Fiili durum

Saymadım, araştırmadım ama, 20 yıllık AKP iktidarının Cumhuriyet tarihinin en fazla anayasa ihlali yapılan dönemi olduğunu tahmin ediyorum. O kadar ki ülke bir anayasal düzenden çok sürekli bir “fiili durum” rejiminde yaşıyor.

Yüzlerce örnek var. Birkaçını hatırlayalım.

-Cumhurbaşkanı seçilebilmek için dört yıllık üniversite bitirmiş olmak anayasanın emrettiği bir koşul. Erdoğan’ın üniversite diploması olduğuna vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu ikna olmuş değil. Bu şüphe var oldukça, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı anayasal dayanağı ilelebet sorgulanacak bir fiili durumdur.

-TBMM’de bir kanunla oybirliğiyle kabul edilen İstanbul Sözleşmesi Cumhurbaşkanı kararıyla iptal edildi. Cumhurbaşkanı’nın kanun iptal etme yetkisi mi var? Bu da bir anayasa ihlali. Fiili durum.

-“Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum” cümlesi anayasa ihlalinin daniskası.

-Mahkemelere talimatlar vererek Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulatmamak da anayasa ihlali. "Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar" diyor 153. madde.

-“Ergenekon davasının savcısıyım” demek de anayasa ihlali.

-“Al papazı, ver papazı” demek de… “Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi (Rahip Brunson) alamazsınız” demek de…

-2015 yılında, o zaman yürürlükte olan anayasaya göre tarafsız ve partisiz cumhurbaşkanı olarak seçim kampanyaları yürütmek de…

-Cumhurbaşkanı seçildiğinin 15 Ağustos 2014 tarihinde YSK tarafından TBMM’ye bildirilmesiyle milletvekilliği de başbakanlığı da AKP genel başkanlığı da sona ermesi gereken Erdoğan’ın, fiili durum yaratarak bu üç unvanını da selefi Abdullah Gül’ün 28 Ağustos’taki yemin törenine kadar muhafaza etmesi de…

-Mühürsüz oyların da geçerli olacağı ilan edilen referandum sonunda yükselen cılız itirazlara karşı sarf edilen “Atı alan Üsküdar’ı geçti” cümlesi bir fiili durumun ilanı değil midir?

-İstanbul seçimlerinde ise bu kez geçerli oyları geçersiz sayıp YSK’ya seçim tekrarlattırmak…
Hepsi anayasayı ihlal eden fiili durumlardır bunların.

Normal rejimlerde anayasa ihlallerinin önüne geçecek kurumlar, mekanizmalar olur.

Bugün ülkemizde kurumların içi boşaltılmış, işlevsizleştirilmiş, hatta öldürülmüştür. Mekanizmalar yok edilmiş, her şey tek bir şahsın keyfine, keyifsizliğine, neşesine, öfkesine, kinine, nefretine teslim edilmiştir.

Bu durumda sivil topluma ve siyasi partilere görev düşer. Sivil toplum, yani dernekler, sendikalar, öğrenci birlikleri, meslek kuruluşları, kadın örgütleri, üniversiteler ses verir, görüş bildirir, tutum takınır, tavır belirler. Eleştirir. Kınar. Protesto eder. Vatandaşın hakkıdır bu. Görevidir de.

Kendini baskı altında hisseden, çaresiz olduğunu sanan, ürkek, sindirilmiş vatandaşın aklına estikçe kendini sokağa atması beklenemez. Vatandaşın “Yeter artık” diye ses yükseltmesi için ekmeğinin tehdit altında olduğunu hissetmesi gerekiyor galiba. Elektrik faturasını kapanın sokağa fırlaması örneğinde olduğu gibi.

İktidar anayasayı ihlal etti diye vatandaş sokağa dökülmüyor. Öyleyse anayasayı koruma işi siyasi muhalefete düşüyor.

Muhalefet bu konuda maalesef çok kötü bir sınav verdi. Nisan 2016’da, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, AKP’nin dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin anayasa değişikliği teklifine ‘Anayasa’ya aykırı’ olmasına rağmen “Evet” diyeceklerini söyledi. Ve evet oyu verdiler. Anayasa ihlaline ortak oldular. Bile bile…

Ne oldu hukukun üstünlüğü? Ne oldu anayasaya saygı? Sizin anayasaya AKP’den daha fazla saygı gösterdiğinize, anayasanın üzerine daha fazla titrediğinize nasıl inanalım? Anayasaya aykırıymış ama evet diyeceklermiş. O tarihte yurtdışında görevli bir devlet memuruydum. İsyanımı ifade etmek bugüne kısmetmiş.

Bugün de durum farklı değil.

Hukukçuların ezici çoğunluğuna göre, Erdoğan’ın 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olması anayasal olarak mümkün değil. Ancak erken seçim çağrısında bulunur ve TBMM 360 oyla bu çağrıya uyarsa aday olabilir.

Erken seçim ne demektir? 18 Haziran’da yapılması beklenen seçim 11 Haziran’da yapılırsa erken seçim midir o? Erdoğan erken seçim çağrısında bulunursa muhalefet ne yönde oy verir? gibi tartışmalar bir yana, muhalefetin Erdoğan’ın üçüncü kez aday olamayacağı hususunu aslanlar gibi savunması gerektiğini düşünüyorum.

Kılıçdaroğlu’nun bu konudaki soruya verdiği “Biz o konuyu sorun etmeyeceğiz, aday olsun, boyunun ölçüsünü alır” mealindeki cevap hayal kırıcıdır. “Fiili durumu kabulleneceğiz” demektir. “Anayasaya aykırı ama ses çıkartmayacağız” demektir. Pes doğrusu.

İktidarın hukuk tanımazlığına muhalefetin bu kayıtsızlığının büyük katkısı oldu.

12 Şubat’ta bunu da konuşurlar mı dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi