Türkiye’nin güven bunalımı…

Siyasi iktidar, eriyen sosyolojik tabanını geri kazanmaya çalışıyor. Bunu meşru yollarla yapmak yerine devlet imkanlarını kullanarak muarızlarını eziyor. Demirtaş’ın, Kavala’nın, İmamoğlu’nun, Barım’ın ve bilumum belediye kadrosunun neden tutsak olduklarını artık memleketin taşı, toprağı dahi biliyor. AKP sosyolojisinin erimesinin ana nedeni toplumsal güveni kaybetmiş olmaları... Eşit rekabet şartlarında toplumun güvenini kazanma şansları kalmadığı için de her yolu deneyerek muhalefeti ezme ve kötü gösterme siyaseti izliyorlar.

Gelinen noktada, yaptıkları her şey şüphe uyandırıyor. Tutukluluklardan bahsetmişken oradan gidelim. Belli davalarda, siyasi iradenin gölgesinin olduğu herkesçe bilinen sırken(!) siyasi olmayan bazı davaların da adalet mekanizmasını da içine alan gayrimeşru ilişkilerle nasıl yönlendirildiğini meslek ahlakı olan gazeteciler sayesinde öğreniyoruz. Timur Soykan gibi gazeteciler bazı davaların iç yüzünü tüm detaylarıyla yazarken iktidardan hiçbir somut itiraz gelmiyor. Bunun devamında toplum, devleti yönetenlere değil bu kirlenmeyi ortaya çıkaranlara güveniyor. Son dönemlerdeki anketlerde adalete güvenin yerlerde sürünüyor olması da bu tespiti doğruluyor. Bunun üstüne devlet erkanından birileri çıkıp “hukuk devleti, bağımsız yargı” falan dediğinde doğal olarak ciddiye alınmıyor. Bir de Soykan ve onun gibi gazeteciler tutuklanma tehdidiyle adliye koridorlarında süründürüldüğünde şüpheli davalar toplum aklında netleşmiş oluyor. İşte bu nedenle iktidar cenahının ve yandaş basının “İmamoğlu Suç Örgütü, hırsızlar, yolsuzlar...” mavralarını yaymaları toplumda karşılık bulmuyor.

Muhalefeti yolsuzlukla itham ediyorlar. Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde siyasette etik yasasının Erdoğan’dan nasıl veto yediğini hatırlıyoruz. “Çalıştıracak il/ilçe başkanı bulamazsın...” diyordu. Şimdi iktidarın siyasette etik hassasiyetlerinin arttığına inanmamız mı bekleniyor?

Cezaevindeki Murat Çalık ve Ayşe Barım sağlık sorunlarıyla boğuşup yaşam mücadelesi veriyorken, terör suçundan müebbet almış Hizbullahçılar için işleyen devlet vicdanı, kaçma riski olmayan bu insanlar için köreliyor. Böyle olunca; toplumsal inançsızlık hâli, toplumsal tepkiye evriliyor. Çünkü burada sosyal hafıza devreye giriyor. Yapılanlar, Ergenekon ve Balyoz gibi (Erdoğan’ın, savcısıyım dediği) uyduruk davalar sebebiyle kariyerlerini ve hayatlarını kaybeden insanları hatırlatıyor. Vakti zamanında onlar da suçlulardı(!) FETÖ, paralel yapı gibi gerekçeler bir noktaya kadar karşılık buluyor, sonuçta toplum AKP iktidarını ve onun mutlak lideri Erdoğan’ı tanıyor.

Geçtiğimiz hafta LGS ile ilgili bir şaiya kopartıldı. Soruların önceden bazı imam hatip liselerine servis edildiği iddia edildi. Sonrasında bu iddiaların içi doldurulamasa da toplumda kuşku yaratılmış oldu. Bu kuşku boşuna oluşmuyor. Geçmişte sınav sorularının Gülenci yapının üyelerine servis edildiği bir dönem yaşandı. Bugünkü iktidar o zaman da iktidardı. Sonrasında “Kandırıldık!” edebiyatı yapılmış olması onları aklamıyor, toplumsal hafıza bu izleri kolay silemiyor. Birebir suç isnat edilmese de en iyimser yaklaşımla görev ihmali mevhumu iktidarın üstüne yapıştı. Dolayısıyla geçtiğimiz hafta iddia edilenler kanıtlansaydı da büyük bir şaşkınlık yaşanmayacaktı. Zira AKP iktidarı döneminde bu gibi hadiseler normalleşti. LGS’den bağımsız olarak, sınavlar usule uygun yapılsa dahi mülakatlarda neler yaşandığını biliyoruz.

CHP’nin PKK ile özdeşleştirildiği ve CHPKK şeklinde sloganlaştırıldığı bir seçim dönemi yaşadık. Montajlanan görüntüler gerçek gibi servis edilerek en üst kademeden de dillendirildi. Muhalefet partileri DEM’lenmekle itham edildi(!) Terör örgütü bağlantıları gerekçe gösterilerek belediye başkanları görevden alındı, yerlerine kayyum atandı. Milliyetçi hassasiyetler kaşınarak toplumsal irade hiçe sayıldı. Sonra bir gün Devlet Bey, “devlet”e mal edilen aklıyla DEM’lilerin elini sıktı ve Türkiye başka bir iklime sürüklendi. Sözüm ona teröristlerle(!) yine masaya oturuldu ve çatışmanın yerini diyalog aldı. CHP veya diğer muhalefet partileri eylediğinde günah olan eylem, toplum nezdinde iktidar ortakları için mübah olmuyor. Bunlar öyle sofistike tespitler değil. Siyaseti holiganca takip etmeyen toplumun kahir ekseriyeti de bu anormallikleri görüyor ve böyle düşünüyor.

Küçük bir kısmına değindiğimiz kanunsuzluklar, hukuksuzluklar ve tuhaflıklar toplumun iktidara ve iktidar nezdinde devlete olan güvenini asgariye indirmiş durumda. Geriye dönüp bu güveni geri kazanmaları mümkün değil. Bu nedenle meramlarını; “Tamam, biz doğru işler yapmadık ve güvenmemeniz normal ama kanser muhalefete de sirayet etmiş durumda... Onlar bizden daha kötüler.” şeklinde anlatıyorlar. Ancak görüldüğü kadarıyla toplumsal eğilimler onların istediği yönde gelişmiyor. Bu nedenle de her geçen gün daha fazla hırçınlaşıyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi