“Hayal satıcılığı yapmıyoruz”

Asmalımescit’in gürültülü, renkli mekanlarından sıyrılıp tarihi bir binanın ikinci katına çıkıyorum. Karşımda Murat Menteş’in kitabından tiyatroya uyarlanan ‘Dublörün Dilemması’ oyununun yönetmeni Serdar Özinan var. Özinan’la akademisyen arkadaşlarıyla birlikte oluşturdukları ‘Atlas Performans Akademisi’ için bir aradayız.

Akademiyle ilgili planlananları dinledikçe aklıma Beklan Algan ve Ayla Algan’ın kurucuları arasında olduğu Tiyatro Araştırma Laboratuvarı geliyor. Atlas Tiyatro Araştırmaları her ne kadar Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’ndan farklı olsa da benzer amaçlarla yola çıkılmış. Çağdaş bir anlayışla oyunculuk, beden ve ses çalışmaları, performans sanatı, dramaturji alanında eğitim verecek bir kurum Atlas Performans Akademisi. Kadrosunda çevirmen ve yönetmen Prof. Dr. Senem Cevher; oyun yazarı, yönetmen ve oyuncu Doç. Uluç Esen; yine yönetmen ve oyuncu Hasan Şahintürk, oyuncu ve dramaturg Dr. Ece Çelikçapa Özinan ile oyuncu ve yönetmen Dr. Sercan Özinan yer alıyor. Özinan’la sohbetimize akademiyle başladık, sosyal medyanın oyunculuğa etkisiyle devam ettik.

whatsapp-image-2025-11-28-at-13-44-52.jpeg

Atlas Performans Akademisi’ni kurmaya nasıl karar verdiniz?

Uzun yıllardır tiyatro yapan bir ekibiz. Hayalimiz bir enstitü kurmaktı, onun bir adımı olarak burayı açtık. Amacımız özgür bir eğitim alanı sunmak. Üniversitelerdeki müfredatların dışında daha özgür eğitim programları yaratabileceğimiz bir alan olmasını istedik. Çağı takip etmeye çalışan, yenilikçi bir yapı kurmaya çalışıyoruz. Üniversitelerde bunu yapabilecek bir ortam maalesef yok.

Bu bana Beklan Algan ve Ayla Algan’ın öncülük ettiği Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nı hatırlattı.

Tiyatro Araştırmaları Laboratuvarı ilham verici bir örnek. Şu anda arşivi Kadir Has Üniversitesi’nde. Keşke sadece arşivde kalmasa. Üniversiteler bunu enstitüleştirip bir yerlere taşısa. Onlar süreç odaklı laboratuvar araştırmaları yapıyorlardı. Bizim iddiamız şu an için öyle değil. Bunun için destek lazım. Biz burada katılımcıların farklı eğitim, oyunculuk metotlarıyla, yabancı tiyatro ekipleriyle, hocalarla karşılaşmasını istiyoruz. Hem bunun için çabalayacağız hem de kendi deneyimlerimizi aktaracağız. Sinema tarafımız da olacak. Ödüllü yönetmen Doç Dr. Deniz Telek Seeing Lab’de, sinema alanına odaklanarak film gösterimleri, yönetmen söyleşileri ve uygulamalı programlar yürütecek. Temel oyunculuk eğitimlerimiz başlayacak. Monolog, Audition101 atölyeleri olacak. Yurtdışından eğitimciler gelecek ve atölyeler yapacak.

bina-1.jpg

Talep nasıl peki? Platformların yükselmesi, birçok yapımın yurtdışına satılması ve elbette sosyal medyanın etkisi… Gençlerde oyunculuğa olan ilgi ne durumda?

Dizi, film sektörünün yükselmesi talebi doğurdu. Ancak oyunculuk eğitimi çok manipüle edilmeye açık bir alan. Eğitim veren çok kurum var ama işlerinde ne kadar ciddiler tartışılır.

Yani alınan eğitimin niteliğini yeterli bulmuyorsunuz.

Kesinlikle. Benim işim bu. Sadece kişinin piyasada tanınması onun iyi bir eğitmen olduğu anlamına gelmiyor. Burada nitelikli bir eğitim vermenin peşindeyiz. Üniversitede hocalık yaptığımız için akademik süreci biliyoruz. Müfredat var en başta. Bir konuda uzman olarak eğitim veremezsiniz. Müfredat önemlidir.

Teorik alt yapı bir yandan da pratik alt yapıdan söz ediyoruz. Peki popülerleşmeyi, piyasanın taleplerine göre iş yapmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eğitmen kadrosunun niteliğine bakılmalı. Kurumu belirleyen eğitmen kadrosudur. İsminin, adının önemi yok! Orayı dönüştüren eğitmenlerdir. Oyunculuk eğitimi piyasa koşullarında hayal satıcılığına dönüşme olasılığı yüksek bir alan. Hayal satıcılığı bizim etik değerlerimize aykırı. Burası her ne kadar dışarıdan bir kurs gibi görünse de değerler üzerine inşa ettiğimiz bir eğitim alanı. Ancak sosyal medyaya girdiğinizde o kadar çok oyunculuk eğitimi veren yerler var ki…

Sosyal medyada belirli formlar, açılar, görünme tarzları var. Ekrana oynama hali oyunculuğa çelme takabilecek bir şey değil mi?

Güzel görünmeye çabalamakla oyunculuk arasında fark var. Maalesef bizde sosyal medyada güzel görünme çabasını görüyoruz. Oyunculukla ilgisi yok. Güzel olmak yeter mi? Asla. Güzel olmanın bir anlamı da yok! 1900’lerin başlarında Hollywood’la birlikte güzellik algısı oluşmaya başladı. Güzel kadın ya da yakışıklı erkek. Bunlar Amerikan efektinin yıllar içerisindeki uzantıları.

Biz hala o efekti mi yaşıyoruz?

Bence evet. Aslında sadece Türkiye’de değil. Ulaşılabilirlik kolaylaştı.

Peki bir sinema filminde oynayacak oyuncunun takipçi sayısına göre belirlenmesini ya da bunun öncelik haline gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tabi sadece oyunculuk alanında değil gazetecilikte de bunun uzantıları var. Oyunun kuralları böyle belirleniyorsa Atlas Akademi burada nasıl duracak? Siz bununla nasıl baş edeceksiniz?

Bunun yapılış şeklini doğru tarif etmek lazım. İnsanlar eskisi kadar televizyon izlemiyorlar. Çok hızlı bir şekilde görüntüler sosyal medyada yayılıyor. Reklam alıyorlar, daha fazla insana ulaşıyorlar. Reklama elbette ihtiyaç var. Burada yapılış şekli önemli.

img-20251115-wa0016.jpg

Sorunlu olan buna yönelik hareket etmek, iş yapış biçimlerinin buna bağlı olarak değişmesi, şekillenmesi belki de…

Tamamen ambalaj dediğimiz şey. Paketi süsleyip sunarsanız yine hayal satıcılığına dönüşüyor.

Ders içeriklerinden isterseniz biraz söz edelim.

Temel oyunculuk eğitiminde yaş skalası gözetmiyoruz. Derslere hevesli olan herkes katılabilir. Ekibimizde beş hoca var. On iki hafta süren bir program. Hafta içi ve hafta sonu sınıflarımız olacak. Bir senelik bir eğitimden söz ediyoruz.

Peki klasik bir soru: Eğitim sonunda bir oyun mu çıkaracaklar?

Pasajlar oynayacaklar. Oyun çıkarma vaadini doğru bulmuyorum. Bunu yapanlar var. Seyirci ile buluşsun deniliyor. Gerçekleri konuşacaksak bir senede oyunculuk sanatını öğrenemezsiniz. Bitti oyna git diye bir şeyi doğru bulmuyorum. Bir eğitim alacak evet ama herkes oyuncu olmak için bu eğitimi almaz. Farklı ihtiyaçlar olabilir. Örneğin topluluk önünde konuşacak bir yönetici de derslerimize katılabilir. Uzun yıllardır yönetmenlik yapıyorum. Bir oyunun çalışma süresi bana göre üç ay. Bir oyunun çıkma sürecinin ne kadar sancılı olduğunu biliyorum. İzlenirlik bir oyun olmaz. Üç aylık bir eğitim alıp bir ayında oyun için prova yapmak gerçekçi değil! Bu tecrübeyle tanışsınlar. Hedefimiz bu. Bir yeni haber de ocak ayında müzikal atölyemiz açılacak.

Aslında Özgür Üniversite mantığı gibi.

Biz Polonya’da kurulan Uçan Üniversite* mantığıyla yola çıktık.

*Uçan Üniversite Polonya'nın başkenti Varşova'da, 1885-1905 yılları arasında, yeraltında faaliyet göstermiş, gezici bir eğitim kurumu. Polonya Halk Cumhuriyeti'nde 1977-1981 yılları arasında kısa süreliğine yeniden faaliyet göstermiştir.

nokta-afis.jpg

BİR KADININ BELLEĞİNE YOLCULUK

Nokta kadın sırtında küfesi, küfenin içi yün dolu… O yünler sahneye dökülürken Nokta kadının içinden de başka başka kadınlar çıkıyor. O kadınlar salonu dolduran tüm kadınlardan, bizlerden parçalar taşıyor.

Özge Arslan’ın yönettiği ve oynadığı oyun meddah geleneğinin bir devamı gibi. Etrafını saran yünler ise belleğinin bir parçası. Gazeller, seyirciyi farklı coğrafyalara götüren şarkılar, türküler sahnede tüm kadınları bir araya getiriyor. Özge Arslan oyunun başından sonuna kadar tüm hikâyeyi metinle, oyunuyla öyle bir harmanlıyor ki oyun bittikten sonra da bir süre etkisinden çıkmak mümkün olamıyor. Hal böyle olunca oyunla ilgili merak ettiklerimizi kendisine sorduk.

Nokta’nın hikâyesi nasıl oluştu? Sizi yazmaya sürükleyen ne oldu?

İçimde o kadar çok hikâye o kadar çok tanıklık o kadar çok birebir yaşadığım ve anlatmak istediklerim var ki… Kendimi bildim bileli elim kalem tutar. Yazma halim var olma biçimlerimden sadece biri. Oyun metnini ilk 2017 de yazdım. Bu kaçıncı versiyon sayısını bilmiyorum. Yazar bozar bir daha yazarım. Esnetirim daraltırım derken en içerdeki hazineyi bulmaya dair yol olurum.

Oyun bir kadının belleğine yolculuk. Tek bir kadından yola çıkarak farklı kadınların hikâyesini seyrediyoruz. Nokta sırtında taşıdığı küfedeki yünleri yere yayarken bellek bir bir çözülüyor. Kadına ait görülen bir işle bellek arasında bir bağlantı kuruyorsunuz. Yünler neyi temsil ediyor?

Yünler kimlikleri, köklerin belleğini, karakterlerin kabuklarını, nesnelleşmenin acı yüzünü işaret ediyor. Emeği değersizleştiren bir tüketimin de parçası... Kaybolan sökülen ve yeniden örülen travmaları da ısıtan bir metafor aslında.

Tek bir bedende sahneye taşıdığınız tüm kadınları ortaklaştıran nedir? Afife Jale ile Afrikalı bir kadın nasıl buluştu?

Birliğin tekliğin dünya üzerinde nasıl insan eliyle suistimal edildiğini ve bunun acı deneyimlerini ortaklaşa yaşadığımızı hatırlayalım istedim. Acının dilinde birliğine temas etmek ve dünyanın neresinde olursa olsun kötülüğün elinde suistimal edilmiş her varlığın acısının ortaklığından bahsettim. Sevincimizde de acımızda da ortağız aslında. Bu bilgi ile yazınca farklı evrenlerin acısını bir arada tutmak hiç zor olmadı.

“ZORLUK YOK AŞK VAR”

Oyunun yönetmeni, yazarı, müzik tasarımcısı ve bestecisi sizsiniz. Aynı zamanda tüm bu kadınları canlandırıyorsunuz. Sizi bir meddah gibi sahnede izliyoruz. Seyirciler de oyuna katılıyor. Tüm bu sorumlulukları almak zor olmadı mı?

Bir sanatçı olarak sorumluluğu zorunluluk gibi hissetmeyince ve bu işin fıtratına hizmet edince her şey su gibi akıyor tüm aksaklıklara rağmen. Hatta bu aksaklıklar olacak güzelliklerin tamamlayıcısı. Zorluk yok aşk var.

nokta-1-1.jpeg

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi