Hüseyin Tapınç
Kriz dostu markalar
Tüm dünyada, sosyal bilimcilerin artık üzerinde uzlaştığı konulardan biri, toplumların çoklu bir kriz senaryosu içinde yaşadığıdır.
Çoklu Krizler Çağı’nda toplumlar, bir yandan dünyanın geleceğini tehlikeye atan iklim krizi ve bunun sonuçları ile uğraşırken diğer yandan da bir anda küresel pandeminin kurbanı olabilmektedir.
Bu krizlerin her biri tek başına bir kriz olmakla beraber, bunların etkileşim içindeki sonuçları kendini ekonomik düzende de göstermektedir ve dünya ekonomisi bir kez daha küçülme trendine girmiştir. Enflasyon sorunu, birçok ülkenin gündeminde ilk sıralarda yer almaktadır. Enflasyon dışında barınma ve enerji krizleri günlük hayatı derinden etkilemektedir.
Kriz ortamının yansımaları politik arenada da gözlenmekte ve dünyadaki birçok çoğulcu demokrasi aşırı sağın yükselmesine tanıklık etmektedir. Bugün dünya siyasetinde egemen olmaya başlayan sistem “rekabetçi otoriter demokrasi” olarak tanımlanmaktadır. Dünyada en gelişmiş siyasi sistem olarak kabul gören demokrasinin kendisi bile bir kriz içindedir.
Bugünlerde dünyanın gözlemlediği bir diğer kriz de uluslararası arenadaki güç savaşlarıdır. Yeni bir dünya düzenine geçişte güç savaşları, her geçen gün daha somut ve gerçek çatışmalarla, hatta savaşlarla kendini göstermektedir.
Türkiye, çoklu krizler çağından en çok etkilenen ülkelerden biridir.
Küresel güç savaşları, ülkenin kuzeyi, doğusu ve güneyinde eş zamanlı olarak etkisini göstermektedir. Bu bölgelerde bir anda savaşlar patlak vermekte; sınırlar yeniden çizilmekte, ülke yönetimleri ve hatta rejimler değişmektedir.
Bu rejim ve sınır değişikliklerini tetikleyen dinamiklerden biri yeni dünya düzeni arayışıysa, bir diğeri hiç kuşkusuz ki iklim krizi ve su savaşlarıdır.
İklim krizi ve güç savaşlarının etkisiyle dünyadaki egemen ticaret yolları yeniden çizilmektedir. Türkiye, bu ticaret yollarının bazılarında önemli bir geçiş noktasıdır ya da bu rol için güçlü bir adaydır.
Ülke içine döndüğümüzde iklim krizinin etkileri alışılmadık ölçüde sert geçen kışlar, orman yangınları ve kuraklık şeklinde kendini göstermektedir. Bu dönüşümlerin doğal sonuçlarından biri de gıda enflasyonudur. Türkiye, sadece gıda enflasyonunda değil, enerji enflasyonunda da dünyanın ilk sıralarında yer almaktadır.
En çok enflasyon yoluyla hissedilen bu ekonomik kriz yakın tarihimize derin bir iz bırakmaktadır. 2018 yılında başlayan ve uzun süredir devam eden bu ekonomik krizin geçmiş krizlerden en önemli farkı ise derin bir siyasi krizin ona eşlik etmesidir.
Tüketiciler, mevcut ekonomik koşullarda hem bugünlerini sürdürebilmek hem de geleceklerini garanti altına almak için birçok strateji geliştiriyor. Bu stratejiler, çeşitli kategorilerde harcama kısıtlamaktan ya da bazı harcamaları ertelemekten başlayarak, alışveriş alışkanlıklarını değiştirmeye (alışveriş sıklığını değiştirme, indirim avcılığı yapma, alışveriş noktalarını değiştirme, vb.) ve marka sadakatinden vazgeçmeye kadar uzanmaktadır. Her hane kendi özelliklerine ve önceliklerine göre bu sürece özgü bir strateji geliştirmektedir.
Bugün kriz ortamında tüketicilerin şirketler ve markalarla kurdukları ilişkinin doğası da dönüşüyor. Tüketiciler mevcut ekonomik koşullara uyum sağlamak için stratejiler geliştirirken, şüphesiz ki ekonominin temel aktörlerinden şirketler de bu zorlu ortamda ayakta kalabilmek, pazar paylarını koruyup artırmak ve kârlı bir operasyon sürdürebilmek adına çözüm arıyor.
Çoklu krizler çağında bir markanın başarılı olabilmesi için yedi önemli unsur öne çıkıyor. Bu yedi anahtar şöyle özetlenebilir;
Her koşulda olduğu gibi, kriz dönemlerinde de ilk akla gelen marka olmak,
Empati gücüyle tüketicinin karşı karşıya olduğu zorlukları anlayabilmek,
Uygun fiyat ve satış koşullarıyla ulaşılabilir olmak,
Samimi ve günün ruhuna uygun bir iletişim diline sahip olmak,
Tüketiciye değer temelli bir fayda sunmak,
Tüketicide güven duygusu yaratmak,
Toplumsal bir fayda sağlamak.
İçinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasi krizin uzun süreceği artık açıkça ortadır. Bu nedenle, pazarda başarılı olmak isteyen markalar için tüketicilere ne ölçüde destek oldukları, ne kadar güven verdikleri ve onları nerece anladıkları büyük önem taşımaktadır. Gelecek, kriz döneminde tüketicilerin yanında durabilen şirketlerin ve markaların olacaktır.