Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Gerçeğin geri gelememesi

Bizdeki diploma sahteciliği meselesi bir adalet ve denetim sorunundan öte, gerçekliğin nasıl üretildiği sorusunu gündeme getiriyor. Toplum olarak doktor, avukat ya da mühendis tanımını belgeye indirgersek, sahte belge gerçek olanla eşit meşruiyete kavuşur. Şahsen bendenizin çok ciddiye aldığı Baudrillard’ın bu konudaki uyarısı nettir: Simülasyon bir kez hâkim olduğunda, aslı geri çağırmak imkansızlaşır (Unutanlar için simülasyon: Bir olayın ya da durumun gerçeğe eş değer bir şekilde canlandırılması ya da sembolize edilmesi hali).

Dolayısıyla sorun yalnızca sahtekarlarla mücadele etmek değildir; gerçeği simülasyonun gölgesinden kurtarabilmektir. Belki de asıl utanç sahte diplomaların varlığı değil, gerçek diplomaların bile artık gerçeği garanti etmemesidir.

Ayna Ayna Söyle Bana!

Baudrillard’ı anmaya devam ediyorum.

Ona göre simülakr dört evrede gelişiyor (simülakr, gerçekte hiç var olmamış nesnelerin yerini alan kavramlardır). Ülkemizdeki sahte diploma vakaları bu sürece uyuyor. Birebir uyuyor hem de.

Yansıma

Birinci evre, “gerçeğin yansıması”dır. Yani, bir diploma içinde eğitim süreci ve yetkinliği barındıran gerçeğin sadık bir yansımasıdır. Bir bağlam olarak diploma, mezunun aldığı eğitimi ve bilgi seviyesini temsil etmektedir. Yani, gerçek diploma gerçek eğitimi ve gerçek yetkinliği bir durum olarak önümüze koyuyor.

Çarpıtma

İkinci evrede gerçeğin çarpıtılması var. Gerçeği hala bir referans olarak alıp ve fakat onu değiştirme ya da çarpıtma hali. Diploma bağlamında ele alınca, parayla ya da torpille alınmış ama bir şekilde sistemin onayından geçmiş diplomadan bahsediyoruz. Yani, eğitim süreci eksik veya yetersiz ama belge var. Böyle olunca toplum hala bunun “eksik ama gerçek” olduğunu varsayıyor.

“Yok”luk

Bu noktada (üçüncü evre) tanım tamamen bir “işaret”e dönüşüyor ve gerçeğin yerini almaya başlıyor: Asıl olanın varlığı artık gerekli değildir. Yani, tamamen sahte, “photoshop”la üretilmiş veya başka birinden kopyalanmış diploma, olayı bitirir. Ne oldu, peki? Bu noktada durum ne? Kişinin bilgi veya eğitim geçmişi yoktur, ancak belge tek başına “doktorluk”, “mühendislik” gibi kimlikleri sağlar.

Ve Son

Burası dördüncü ve son evredir. Adına “hipergerçeklik” der, Baudrillard. Ya da saf simülasyon… Üçüncü evrede bir “işaret”e dönüşmüş olan şey, aslıyla hiçbir bağı olmayan, kendi başına “gerçek” olarak algılanan bir kurmacadır, olmadığı halde varmış gibidir, düşseldir, yapıntıdır. Mesela, sahte diploma sahibi uzun süre kurumlarda çalışır, televizyon ekranlarında boy gösterir, başarı ödülleri alır, çok yüksek makamlara seçilir/gelir. Toplum, onun kimliğini belge üzerinden değil, medya ve kurum onayının üzerinden tanır. Ve şu anda baktığımız şey, artık “gerçek” doktor ile sahte diploması olan “doktor” arasındaki farkın pratikte silinmiş olmasıdır. Kimlik tamamen bir temsil üzerinden kurulmuştur.

Ciddi Düşünceler

Tüm bu evrelerin sonunda Baudrillard’ın tarif ettiği gibi gerçeklik yerini simülasyona, bir canlandırmaya bırakmıştır. Gerçek diplomalar bile sorgulanır, çünkü sahte ile gerçek arasındaki sınır toplumsal algıda bulanıklaşmıştır. “Diploma” kelimesi artık bilgi ve yetkinliğin değil, sistemin verdiği onayın işaretidir.

Ciddiyim ve düşünceler içindeyim.

Birinin diploması var ve gerçek ama yok edildi.

Öbürünün diploması yok, okumamış. Yoktan var edildi.

Eğlenmeyi unuttum ben.

Eğlencemize el konulan bir ülkede yaşıyor olduğum için çağımın en ciddi düşünürlerinden birinin ayak izini takip ettim, bu hafta. Bir ara Baudrillard geriye döndü, bana baktı ve dedi ki, “Şeffaflığı görmüyor musun hala, kötülüğün şeffaflığını?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi