FAİZ İNDİRİMİNDE BÖLÜM 2 ADIM 1

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Temmuz ayı Para Politikası Kurulu toplantısı dün yapıldı ve Kurul, politika faizini 300 baz puan indirerek %43’e çekti.

Piyasa beklentileri 250-350 baz puanlık bir indirim üzerinde yoğunlaşmıştı. Merkez Bankası’nın atmış olduğu bu adım, tahmin aralığının tam orta noktası oldu.

Bir süre önce beklentiler 500 baz puanı bile aşmaya başlamış, hatta bir ara “toplantı ile hemen indirim yapılmalı, 24 Temmuz beklenmemeli" sesleri cılız da olsa çıkmaya başlamışken stopaj oranlarında yapılan artış beklentilerin de bir miktar törpülenmesine ve 100 puanlık bir bandın içinde konsolide olmasını sağlamıştı.

19 Mart süreci ile kesintiye uğrayan faiz indirim döngüsü tekrar başladı diyebiliriz. Yılsonunda %35 etrafında oluşan bir politika faizi görmemiz yüksek olasılık. Bu demektir ki; geri kalan üç toplantıda (Eylül-Ekim-Aralık) toplamda yaklaşık 700-800 baz puanlık bir faiz indirimi görmemiz mümkün.

Bu arada dün alınan 300 baz puanlık faiz indirim adımının yılın geri kalanında atılacak adım büyüklüğünü de belirlediğini düşünüyorum. Geri kalan üç toplantıda toplantı bazlı olmak üzere “en fazl”a 300 baz puanlık indirimler göreceğimiz görüşündeyim.

Merkez Bankası faiz indirim sürecinin ikinci aşamasına geçerken bir yandan da yatırımcıların portföy tercihlerinin yol haritası açısından belirleyici unsurlardan biri olacağını geçtiğimiz günlerde açıklamıştı. Yatırımcılar TL’yi tercih etmeye devam ederlerse indirim süreci devam edecektir. Ancak ciddi boyutta bir dövize yönelim söz konusu olursa süreç gözden geçirilecektir mesajını net biçimde verdi Merkez Bankası.

19 Mart sürecinde oluşan döviz talebi, yabancı çıkışı ile döviz rezervlerinde yaşanan kaybın önemli bir kısmı bugünlerde geri kondu. Bu da Merkez Bankası’nın elini güçlü kılan gerekçelerden bir tanesi.

Yakın geçmişte yaşanan sürecin de yatırımcıların bir bölümünde bir travma yarattığı gözleniyor. Özellikle Başkan Kavcıoğlu döneminde yaşanan faiz indirim sürecinin sonunda dövizde yaşanan sert hareketlerin bir benzeri bu dönemde de yaşanır mı sorusu yatırımcıların pek çoğunun kafasında.

Ancak o dönemle bu dönem aynı değil. O dönemde yatırımcıya değil bir reel getiri sunmak, oldukça yüksek bir negatif reel faiz vardı. Hatırlanacaktır, enflasyonun %85 olduğu dönemde mevduat faizi %15 düzeyinde idi. Bugün ise faiz, isterseniz bugünkü mevcut enflasyonu referans alın, isterseniz yılsonu tahminlerini, isterseniz de 12 ay sonraki enflasyon tahminlerini referans alın yatırımcıya bir reel getiri sunuyor. Bu da halihazırda döviz ile ilgili bir atak beklentisinin de olmamasının etkisi ile yatırımcıların birikimlerini TL’de değerlendirme eğilimini güçlü kılıyor.

İçinde bulunduğumuz dönemde faiz toplumun neredeyse tüm kesimleri için önemli bir sorun. Reel sektörün finansmana erişimi ve maliyeti açısından, halkın kredi kartı ve kredi borçlarına ödediği faizin yüksekliği bel büküyor. Dolayısı ile enflasyon ile paralel şekilde düşecek faiz herkesin işine yarayacaktır. Bu dönemde başta mevduat ve para piyasası fonlarının getirilerinde bir gerileme yaşanacaktır. Hatta bu gerileme yılsonuna kadar da kademeli olarak devam edecek gibi görünüyor. Bir yatırım tavsiyesi olmamakla birlikte yatırımcılar için önemli olanın reel getiri olduğunu ve sistemin yatırımcıya bu reel getiriyi sunmaya devam edeceğinin altını bir kez daha çizmek isterim.

Yalnız “faiz düşecek, dertler bitecek” yaklaşımı da doğru değil. Uzun süredir biz farklı konularda da sorunu hep tek bir parametreye indirgeyip onun üzerinden tartışıyoruz. Faizlerin düşüş trendine girmesi sorunu hafifletmeye başlayacaktır. Ancak ekonominin tek sorununun faiz olmadığını kabul ederek yola çıkmalıyız. Ekonomik ve sosyal alandaki sorunlarımızı bütüncül bir biçimde çözme iradesini gösterebilirsek mesafe kat edeceğiz. Aynı kafa yapısı ve yöntemlerle devam edersek er ya da geç aynı filmi bir daha izleme olasılığımız maalesef çok yüksek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mert Yılmaz Arşivi