Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

‘Tezkere’

Devlet yönetimi tedvir-i muamelat değildir.!

Tam 113 yıl önce bugün—27 Ekim 1912—Kırklareli muharebelerini kazanan Bulgar ordusu Lüleburgaz-Pınarhisar hattına ilerliyordu. Lüleburgaz muharebelerinde Osmanlı Ordusu kesin bir yenilgiye uğrayacak, Balkanlarda kalan son topraklarla beraber Trakya da kaybedilecekti.

Yarbay Mustafa Kemal o günler için “Ordumuzun son Balkan harbindeki mağlubiyet-i elimesi acı bir hakikattir. Sukut-ı hayale uğranıldı” diyor.

Savaştan sonra bu acı yenilginin sebeplerine çare arayan subaylardan biri de odur. Bir arazi tatbikatında gördüğü alay komutanını anlatır. Albay cebinden iki kağıt çıkarıp, “İki emir, birini gece aldım, birini sabahleyin” der. Henüz ilk emrin gereği yapılamadığı için ikinci emrin uygulamasına başlamamıştır. Atatürk emirlere bakınca aslında ikincisinin ilk emri tümüyle değiştirdiğini görür ama alay komutanı farkında değildir…

Atatürk o zaman, “Askerlik, tedviri muamelat -- evrak işlemi -- değildir” der.

Devlet yönetimi de öyle; evrak tamamlamaktan ibaret değildir…!

Suriye ve Irak tezkeresi geçen hafta Meclis’e geldi; sözde görüşüldü, oylandı ve onaylandı…

Anayasa’ya göre, ‘Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi’ Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Yürütme—hükümet, şimdilerde Cumhurbaşkanı—izin tezkeresini Meclis’e gönderir.

İlk ‘Irak’ tezkeresi 2007 yılında Meclis’e gelmişti; sonrasında birer yıllık sürelerle uzatıldı. ‘Suriye’ tezkereleri 2011’de başladı; 2014’ten itibaren tezkereler birleştirilerek her yıl uzatıldı. 2021’den beri -- AKP, MHP ve İYİ Parti oylarıyla – uzatmalar ‘iki yıla’ çıktı.

Bu yılki uzatmaya (!) Yeni Yol da—eksik olmasınlar—katıldı; tam 3 yıl—2028 Ekim sonuna kadar…!

Onaylanan metin 11 yıl önceki metnin neredeyse bire bir aynı; “…ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gerektiği takdirde [a.b.] sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve …yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması…”

Hükümet ‘cumhurbaşkanı’ olmuş, bir de ‘yönelik’ yerine ‘matuf’ demişler—Arapçaya bayılırlar ya.!

Ama son 18 yılda olduğu gibi yine, ‘süratli ve dinamik bir politika’ için kuvvet kullanımının “Hudut, şümul, miktar ve zamanını” Cumhurbaşkanı ‘takdir ve tayin’ edecek.!

Anayasa’ya bu hükmün (Md.92) konulmasından maksat ‘silahlı kuvvet kullanımı’ gibi esasen ‘savaş ilanı’ anlamına gelecek bir kararın sadece ‘yürütmeye’, siyasi iktidara bırakılmaması…

Bunun için yürütmenin başının Meclis’e gelip, asgari olarak;

- Silahlı kuvvet kullanılmasını gerektiren durumu,

- Ulusal çıkarların gerektirdiği hareket tarzlarını,

- Yürütmenin siyasi hedefini ve izlenecek ‘siyasetin’ ana hatlarını,

- Öngörülen ve askeri kuvvete askeri hedef/görev olarak verilecek ‘nihai durumu’,

- İzlenecek siyasi ve askeri stratejinin ana hatlarını,

- Yabancı silahlı kuvvetlerin ülkede konuşlanmasına niçin ihtiyaç duyulduğunu,

Ve,

- Açıklanan bu siyaset, strateji ve hareket tarzları çerçevesinde kullanılacak kara, deniz, hava unsurlarının miktarını, yabancı kuvvetlerle ilgili anlaşma ve emir-komuta bağlantılarını, harekatın öngörülen süresini, coğrafi sınırlarını ve angajman kurallarını, anlatmalıdır.

‘Hudut, şümul, miktar ve zamandan’ murat edilen budur…!

Anayasa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verdiği görev, o ‘süratli ve dinamik politikanın’ ne olduğunu ve askerin o siyaseti nasıl, ne şekilde destekleyeceğini sorgulamak, izlenecek siyasete, askeri harekata ve yabancı kuvvet konuşlanmasına sınırlar koymak, Cumhurbaşkanı’na ‘açık çek’ değil, talimat vermektir.

‘Biz ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için ön alıyoruz’ savı da anlamsızdır. Çünkü Anayasa zaten, “TBMM tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması …halinde Cumhurbaşkanı da TSK’nın kullanılmasına karar verebilir” demektedir.

En büyük garabet, aslında fiilen ‘savaş’ anlamına gelen sınır ötesine asker gönderme ve yabancı asker kabul etme yetkisinin şimdi de ‘3 yıla’ uzatılmasıdır.

Herhalde 2028’de onu da kaldırıp Anayasa’nın o maddesini süresiz olarak askıya alacaklar—başka birçok maddeyi fiilen askıya aldıkları gibi.!

Bir an için ülkenin ve bölgenin 3 yıl önce ne durumda olduğunu hatırlayalım; 3 yıl sonrasını kim tahayyül edebilir…?

Tezkere Meclis’e 16 Ekim Perşembe günü geliyor, 21 Ekim Salı günü görüşülüp onaylanıyor. Arada Meclis zaten kapalı…

Bu tezkereye ayrılan ‘görüşme’ süresi yaklaşık 2 saat; sonrasında, “Sayın milletvekilleri, 3/1200 esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.”

Önümüzdeki üç yıl boyunca Türk ordusunun sınır ötesi harekâtı ve yabancı kuvvetlerin Türkiye’de konuşlanması için gerekli yetki 2 saat içinde ‘yürütmeye’ devrediliyor, yani bir kez daha, hiçbir sınırlama koyulmaksızın tek kişiye bırakılıyor.!

Muameleyi tekemmül ettiriyorlar ama aslında en temel sorumluluklarından kaçı(nı)yorlar.!

Bilmiyorlar ve anlamıyorlar ki devlet yönetimi ‘tedviri muamelat’ değildir.

Çünkü farkında değiller, aynı o II. Abdü

lhamit dönemi alay komutanı gibi…!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi