Gökçebağ'dan bahara merhaba

Kuzey Ege’ye yaptığım kısa turun ardından geçen hafta da Ankara’dan tanıdığım usta ressamlarımızdan Yalçın Gökçebağ’ı İstanbul’daki atölyesinde ziyaret ettim.  Yalçın hoca ile uzun sohbetimizde Ankara anılarımızı tazeledik. Gökçebağ sohbet esnasında, bitmek bilmeyen enerjisiyle şövalenin başından ayrılmadı. 

Hocanın bu aralar yoğun çalışmasının nedeni ay sonunda Armoni Sanat aracılığıyla İstanbul-Art 212’de sergi açacak olması. “Anadolu Düşlerinin Ressamı" olarak bilinen Gökçebağ’ın bir anlamda “Bahara merhaba” niteliğindeki sergisinde, artık sanatçıyla özdeşleşmiş Anadolu yaşamı, insanı ve doğasından kesitler yer alacak. Gökçebağ kendisinin klasikleşmiş tarzı, tepeden bakış anlayışıyla kırsal yaşamı sanatın gücüyle birleştirerek gelecek kuşaklara Anadolu kültürünü miras bırakma anlayışını bu sergisinde de sürdürecek. 

1972 yılında girdiği TRT’deki kameramanlığı sayesinde tepeden bakış anlayışını yakalayan Gökçebağ’ın eserlerini izlediğinizde içinizi sevinç kaplar, rahatlama hissederseniz. Hoca bu rahatlamayı resimlerinde önem verdiği simetri ve dengeye bağlıyor. Resme başlanıldığında tuvalin ciddi şekilde direndiğini, bu nedenle resim yapmayı, ressamla tuval arasında geçen bir savaşa benzeten Gökçebağ, “Resmin her şeyi yerli yerine oturursa, insanları rahatlatan bir kompozisyon ortaya çıkar" diyor. Yalçın hoca, birçok röportajında dile getirdiği gibi tepeden bakış tarzı nasıl keşfettiğini de şöyle anlatıyor:

“Kameramanlıkta da bir ahengi tutturmak lazım. Kameramanlık bana, doğayı normal bir insanın göremeyeceği kadar yakından inceleme, sevme ve fark etmeyi öğretti. Tarım programları için buğday tarlaları, meyve ağaçları ve bahçeler çektim. Benim bulduğum en önemli şey tepeden bakıştır. Ayçiçeği tarlalarını helikopterden çekip tepeden bakarken, şimdiye kadar kimsenin yakalayamadığı ve fark etmediği bir açıyı yakaladım. Tabii kameraman gözü öyle bir gözdür ki unutmaz. O görüntü benim beynime işledi. Hala bunu resimlerimde kullanıyorum.”

Yalçın hoca sohbetimiz sırasında arka planda kara trenin olduğu ön cephede köylülerin orak sallayıp, saman balyası yaptıkları harman yeri üzerinde çalışıyordu. Anadolu’nun resmini çizmek Gökçebağ için bir aşk. Gökçebağ’ın bu aşkı 65 yıllık sanat hayatında her gün yeniden doğuyor. Yalçın hoca bu yaşına rağmen hala çocukluğundan kopamadığını da resimleriyle ortaya koyuyor. “Çocukluğum köyde geçti. Harman yerlerini, portakal bahçelerini, üzüm bağlarını, zeytin ağaçlarını, düz damlı evleri köyümde gördüm. Kameramanlığım sırasında, Trakya’nın ayçiçek tarlalarının yanı sıra, Karadeniz’in çay bahçelerini de çektim. Bu nedenle benim konularım değişik ve çeşit çeşittir” diyor sanatçı.

Sohbetimiz sona yaklaşırken, Gökçebağ sergi için hazırlayacağı eserler bitene kadar kesinlikle dışarıdan sipariş resim almayacağını, uzun bir süre Bodrum Kalesi konulu resim yapmayı düşünmediğini yazmamı da rica etti. Benden duyurması.


AYAZ AİLESİNİN ACI KAYBI

İşin uzmanları uzun bir süredir COVID-19’un yeniden atağa geçtiğini söylüyor ama toplumda bu uyarıyı pek dikkate alan yok. Türk çağdaş resminin önemli ismi Mustafa Ayaz’ın eşi Suzan Ayaz da ne yazık ki, yakalandığı COVID-19’dan kurtarılamayarak aramızdan ayrıldı. Öğrendiğime göre önce Ayaz hoca, sonra kızı Nilay, daha sonra da eşi Suzan hanım COVID-19’a yakalanmış. Mustafa Ayaz ile kızı Nilay hastalığı atlatmış ancak başka rahatsızlıkları da olan 81 yaşındaki Suzan Ayaz aynı direnci gösterememiş. Ayaz ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi