.

ORTAK ACILARIN GEÇMİŞİ

İki yıl önce Avustralyalı Anne Brown’la sohbet ederken onun dedesi ANZAC Yüzbaşı James Kox’un hikayesi Müzeyyen Hanım’ın dikkatini çekmiş, bir de bakmışlar her iki ‘dede’, hem Conkbayırı’nda hem de Filistin’de karşılıklı mevzilerdeymişler. Bunun üzerine nasıl birbirlerine sarıldıklarını anlatırken yaşlı gözlerinin içi gülüyordu.

Gallipoli & Dardanelles Başkanı John Crowe’un babası 1891’de doğmuş; “Mustafa Kemal’den 10 yaş küçüktü” diyor. Er Robert John Crowe, Suvla’ya çıkan Norfolk Alayı’ndaymış. Hani şu ‘bulut içinde kayboldu’ denilen alay… Top mermisiyle yaralanmış, İngiltere’ye tahliye edilmiş, 1963'te 72 yaşında ölmüş. John, “Babam görseydi, Türklerle olan dostluğumdan eminim çok mutlu olurdu” derken sesi titriyor, gözleri doluyor, bir süre konuşamıyor.

TÜM ASKERLERİ ONURLANDIRMAK İÇİN

Franck Roger, Fransız derneğinin başkanı; büyük babası Gelibolu’da topçu olarak savaşmış… “Bu topraklarda savaşan tüm askerlerin anısını onurlandırmak için buradayız” diyor.

Celalettin Kalkan, emekli bir tuğgeneral; dedesi 1895 doğumlu, bölgedeki Kavak köyünden ‘Piyade Er Ali oğlu Kamil’. Savaş başladığında Edirne’de askermiş, birliği Gelibolu’ya intikal ederken geceyi geçirmek için köyünün yakınında mola vermişler. Bölük komutanından izin almış, evine gitmiş. Annesi ağlaya ağlaya oğluna sarılmış, bütün gece yüzlerce kez sarılıp sarılıp öpmüş, koklamış oğlunu. Sabah avucuna kınasını yakıp yolcu etmiş bölüğüne. Kamil Arıburnu’nda savaşmış, yaralanıp toprak altında kalmış, esir düşmüş. Kıbrıs’ta, daha sonra da Mısır’da esir kamplarında kalmış, eve dönünce annesini bir yıl önce kaybettiğini öğrenmiş.

pencere-4-sehitler-abidesi.jpg

KAYIPLARIN EN ACI YAŞANDIĞI YER

Eric Lambaré’nin dedesi Yüzbaşı Gilbert de La Forest Divonne, Seddülbahir’de bölüğünün başında savaşırken hayatını kaybetmiş. “O bir roman kahramanı değil, bir asker, bir baba, bir kocaydı. Kaybının en acı yaşandığı yer karısı ve altı küçük çocuğunun kalbiydi” diyor. Bu topraklara her gelişinde Mustafa Kemal Atatürk'ün savaşta ölen yabancı askerlerin annelerine “Onur ve insanlıkla dolu” sözlerini hatırlıyor: "Göz yaşlarınızı silin. Evlatlarınız bizim toprağımızda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."

Margaret (Tinsley) Avustralyalı; bu, Türkiye’ye beşinci gelişi…

İki büyük amcası Avustralya’da küçük bir kasabadan gelmiş, ANZAC’ların içinde Arıburnu, Conkbayırı ve Seddülbahir’de savaşmışlar. Onbaşı Stanley Waters, askere yazıldığında 20 yaşındaymış, Seddülbahir’de ölmüş ama mezarı kayıp… Margaret, “Büyükannem 95 yaşına kadar yaşadı. Yaşlılığında bile, kardeşinden söz ettiğinde, sanki daha dün ölmüş gibi konuşurdu” diyor. Diğer büyük amcası Harry Grant da Conkbayırı (Yalnız Çam) bölgesinde savaşmış, savaşın sonuna doğru Belçika’da ölmüş, mezarı orada…

pencere-7-margaret-yalniz-camda-hac-ve-hilal.jpg

HİÇ GERÇEKLEŞEMEYEN DÜŞLER

Isabelle (Pascal)’ın büyük amcası Pierre Andre Seddülbahir’de ölmüş, ama mezarı yok—kayıp. Isabelle, bu buluşmanın en duygu yüklü konuşmasını yapıyor: “Umutları, sevgisi vardı. Savaşmaya değil, bir aile kurmaya hazırlanıyordu ama geleceğinden koparıldı. Geride yas tutan bir aile ve hiç gerçekleşmeyen düşler bıraktı. Onunki tarihin dayattığı bir kaderdi. O, öldürülen masumiyetin, kayıp gençliğin, savaş makinesinin parçaladığı tüm o yaşamların sembolüdür. Eğer onun anısı bize barışın paha biçilmez değerini ve asla unutmamanın gerekliliğini hatırlatıyorsa, o zaman boşuna ölmemiştir”.

Yanında ayakta duran babası Paul Andre’nin gözünden sicim gibi akan yaşları ve kızını yanağından öptüğünü gören salondaki herkes etkileniyor.

“...SAVAŞMAK CİNAYETTİR"

Bunlar aslında tarihin kaydettiği en büyük askerlerden biri olan Atatürk’ün sözlerini bir kez daha teyit ediyor: “Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir”.

Birinci Dünya Savaşı’nda 15 ila 24 milyon arasında insan öldü. Sadece yirmi yıl sonraki II. Dünya Savaşı’nda sayı 70 ila 85 milyona yükselmişti. Sonrasında da çok yıkıcı savaşlar gördük ve görmeye devam ediyoruz. Yani insanlık öğrenemiyor. Torunların Buluşması bunun için atılan küçük bir adımdı ama en uzun yol da sonuçta ilk adımla başlar.

Salondaki duygulu hava birlikte yenen öğle yemeğindeki dostça sohbetlerle dağıldı. Öğleden sonra hep birlikte Şehitler Abidesi’ni, Fransız anıtını ve İngiliz Milletler Topluluğu Helles Anıtını ziyaret ettiler, küçük törenlerle buralara çelenkler bıraktılar. Gelibolu yarımadasında akşam olurken, Boğaz’a bakan merdivenlerde hepsi tek bir grup halinde karışmış olarak son bir fotoğraf çektirdiler ve küçük de olsa bir fark yaratmış olmanın iç huzuruyla vedalaştılar.

pencere-6-helles-aniti.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi