Güven bunalımı

Bu ülkede gönül rahatlığıyla güvenebildiğimiz ne kaldı?

Eskiden yargıya güvenilirdi. Toz kondurmazdık bağımsız mahkemelerimize. Hakim karşısına çıktığımızda hakkın yerini bulacağına inanırdık. Kestiği parmak acımazdı adaletin.

İktidarlar ise soğuk bakardı yargıya. Hele Danıştay’ı, Anayasa Mahkemesini sevmezlerdi pek. Fazla başına buyruk bulurlardı. “İşimize karışıyor” derlerdi. “Ayak bağı” derlerdi. Ama saygıda kusur etmezlerdi. Yargının kararı herkesi bağlardı.

Yargıyı “yola getirmek” Akape’ye nasip oldu. Şimdi iktidarın ve hukuksuzluklarının en büyük müttefiki oldu yargı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) mesela.
Ve biz hiçbirine güvenmez olduk.

Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) diye çok seçkin bir kurumumuz vardı. Çok önemli bir işlevi vardı DİE’nin. Öncelikle hükümet için, ama aynı zamanda sanayi için, tarım için, yatırımcı, araştırmacı, tüccar için yaşamsal değer taşıyan ölçümler yapar, veriler üretirdi. En parlak döneminde dünya çapında bir saygınlığa ulaşmıştı.

Güvenilirdi DİE’nin rakamlarına.

DİE’yi “adam etmek” de Akape’ye nasip oldu. Adını TÜİK yaptılar. Sabahtan akşama yalan söylüyor. Doğrusunu söyleyenleri de susturmak istiyor.
Ona da artık kimse güvenmiyor.

Liste uzar gider. Bir zamanlar gözbebeğimiz olan Kızılay’a güveniyor musunuz? Osmanlıdan beri bu ülkenin ve tüm coğrafyamızın en güzide yardım kuruluşu, en güvenilir kurumu olan Kızılay, adının karıştığı yolsuzluk ve şaibelerden sonra bugün hangimizin güvenini hak ediyor? Kan vermek bile içimizden gelmez oldu. “Değil kanımı, idrarımı bile vermem” diyordu bir arkadaşım geçende.

TRT’nin, Anadolu Ajansı'nın ne denli saygın kurumlar olduğunu unutabilir miyiz? Bütün siyasi partilere aynı mesafede durur, adil ve eşitlikçi bir yayıncılık yaparlardı. Bugün her ikisi de iktidarın borazanlığını yapıyor. Haberleri bile yanlı veriyorlar. Nasıl güveneceksin?

Milli Piyango’ya güvenmemek diye bir kavram var mıydı? Alır biletimizi umutlanırdık. Bize de çıkabilirdi. Nimet ablaya bugün Nebati’ye duyduğumuzdan çok daha fazla güven duyardık. Şimdi öyle mi?

Daha çok var güvenimizi kaybeden kurum. Diyanet İşleri Başkanlığı mesela. Çocuğunuzu Diyanet’in Kur’an kursuna veya yurduna emanet eder misiniz?

Üniversite seçme ve yerleştirme sınavını düzenlemekle işe başlayan ve bu konuda ciddi deneyim, beceri ve saygınlık kazandıktan sonra, bugün çeşitli kurumların elli kadar sınavını düzenleyen Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi’ne (ÖSYM) güveniniz kaldı mı? Hani şu sınav sorularını FETÖ’ye veren ÖSYM’ye.

Sadece kurumlar mı güvenimizi yerle bir eden?

Türkiye’nin yönetim şeklini değiştiren 2017 Anayasa referandumunun hilesiz hurdasız olduğuna yemin edebilir mi kimse? “Atı alan Üsküdar’ı geçti” lafı ayıplı bir durumun itirafı değil miydi aynı zamanda? Ya 2019’da İstanbul seçimlerinin tekrarlattırılması? İktidar partisinin güvenilirliği konusunda bir fikir vermedi mi hepimize?

“Bunlar gitmezler”, “Savaş bile çıkarırlar, yine gitmezler” sözleri halkın iktidarı elinde tutanlara duyduğu güvenin bir başka göstergesi değil mi? Düşünün ki milletin seçimlerin dürüst yapılacağı şöyle dursun, seçimlerin yapılacağına dahi güveni yok. Gelecek seçimlerde parmak boyası kullanılsın istiyor. Seçim güvenliğinin böylesine öncelikli bir sorun olduğu başka bir demokratik ülke yoktur herhalde.

15 Temmuz darbe teşebbüsünün meydana geliş şekli inanmamız istendiği gibi mi gerçekten? Güveniyor musunuz bize bütün gerçeğin söylendiğine?

O üniversite diplomasının varlığına inananların mı sayısı daha fazla, inanmayanların mı?

Kadınları şiddetten korumanın en büyük güvencesi olan İstanbul Sözleşmesinden ülkemizi çıkarıveren Cumhurbaşkanının kadın cinayetlerinin durdurulması için önlemler alınacağına dair sözlerine hangi kadın güvenir acaba?

Dün, “Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok” diyen Cumhurbaşkanının bugün söylediği, “İsteyen herkesin çalışacak işi var” sözüne güvenebilir miyiz? Adıyaman’da 19 kişilik temizlik kadrosuna 2 bin 170 üniversite mezununun başvurduğunu yazıyor gazeteler.

Ekonominin bugün içinde bulunduğu rezil durumu dış güçler tarafından ülkemize çekilen operasyonlarla izah edenlerin şimdi de bütün ülkelerin kötü durumda olduğu, yine en iyi durumda bizim olduğumuza yönelik sözleri size güven telkin ediyor mu?

Vergilerimizin doğru yerlere ve şaibesiz bir şekilde harcandığına güvenebiliyor muyuz?

Matild Manukyan 90’lı yıllarda vergi rekortmeni olmuştu beş yıl üst üste. Manukyan’ın kim olduğunu bilenler bilmeyenlere anlatır. Bugün Allah’ın adını dilinden düşürmeyen büyüklerimiz vergi kaçırıyor. Hangisine güvenirsin daha çok?

Her gün yeni bir ekonomik model deneniyor. Hiçbiri tutmuyor. Bilimle ters düşen kuramlar ortaya atılıyor. O da olmuyor, nass deniyor. Yani işimiz Allah'a kalıyor.
Artık hiçbir söze, hedefe, vaade inanmaz, güvenmez olduk.

Hiçbir şeye güvenimizin kalmadığı bir hayat yaşatılıyoruz. Ve çok yorulduk.

Bu ülkeyi yönetenler bunu görmez mi? Bilmez mi?

Bilir de üzülmez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi