Fırsat var da riski de göz ardı etmemeli

Suriye’de son günlerde yaşananlar gündemin en önemli maddesi oldu. Son ismi Esad mıydı Esed miydi emin değilim, kafam karışık ama ülkeden kaçması ile birlikte Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor, merak konusu. Aslında sadece Türkiye’yi değil bölgeyi nasıl bir gelecek bekliyor sorusunun cevabı bulunmaya çalışılıyor. Canım ülkemde herkes uluslararası ilişkiler uzmanı oluverdi bir anda, siyasi stratejistten geçilmiyor ortalık, her kafadan birden fazla ses çıkıyor, öyle karışık kafalar.

Sonuçta neler olacağını yaşayıp göreceğiz.

Olayın bir ekonomik, bir de siyasi yönü var.

Dış siyaset benim uzmanlık alanım değil; zaten herkes dış siyaset uzmanı olduğu için bana da ihtiyaç yok, o nedenle bir değerlendirme yapmayayım ama Irak’ta Saddam Hüseyin devrildiğinde atılan sevinç çığlıklarının sonrasında başımıza ne gibi sıkıntılar açıldığını unutmamak gerekir.

Türkiye’nin toprak bütünlüğü, sınır güvenliği gibi konular ortaya çıkacak ekonomik fırsatlardan tartışmasız çok daha kıymetlidir.

Ben kendi sahama çekileyim ve sürecin ekonomik yönünü analiz etmeye çalışayım.

Pazartesi günü yaşanan borsa performansı dikkat çekici idi. Seans açılır açılmaz başta çimento şirketlerinin hisseleri olmak üzere Suriye’nin yeniden inşasında rol alabilecek şirket hisseleri tavan açtı.

Tutar her gün biraz daha artsa da önemli bir ekonomik büyüklüğün ortaya çıkacağı, Türk şirketlerinin de bu pastanın önemli bir kısmını almaya talip olacakları tartışmasız bir gerçek. Ancak bu sürecin bugünden yarına başlamayacağını, işin içine Türkiye-ABD-Rusya ilişkilerinin gireceğini de göz ardı etmemeliyiz.

Diğer taraftan bu pastanın sadece inşaat-taahhüt işlerinden oluşmayacağını, sağlık, perakende vb. pek çok sektör açısından da fırsat yaratabileceğini not etmekte fayda var.

Kulağa hoş gelse de üretilen mal ve hizmetlerin bir kısmının Suriye’ye ihraç edilecek olması içeride piyasaya sürülecek miktarı azaltacağı için acaba enflasyon baskısı yaratır mı?

Bir diğer konu da ülkemizde yaşayan Suriyelilerin yeni dönemde kendi ülkelerine geri dönüp dönmeyecekleri tartışmaları.

Kimse bu insanlara sormadan ahkam kesmeye tam gaz devam ediyor.

Elbette kendi ülkelerine dönenler olacaktır ama bu konuda beklentiyi çok yüksek tutmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Neticede kurulu bir düzeni bir kez daha yıkmak insani açıdan hiç de kolay bir tercih değil.

Yukarıda enflasyon üzerinde yukarı yönlü baskı yaratabilecek bir hikaye anlattım.

Bunun tersi de olabilir.

Ülkelerine dönenler ile birlikte talepte bir zayıflama görülüp enflasyona düşüş yönüne katkı sağlanabilir mi? Teknik olarak bu sorunun cevabı evet olsa da benim beklentim ciddi sayıda geri dönüşün olmayacağı yönünde.

Peki, özellikle Güneydoğu illerimizde yaşayanların Suriye’ye geri döndüklerini varsayarsak o bölgedeki gayrimenkul fiyatlarında ciddi bir gerileme yaşanır mı acaba?

Ama bence en önemlisi başta tarım olmak üzere pek çok sektörde Suriyelilerin çalıştıkları biliniyor. Hatta, rivayet odur ki asgari ücretin de altına çalışanların sayısı da hiç de az değil.

O nasıl oluyor diye merak edenler varsa anlatayım; patron, işçinin banka hesabına asgari ücreti yatırıyor, çalışan bankadan parasını çekip paranın bir kısmını elden patrona geri veriyor.

‘Yok, daha mı neler’ diyerek şaşıranlar varsa ben de bu ülkede hala şaşırma hissini yitirmemiş olanlara şaşırıyorum.

Peki, ülkelerine geri dönme kararı veren Suriyeliler iş piyasasından çekilirse ne olacak?

İster istemez işveren açısından işçilik maliyetlerinde yaşanacak artış enflasyon baskısı yaratır mı?

Ya da yıllardır ülkemizde yaşayan, iş kuran, çocukları burada doğan, hatta okula başlayan aileler burada yaşamayı tercih eder ama bazıları bunu görüp anlayıp kabul edene kadar biz bunları konuşmaya devam mı ederiz?

Kafamızda bu ve buna benzer deli sorular.

Ekonomik açıdan bir fırsat doğuyor ama daha önemli konuların ve hassasiyetlerimizin olduğunu unutmamalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mert Yılmaz Arşivi